Air India'nın Ahmedabad-Londra seferini yapan 171 sayılı uçağının düşmesinden sonra pilotlar Sumeet Sabharwal ve Clive Kunder kahraman ilan edilmişti, ancak yeni bir rapor bu iki isimden birinin aslında bir “suçlu” olabileceğini öne sürüyor.
260 kişinin hayatını kaybettiği Air India kazasına ilişkin ön rapor, uçağın motor yakıt kesme düğmelerinin neredeyse eşzamanlı şekilde devre dışı kalmasının ardından kokpitte ciddi bir kafa karışıklığı yaşandığını ortaya koydu. Boeing 787 Dreamliner tipi uçak, kalkıştan hemen sonra itiş gücünü kaybederek irtifa düşüşüne geçti.
Uçağın kara kutusuna kaydedilen seslerde, pilotlardan birinin diğerine “Yakıtı neden kestin?” diye sorduğu diğer pilotun ise “Ben kesmedim” yanıtını verdiği kaydedildi. Raporda bu konuşmaların kaptan ya da yardımcı pilota ait olduğu netleştirilmezken, “Mayday, Mayday, Mayday” çağrısını da hangi pilotun yaptığı belirtilmedi.
Raporda net olan şeylerden biri, iki motorun yakıt kesme düğmelerinin birer saniye arayla "kes" konumuna geçmesi. Havacılık uzmanları bu düğmelerin birer anahtar şeklinde olduğunu ve çevresinde koruma çerçevesi bulunduğuna dikkat çekerek iki düğmenin birden yanlışlıkla hareket ettirilmesinin olanaksız olduğuna dikkat çekiyor.
Durum böyle olunca kazayla ilgili şüpheler de pilotlar üzerinde yoğunlaşmış durumda.
Pilotların yaşamı mercek altında
Sumeet Sabharwal
Sabharwal havacılık kariyerine 1990’ların başında başladı. Mumbai’de aldığı pilot eğitiminin ve bölgesel havayollarında edindiği ilk tecrübelerin ardından 1994 yılında Air India’ya katıldı. Yıllar içinde disiplinli, titiz ve teknik becerileri yüksek bir pilot olarak ün kazandı; Boeing 777 ve 787 ile Airbus A310 da dahil olmak üzere çeşitli uçaklarda uçuş saatini artırdı.
Yetkinliği sayesinde, uçuş sırasında yardımcı pilotları eğitme ve yönlendirme sorumluluğu taşıyan üst düzey bir görev olan “hat eğitim kaptanı” pozisyonuna yükseltildi. The Times'ın konuştuğu daha önce onunla çalışan pilotlardan Manmath Routray, Sabharwal için “çok yetenekli” ve “tam anlamıyla profesyonel” ifadelerini kullandı; özellikle kalkış ve iniş eğitimindeki becerisiyle saygı gördüğünü belirtti. Sabharwal’ın sicili kusursuzdu ve baskı altında soğukkanlılığını korumasıyla tanınıyordu.
Hiç evlenmedi ama ailesiyle çok yakındı. Uzun yıllar Yeni Delhi’de yaşadı ancak 2022’de annesinin vefatının ardından Mumbai’ye taşındı. Komşusu Sanjay Singh yerel medyaya, “O tam anlamıyla anne babasına düşkün bir evlattı,” dedi. “Ailesine çok değer verirdi. Ne zaman evde olsa, babasını yürüyüşe çıkarmayı asla aksatmazdı.”
62 yaşındaki eski Air India kabin görevlisi Usha Talwadekar, kazadan sonraki günlerde Sabharwal ailesinin evine giderek taziyelerini iletti. Talwadekar, “Aynı uçuşta birçok kez birlikte görev yaptık. İnsanların onu tanımadan, ne kadar yetenekli olduğunu bilmeden suçlaması gerçekten üzücü. Çok nazik ve egosuz bir insandı. Gönül rahatlığıyla söyleyebilirim ki o gerçek bir centilmendi” diye konuştu.
