19 Nisan 2024, Cuma
Haber Giriş: 08.07.2022 04:30 | Son Güncelleme: 12.07.2022 09:59

2022’nin 29 Temmuz’unda 2023’ün kaynaklarını tüketmeye başlayacağız

Sürdürülebilirlik Adımları Derneği SADE, uzmanları, gençleri ve iş dünyasını bir araya getirip sürdürülebilirlik konusunda iletişim, iş birliği ve çalışan katılımı üzerine projeler üretiyor. Derneğin sözcüleri Emrah Kurum ve Doğa Tamer’le sohbet ettik
2022’nin 29 Temmuz’unda 2023’ün kaynaklarını tüketmeye başlayacağız

Elif Ergu
[email protected]

SADE nasıl kuruldu?

Doğa Tamer: Derneğin dinamosu Emrah Kurum. Yaşanan çevresel ve toplumsal sorunları dert edinen öğrencileri, sosyal girişimcileri, sivil toplumcuları bir araya getirdi. Hepimiz zincirin birer halkasını oluşturuyorduk. Sürdürülebilirlik Adımları Derneği’nin yol haritası 2015’te çizilmeye başlandı. Ülkeler arasındaki rekabeti körükleyen, başarılı sonuçları olan ilk küresel kalkınma gündemi, Binyıl Kalkınma Hedefleri, gündemimizi oluşturuyordu. 2016’da Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları yürürlüğe girdiğinde sürdürülebilirlik kavramının anlaşılması ve etkinleşmesi gerektiğine inandık.

Farkındalık yaratmak ilk hedefimiz. İkincisi kurumların sürdürülebilirlik temelli çalışmalarını güçlendirmek ve çalışmaların etkisini artırmak. Bir diğeri de bireyleri ve kurumları harekete geçirmek. Bunları başarabilmek için de üç ana odak belirledik kendimize. İletişim, iş birliği ve çalışan katılımı üzerine çalışmalar yapıyoruz. Yapmaya çalıştığımız esas şey, zihniyet ve davranış değişikliği yaratabilmek. Bizler de sorunların çözümü için bireyler ve kurumlarla birlikte adım atmak istiyoruz.

Türetim toplumu oluşturmakla ilgili düşüncelerinizi merak ediyorum…

Emrah Kurum: Küresel Ayak İzi Ağı her yıl dünya kaynaklarını tüketme hızımızı gösteren bir rapor yayınlıyor ve Dünya Limit Aşım Günü’nü açıklıyor. Mevcut alışkanlıklarımızla 1,75 dünya varmışçasına tüketim yapıyoruz. Bu yıl Dünya Limit Aşım Günü’nün dünya ortalaması 28 Temmuz 2022. Yani 29 Temmuz itibarıyla 2023 yılının kaynaklarını tüketmeye başlayacağız. 1,75 dünya varmışçasına tüketim yaptığımızda bu, çevresel sosyal ve ekonomik sorunları beraberinde getiriyor. İhtiyaçlarımızı karşılamak için satın alma yaparken kendimize iki soru sormamız gerekiyor. Mevcut tüketim alışkanlıklarımızla devam edip sorunların derinleşerek artmasına sebep mi olmak istiyoruz? Yoksa ihtiyaçlarımızı karşılarken değer mi üretmek istiyoruz? Türetim ekonomisi işte bu noktada karşımıza çıkıyor. Tüketici ve üretici arasında yer alan bu kavram bize yeni alternatifler sunuyor.

Gençlerin sürdürülebilirlik konusundaki öncülüğü neden önemli?

DT: Gençler iklim kriziyle mücadelede öncü konumda. Başlattıkları küresel iklim hareketi milyonlarca insanı harekete geçirdi, iklim krizinin karar vericilerin gündemlerinde üst sıralarda yer almasını sağladı. “İklimi değil, sistemi değiştir!” sloganıyla taleplerini yüksek sesle dile getirmeye devam ediyorlar. Gençler hangi sektörde olurlarsa olsun, çalıştıkları kurumda değişimin öncüleri olmalılar. Gençlerin liderliğinde yaşanacak dönüşüm, daha çevreci, adil ve kapsayıcı bir yaklaşımı beraberinde getirecek. Gençlerin omuzlarına büyük bir sorumluluk yüklendiğinin farkındayız. Dönüşüm yolunda onlara destek olmak için hepimiz elimizi taşın altına koymalıyız. Burada bizlere daha çok ödev düşüyor.

Z kuşağı söz edildiği kadar duyarlı mı? 

