İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun, ABD Başkanı Donald Trump’ın İran’ın nükleer programı konusunda diplomatik çözüm arayışına başlamasından çok önce, ülkesini savaşa hazırladığı ortaya çıktı.
İsrailli yetkililere göre, geçtiğimiz sonbaharda İran hava savunma sistemlerini etkisiz hale getiren ve Hizbullah’ı büyük ölçüde zayıflatan İsrail, bu saldırıların ardından Tahran’a yönelik geniş çaplı bir operasyon için hazırlıklara başladı.
İsrail istihbaratı, suikast listeleri oluşturmaya başladı; İranlı nükleer bilim insanları ve askeri liderler hedefteydi. Hava Kuvvetleri ise Lübnan, Suriye ve Irak’taki hava savunma sistemlerini sistematik olarak etkisiz hale getirerek İran’a yönelik hava saldırılarının önünü açtı.
Bu sırada İsrail, Washington’ı da ikna etmeye çalışıyordu. Tel Aviv yönetimi, İran’ın nükleer tesislerine yönelik ABD destekli bir saldırının daha etkili olacağını düşünüyordu. Nitekim geçtiğimiz hafta sonu, Başkan Trump, B-2 stratejik bombardıman uçaklarını da içeren güçlerle İran’daki üç nükleer tesise saldırı emri verdi.
Neden saldırı gerçekleştirildi?
Washington Post'un haberine göre, ABD ile istihbarat paylaşımı sürerken, İsrailli yetkililer Mart ayında İran’a yönelik saldırı kararını çoktan vermişti. Yetkililere göre, bu karar, İran’ın yılın ikinci yarısında hava savunmasını yeniden inşa etmesi ihtimali nedeniyle Haziran ayından önce harekete geçmeyi zorunlu kılıyordu.
13 Haziran’da Netanyahu’nun sürpriz saldırısı başladığında, İran’ın nükleer bomba üretimine başladığına dair kesin bir istihbarat yoktu. Ancak İsrail, yıllardır yürüttüğü hazırlıkların zamanlaması açısından "benzersiz bir fırsat" yakaladığını düşündü. Amaç, İran’ın nükleer ve füze programını ciddi şekilde sekteye uğratmaktı.
Trump'ın değerlendirmesi çelişki yarattı
Trump, Ulusal İstihbarat Direktörü Tulsi Gabbard’ın Mart ayında İran’ın nükleer silah üretim emri vermediği yönündeki raporunu açıkça reddetti. Trump, “İran nükleer bombaya çok yaklaştı” açıklamasıyla istihbarat birimleriyle ters düştü.
Netanyahu ise İran’ın henüz bombaya aylar ya da bir yıl uzaklıkta olduğunu kabul etti ancak uranyum zenginleştirme seviyesi ve balistik füze kapasitesinin tehlikeli boyutlara ulaştığını savundu.
İsrailli yetkililere göre, saldırı kararında sadece "fırsat" değil, "zorunluluk" da etkiliydi. İsrailli bir yetkili, "Bu operasyonu gerçekleştirmemiz kaçınılmazdı. İran’ın nükleer silaha doğru adım atması halinde bunu fark edememe riskimiz vardı. Artık güvenli alan kalmamıştı" ifadelerini kullandı.
Liderlik ve istihbarat
İsrail ile ABD istihbarat kurumları büyük ölçüde aynı bilgilere sahipti ancak bu verilerin yorumlanışında fark vardı. Amerikan analistlere göre, İran henüz silah üretim emri vermemişti. Ancak İsrail, İran’ın nükleer çalışmalarının yön değiştirdiğini, silaha giden yolu kısaltmaya çalıştığını düşündü.
İsrailli yetkililere göre, İranlı bilim insanları savaş başlığı tetikleyicileri, plastik patlayıcılar ve nötron radyasyonu üzerine çalışmalar yürütüyordu. Bu faaliyetler, sivil amaçlarla açıklanamayacak düzeydeydi. Mossad ise yıllar içinde İran’ın nükleer tesislerine sızdırdığı ajanlar sayesinde bu çalışmalara dair detaylı bilgi toplamıştı.
13 Haziran’da saldırı başladı
İsrail, aylar süren hazırlığın ardından, 13 Haziran’da İran’daki hedeflerine yönelik eş zamanlı saldırılar gerçekleştirdi. Hedef alınan isimler arasında 10 önemli nükleer bilim insanı da bulunuyordu.
İsrail Hava Kuvvetleri, yeni yazılımlar ve mühimmatlarla onlarca hedefi aynı anda vurabilecek kapasiteye ulaşmıştı.
Mossad ayrıca, İran içine kamikaze dronlar ve füze rampaları yerleştirmişti. Bu gizli operasyonun deşifre olma riski, saldırının zamanlamasında etkili faktörlerden biri oldu.