Almanya Uluslararası ve Güvenlik Enstitüsü’nün Uygulamalı Türkiye Çalışmaları Direktörü Hürcan Aslı Aksoy, Atlantik Konseyi için yazdı
Şubat ayında Almanya’da yapılacak parlamento seçimlerinden önce Hristiyan Demokrat Birlik’in lideri (Ve bu hafta itibarıyla Almanya’nın Başbakanı) Friedrich Merz, Türkiye’nin stratejik önemine vurgu yaptı. Bu doğrultuda Avrupa ülkelerine de artan güvenlik sınamaları ve değişen ABD dış politikası kapsamında Türkiye ile işbirliğini artırma çağrısında bulundu. Buna ek olarak özellikle göç ve Suriye’nin güvenliği konusunda Türkiye ile AB’nin bağlarını güçlendirmeyi taahhüt etti. Üstü kapalı olarak da Türkiye’yle tam üyelik yerine Brüksel’le “ayrıcalıklık” veya “stratejik” bir partnerliğe sahip olması gerektiğini savundu.
AB'nin lokomotifi olan Almanya'nın yeni hükümetinden beklentiler oldukça yüksek. Bunlar arasında Ukrayna'ya askeri ve mali desteğin sürdürülmesi, daralan Alman ekonomisinin canlandırılması ve transatlantik güvenilirliğin azalmasıyla ilgili zorlukların aşılması yer alıyor.
Seçim kampanyası sırasında Merz, Alman dış politikasını yeniden şekillendirmek için üç aşamalı bir plandan söz etti. İlk olarak, Almanya'nın dış politika, güvenlik ve Avrupa politikalarında etkin bir şekilde yer alabilme kapasitesini yeniden kazanmayı amaçlıyor. İkinci olarak, uluslararası ortakların ve müttefiklerin güvenini “geri kazanmayı” hedefliyor. Üçüncü olarak, net stratejik öncelikler belirlemeyi planlıyor. Ayrıca, Merz, Almanya'nın AB içindeki etkisini yeniden tesis etmeye istekli olduğunu da ortaya koydu. Bu çabaların çoğu, CDU/CSU liderinin sadece Avrupalı müttefiklerle değil, Türkiye gibi önemli bölgesel aktörlerle de ortaklıklar kurmasını gerektirecek.
Pragmatik ancak işbirliğine dayalı
Türkiye'nin NATO'daki önemli rolü ve stratejik konumu nedeniyle, yeni Alman hükümeti döneminde Almanya-Türkiye ilişkilerinin pragmatik ancak işbirliğine dayalı bir nitelikte devam etmesi bekleniyor. Mevcut jeopolitik zorluklar ve reelpolitik yönelimdeki belirgin değişim göz önüne alındığında, Berlin'in kısa vadeli stratejik çıkarları uzun vadeli, değer temelli angajmanların önüne koyan işlemsel yaklaşımını sürdürmesi muhtemel. Bu işlemsel yaklaşımla, hem Almanya hem de Türkiye, demokrasi, hukukun üstünlüğü ve insan hakları gibi normatif kaygıları, güvenlik ve savunma, ekonomik ilişkiler ve göç olmak üzere üç alana ilişkin daha acil hedefler lehine bir kenara bırakabilir.
Öte yandan Almanya, AB'nin Türkiye politikasının şekillenmesinde önemli bir rol oynuyor. Bu nedenle yeni Alman hükümeti, Avrupa'nın Türkiye politikası ile dış ve iç politikası Avrupa norm ve değerlerinden giderek uzaklaşan Türkiye'ye yönelik gelecekteki Alman yaklaşımı arasında denge kurma zorluğuyla karşı karşıya kalacaktır.
En büyük öncelikler
Bir sonraki Alman hükümetinin en önemli görevlerinden biri, özellikle ABD'nin güvenilirliğine ilişkin endişelerin artması ışığında, Ukrayna'ya destek vermek ve Avrupa'nın savunma kapasitesini güçlendirmek olacaktır. 28 Şubat'ta Ukrayna Devlet Başkanı Volodomir Zelenski ile ABD Başkanı Donald Trump arasında gerçekleşen tartışmalı görüşme ve ardından Ukrayna'ya askeri desteğin geri çekilmesi (ve daha sonra yeniden verilmesi), Washington'un Avrupa güvenliğine olan bağlılığı konusunda şüpheleri güçlendirdi. Buna yanıt olarak Merz ve muhtemel koalisyon ortakları, savunma ve altyapı harcamalarının artırılması için Almanya'nın meşhur borç freninin gevşetilmesini önerdi. Plan geçen haftalarda kabul edildi. Ancak, Avrupa'nın uzun vadeli güvenliğini sağlamak için mali düzenlemelerden daha fazlası gerekecek; Avrupa ve Avrupa dışı müttefiklerle stratejik ortaklıkların güçlendirilmesi şart.