EK: Z kuşağı çevresel ve sosyal konularla ilgili, toplumsal bilinci yüksek bir kuşak. İklim değişikliği ve sosyal adaletsizlikler karşısında ses çıkarıyor, yaşam biçimlerini değiştiriyorlar. Tüketici olarak dönüştürücü güçleri var. Doğaya, canlılara zarar vermeyen ürünler satın almak istiyorlar. Markaların taleplerine yanıt vermelerini sağlıyorlar. Z kuşağı, çalışacağı şirketin çevresel, sosyal ve ekonomik etkilerinden sorumlu olmasını, harekete geçmesini istiyor. Taleplerini karar vericilere iletmekten çekinmiyor, dijital veya fiziksel olarak eylemler yapıyor, kampanyalar yürütüyorlar. Z kuşağının mobilize olma şekli kendinden önceki kuşaklardan farklı. Sosyal medya kanallarından hızlı bir şekilde birlik oluyorlar. Çevresel ve sosyal problemler karşısında yüzlerce genci sokağa döküyor, etkili imza kampanyaları yürütüyorlar. 

Dünya ekonomisinin lokomotifi olan dev şirketler ve ülkelerin bu konudaki stratejilerini nasıl buluyorsunuz? 

DT: Kapitalizmin tipik işleyiş mantığı içerisinde kârı kısa zamanda realize etmek öncelikli. İş dünyası, bir zamanlar faaliyetleri sırasında doğaya verdiği zararı nasıl geri veririm diye düşünüyor ve kurumsal sosyal sorumluluk projeleri yapıyordu. Bu çalışmalar, sektörden ve şirket faaliyetlerinden uzaktı. Artık sürdürülebilir iş modellerine geçiş yaptılar. Sürdürülebilirliği, kurumsal yönetişim modellerinin içine aldılar.

Şirketler yapacakları faaliyetten zarar ya da yarar göreceğini düşünerek hareket ediyorlar. Herkesin taleplerini hesaba katarak hareket eden şirketler, küreselleşen dünyada hem daha anlamlı bir iş yapıyor hem de yaptıkları uzun ömürlü olduğu için bundan herkes kazanıyor. Hükümetlerin de toplumları refaha kavuşturmak için eğitim, sağlık, ulaşım gibi hizmetleri düzgün bir şekilde yerine getirmesi lazım.

Yeşil ekonomiyi destekleyecek sistemlerin yeni oluşuyor olması şirketleri nasıl etkiliyor?

EK: Şirketlerin iklim krizine karşı ortak amaçlar etrafında harekete geçebilmeleri için en önemli sistemsel değişim Avrupa Yeşil Mutabakatı oldu. Buna göre; şirketlerin karbon salımını 2030’a kadar yüzde 50 azaltması, 2050’de karbon nötr olmaları gerekiyor. Çevresel açıdan duyarlı olmak, bunu destekleyen iş modelini tasarlamak şirketlerin odağına alması gereken konulardan biri. Özellikle geniş tedarik zincirine sahip olan şirketlerin, tedarikçilerinin de konuyu sahiplenmesini sağlaması gerekiyor.

Yatırımı da hangi odak alanlarında, ne şekilde yaptığınız önemli hale geliyor, çünkü artık finans kuruluşları iklime negatif etki eden şirketlere fon vermiyor. Uluslararası sigorta şirketleri fosile dayalı yatırımları sigortalamayacağını duyurdu. Yeni dönemde şirketlerin yaptığı çalışmaların çevresel duyarlılığa sahip olması, bunu şeffaf bir şekilde paylaşması gerekiyor. 

2030’a giderken yeni yol haritaları neler olmalı? 

DT: İklim değişikliğinin etkileri ile mücadelede iş dünyası çok kritik bir rol oynuyor. Şirketler değer zincirindeki tüm halkaların beklenti ve ihtiyaçlarına sürdürülebilirlik anlayışını benimseyerek yanıt vermeliler. Şirketler dönüşümü hızlandırmak için ilk olarak mevcut durumlarını değerlendirmeli, “neyi farklı yapmamız gerek” sorusunu sormalılar. Geleceğe yönelik hedeflerini belirlemeli ve yaptıkları çalışmaları raporlamalılar.

Operasyonel süreçlerini sürdürülebilirlik stratejisinin etrafında yapılandırmayı başaran ve bunu tüm paydaşlarını, çalışanlarını dahil ederek yapan şirketler hızlı yol alabilirler. Çalışan katılımı ve çalışanların şirket içi karar verme mekanizmalarında yer alabilmesi, sürdürülebilirlik prensibinin şirket bünyesine entegre edilmesi önemli. İş dünyası, sosyal girişimler, kamu kurumları ve STK’ların işbirliği kurması, çözüm için birlikte hareket etmeleri şart.