İnsanların koku alma yeteneğinin zamanla azaldığını söyleyen bir hipotez, bilim camiasında bir süredir tartışma konusuydu. Yeni araştırmada bu hipotezin doğru olabileceğine dair bulgulara ulaşıldı. Independent'ın haberine göre; araştırmacılar, hazırlanan deney düzeneğinde koku reseptörlerindeki genetik varyasyonların, zamanla koku alma yoğunluğunda bir azalmaya işaret edip etmediğini görmek istedi.
10 farklı koku denendi
Çalışmaya liderlik eden Bingjie Li ve meslektaşları, deneye ABD'de yaşayan bin Çinliyi ve farklı etnik kökenlerden gelen 364 kişiyi dahil etti. Katılımcılardan 10 farklı kokuyu koklamaları ve yoğunluklarına göre derecelendirmeleri istendi. Önceki çalışmalar, farklı bireylerdeki koku reseptör genlerinde yüzde 30'dan fazla varyasyon bulunabileceğini göstermişti. Bu da bazı insanlara keskin gelen kokuları bazı kişilerin hiç algılamadığı anlamına geliyordu.
Bu verilerden yola çıkan araştırma ekibi, katılımcıların sunulan kokulara nasıl tepki verdiğini belirleyen genetik varyasyonları da inceledi. Ekip, "Algıdaki bu değişkenliği genetik değişkenlikle karşılaştırmak, koku reseptörlerinin rolünü belirlememizi sağlıyor" diye yazdı.
İki koku reseptörü keşfedilmesini sağladı
Katılımcılara sunulan kokulardan ikisi, galaxolide adı verilen sentetik bir misk kokusunu ve insan koltuk altından alınan vücut kokusundan sorumlu bir molekülü içeriyordu. İncelemeler katılımcılarda bu kokuları algılanmasını sağlayan ve daha önce bilinmeyen iki koku reseptörünün keşfedilmesini sağladı.
Daha sonra bu genetik mutasyonlar incelendi ve evrimsel yaşları değerlendirildi. Reseptörlerin atasal versiyonuna, yani eski tiplerine sahip kişilerin bu kokuları daha yoğun algıladığı anlaşıldı. Hakemli bilimsel dergi PLOS'ta yayımlanan araştırmanın yazarları, bu kanıtın insanların koku alma duyusunun zamanla azaldığını gösterdiğini belirtti.
Makalede konuyla ilgili şu ifadeler yer aldı: Bu çalışma, doğrudan bu hipotezi değerlendirmek için tasarlanmadı. Ancak veriler, primatların koku almayla ilgili gen repertuarının zaman içinde bozulduğu hipotezini destekliyor. Öte yandan araştırmanın bazı kısıtlamaları var. Örneğin araştırmacılara göre deneye dahil edilen katılımcıların etnik kökenlerinin daha çeşitli olması gerekiyor.