Almanya ve Türkiye arasındaki savunma işbirliği, birçok gerilim yaşayan ilişkilerde uzun süredir istikrarı sağlayan faktörlerden biri. Seçim kampanyası boyunca Merz, Avrupa’nın dış güçlere bağımlılığını azaltmak istediğine vurgu yaptı. Bu pozisyon, Türkiye'nin NATO içindeki rolü ve daha geniş bölgesel güvenlik etkisi göz önüne alındığında, savunma ve güvenlik sektörlerinde Ankara ile daha derin bir işbirliğinin önünü açabilir. Avrupa başkentlerinde NATO'nun geleceği hakkında tartışmalar sürerken, Türkiye'nin Avrupa güvenlik mimarisindeki rolü ön plana çıktı. Jeostratejik konumu, askeri yetenekleri ve genişleyen savunma sanayisi ile Türkiye, Avrupa güvenlik çerçevesinin yeniden şekillenmesinde giderek daha önemli bir aktör olarak görülmekte.
Türkiye bölgesel güvenliği sağlamada da önemli bir partner
Avrupa güvenliğinin geleceğinde oynayacağı potansiyel rolün yanı sıra Türkiye aynı zamanda bölgesel güvenliği sağlamakta önemli bir partner olarak görülüyor. Suriye’de Esad rejiminin çöküşünden sonra Rusya ve İran’ın etkisi sönümlenirken, Türkiye ülkede daha merkezi bir rol oynamaya başladı. Aralık 2024'te Merz, Türkiye'nin Orta Doğu'da artık daha da önemli bir rol oynayacağını belirtti ve Almanya ile AB'nin Suriye'nin ekonomik toparlanmasını desteklemek ve bölgesel istikrarı teşvik etmek için Türkiye ile yakın işbirliği içinde olması gerektiğini vurguladı.
Göç, Almanya ve Türkiye arasında önemli bir işbirliği alanı olmaya devam ediyor. Bu konu, Almanya'daki seçimlerde tartışmalı bir konu haline geldi ve Merz, göçmenlerin karıştığı iddia edilen bir dizi ölümcül saldırının ardından bu konuyu ajandasının en üst sırasına yerleştirdi. Göç ve mültecilere yönelik öfkenin beslediği aşırı sağcı Almanya için Alternatif (AfD) partisi seçimlerde ikinci sırada yer alırken, ana akım partiler de bu konuda daha sert bir tutum benimsedi. Merz, bir röportajda, Türkiye'nin 2016 yılında AB ile imzalanan düzensiz göç anlaşması kapsamında milyonlarca Suriyeli mülteciyi barındırma çabalarını övdü. Bu anlaşma, AB ve Almanya'nın çıkarlarına uygun olarak, göç yönetiminin dışsallaştırılmasına destek olmak için Türkiye'ye 6 milyar euro verilmesi de dahil olmak üzere çeşitli tedbirleri içeriyordu.
Bir diğer temel taş ekonomik iş birliği
Almanya-Türkiye ilişkilerinin bir diğer temel taşı ise ekonomik işbirliği. Almanya, Türkiye'nin en önemli ticaret ortakları ve yabancı yatırımcıları arasında yer almakta olup, 2022 yılında yatırımları 2,5 milyar dolara ulaşmıştır. 2023 yılında ikili ticaret hacmi 55 milyar euro ile rekor seviyeye ulaşmıştır. Geleneksel sektörlerin ötesinde, Türkiye ve Almanya son yıllarda enerji dönüşümüyle bağlantılı birçok yeni ticari alanda ticareti artırdı. Yeşil dönüşüm ve tedarik zincirlerine odaklanan Türkiye, ikili ticareti 60 milyar dolara çıkarmayı hedeflemektedir. Alman şirketleri rüzgar, güneş ve hidroelektrik enerji ile ilgili projelerde giderek daha fazla yer almaktadır. Ortak Ekonomi ve Ticaret Komisyonu ve Türk-Alman Enerji Ortaklığı gibi platformlar, her iki ülkenin siyasi ve iş dünyası aktörleri arasında diyaloğu kolaylaştırmaktadır. Güvenlikle ilgili konularda Türkiye ile daha fazla işbirliği arayışında olan savunma sanayii, ikili ekonomik ilişkilerde önemli bir sektör haline gelebilir.
Almanya'nın ulusal çıkarlarına, güvenliğine ve AB'nin liderliğine daha fazla odaklanması, önümüzdeki yıllarda Almanya-Türkiye ilişkilerini daha al-vere dayalı bir hale getirebilir. Ancak böyle bir yaklaşım uzun vadede başarı getirmeyebilir. Yeni Alman hükümeti, Türkiye ile ilişkilerinde önceliklerini netleştirmeli ve ortak çıkarları gözetirken farklı normları da dikkate alarak daha dengeli bir tutum sergilemelidir.