Clive Kunder
Clive Kunder, Mumbai’nin Kalina semtinde babası Clifford, annesi Rekha ve kız kardeşi Camille ile birlikte büyüdü. Ailesi Hristiyan bir kiliseye devam ediyordu. Clive okulda başarılı bir öğrenciydi ve futbola büyük ilgi duyuyordu.
Arkadaşlarının anlattığına göre, çocukluğundan itibaren uçmaya büyük bir tutkusu vardı; odasını uçak posterleriyle süsler, Boeing ve Airbus uçaklarının kağıttan modellerini yapardı. Eski öğretmenlerinden biri, “Clive çok zeki, çok disiplinli, çok dakik ve akıllı bir öğrenciydi,” dedi. “Yazıları çok temiz, düzenli ve sistematikti. O, hayatını mutlu bir şekilde yaşamak isteyen, pilot olmayı kariyer hedefi seçmiş, çok neşeli bir gençti” dedi.
Mumbai’deki okulunu bitirdikten sonra, Hindistan’ın en eski uçuş kulübü olan ve 1928’de kurulan Bombay Flying Club’ta, Juhu havaalanında uçak bakım mühendisliği eğitimi aldı. Uçuş kariyerine Cessna 172 ve Piper PA-34 Seneca tipi küçük uçaklarla başladı. Ticari pilot lisansını Florida’da aldığı ve ardından Hindistan’a dönerek havacılık kariyerine başladığı bildiriliyor.
2017 yılında Air India’ya katıldı ve Airbus A320 ile Boeing 787 uçaklarında yardımcı pilot olarak görev yaparak 1.000 saatten fazla uçuş tecrübesi kazandı. Hâlâ inançlı bir Hristiyan olarak yaşamını sürdürüyordu ve arkadaşlarına göre “derin şekilde manevi” biriydi.
Bir 'cinayet-intihar' vakası mı?
Son 25 yılda, uçuş ekibi ya da diğer havacılık personelinin yolcu uçaklarını kasten düşürerek yolcuların ölümüne neden olduğu en az beş olay yaşandığı düşünülüyor.
Bu tür “cinayet-intihar” vakalarının en bilineni, Mart 2015’te gerçekleşti. 27 yaşındaki yardımcı pilot Andreas Lubitz, Barcelona’dan Düsseldorf’a giden Germanwings’e ait bir Airbus A320 uçağını Fransız Alpleri’ne kasten düşürdü. Uçakta bulunan 144 yolcu ve 6 mürettebatın tamamı hayatını kaybetti. Depresyon geçmişi olan Lubitz, kaptan pilot Patrick Sondenheimer’ı kokpitin dışında bırakarak uçağı dalışa geçirdi.
2014 yılında 239 kişiyle birlikte kaybolan ve Kuala Lumpur’dan Pekin’e gitmekte olan Malaysia Airlines MH370 sefer sayılı uçuşun kaybı da, olası nedenlerden biri olarak kasıtlı insan müdahalesiyle açıklanmaya çalışıldı.
Ekim 2023’te ise 44 yaşındaki görev dışı pilot Joseph Emerson, Washington Everett’ten San Francisco’ya giden bir Alaska Airlines uçuşunda motorları kapatmaya çalıştı. Kokpitteki yedek “jump seat” koltuğunda seyahat eden Emerson, motor yangın söndürme kollarına uzanarak sistemi devre dışı bırakmaya çalıştı. Ancak Embraer jetin pilotları onu etkisiz hale getirdi ve motorlar kapanmadan olay önlendi. Emerson, zihinsel durumunda bir bozulma yaşadığını söyledi ve uçağı tehlikeye atmaktan dolayı bir yıldan fazla hapis cezasına çarptırıldı.
Kaynak: Gazete Oksijen