22 Aralık 2024, Pazar Gazete Oksijen
Haber Giriş: 08.10.2021 04:30 | Son Güncelleme: 16.02.2022 15:17

Fransa’nın son resmi düellosu

Matt Damon ve Ben Affleck’in ilk ortak çalışmalarının üzerinden neredeyse 25 yıl geçtikten sonra yazdıkları The Last Duel’i 83 yaşındaki büyük yönetmen Ridley Scott film haline getirdi
Fransa’nın son resmi düellosu

1997’de birlikte yazdıkları Good Will Hunting ile En İyi Senaryo Oscar’ı aldıktan sonra Matt Damon ve Ben Affleck, Hollywood’da kendi kariyerlerinin peşinde paralel yollar izledi. İkilinin bağımsız sinemacı ve senarist Nicole Holofcener’le birlikte kaleme aldıkları The Last Duel 15 Ekim’de sinemalarda olacak. Film, Fransız tarihinin son resmi düellosunun hikayesi. Jacques Le Gris (Adam Driver), Marguerite’e (Jodie Comer) tecavüz etmekle suçlanınca Kont Pierre d’Alençon (Affleck), Le Gris ile Marguerite’in kocası Jean (Damon) arasında düelloya hükmeder. Bu ölümüne düello, bir erkeği suçlayan kadının da kaderini tayin edecektir. Eric Jager’in aynı adlı kitabından uyarlanan ve bu yıl iki filmini birden izleyeceğimiz 83 yaşındaki yönetmen Ridley Scott’ın çektiği film iktidar, toksik maskülinite, kadının beyanı gibi günümüze ait kavramlarla  yakından ilgili. Filmin üç yazarıyla Entertainment Weekly’de çıkan sohbete buyurun: Matt ve Ben, 25 yıldan sonra tekrar bir araya geliyorsunuz yazar olarak. Neden bu kadar uzun sürdü?  Matt Damon: Good Will Hunting’i yazmamız o kadar uzun sürmüştü ki, bence bu yüzden. Ne yapacağımızı hiç bilmiyorduk. Sadece karakterler için binlerce sayfa yazmıştık. Bu kez çok daha hızlı ilerledi işler. Nicole’la çalışmaya nasıl karar verdiniz?  Ben Affleck: Tanıdığımız en iyi yazar kendisi, işimizi hale yola koyması için. Ayrıca senaryonun bir kısmı kadın dünyasına dair. Bir kadın bizden çok daha iyi iş çıkarır, bizim bakamayacağımız bir gözle bakar ve derinlik kazandırır dedik. Nicole Holofcener: “Bizimle birlikte bu kılıç düellosu filmini yazar mısın?” mailini alınca önce şaka sandım. Çünkü benim yazdıklarımdan o kadar farklı bir hikaye ki. Ama onlarla çalışmak istedim ve hemen beni ikna ettiler zaten. İlk iş birliğinizden daha mı farklıydı bu sefer?  Ben Affleck: Good Will Hunting’in film olmasını çok istedik çünkü oyuncu olarak kendimizi göstermek istiyorduk o zaman. Spike Lee gibi hem yazıp hem yöneten isimlerden etkilenmiştik. Artık oyunculuktan yana bir sıkıntımız yok, zaten ikimiz de kötü adamları oynuyoruz. Üçünüz de çağdaş filmlerde yer aldınız hep. Dönem filmi yazmak nasıl bir deneyim oldu?  Matt Damon: Eric kitabını tarihsel açından çok ayrıntılı yazmış, onun yararı çok oldu. Adam Driver’ın oynadığı le Gnis karakterini siz oynayacakmışsınız aslında. Neden son anda bir adım gerideki bu karakterde karar kıldınız?  Ben Affleck: Dürüstçe söylemek gerekirse hemen ardından peş peşe iki film daha yapacaktım. Bir de Matt’le arkadaşlığımız malum. İkimizi kılıçla düello ederken izlemeleri, filmin öne çıkmasını istediğimiz yanını gölgelerdi gibi düşündük. 14’üncü yüzyılda geçen bir hikaye ama kadının söylediklerine inanmak ve erkek gururunun sonuçları açısından son derece çağdaş da aslında. Hikayeyi günümüz izleyicisine sunmak için nasıl bir yol izlediniz?  Nicole Holofcener: Hikayenin günümüz kültürüyle parallelliği çok fazla ama bizim ilk hedefimiz bu kadın ve bu adamlarla ilgili güzel bir hikaye anlatmaktı. Filmi sadece mesaj verme kaygısıyla yaparsanız izleyici hisseder. Günümüzde olanlar nedeniyle önemli bu film demek istemeyiz. Bizim için hikayeyi doğru anlatmak, kimin suçlu, kimin masum olduğunu açıkça ortaya koymak önemliydi. Ben Affleck: En önemli kısım şu: Bu, Marguerite’in hikayesi ve gerçek. İkinci bir taraf bile yok burada. Düşündüren ve duygulandıran bir hikaye. Ridley Scott yine destansı bir film yaptı. Damon: Bir de bir sürü kılıçlı mücadele var. Holofcener: Kan da var çok.

Jodie Comer: “Marguerite hayranıyım”

Ortaçağ Fransası’nda, kadınların hiçbir değerinin olmadığı bir ortamda bir adamı tecavüzle suçlayan ve adalet savaşı veren evli bir kadının hikayesi bu. Babası tarafından bir eşya gibi kocasına devredilmiş masum bir kız. Mutlu bir evliliği yok, ayrıca çocukları olmadığı için o kabahati de üstleniyor. O zamanlarda bir kadının çocuk sahibi olabilmesi için orgazm olması gerektiğine inanılıyormuş, tecavüzden sonra Marguerite’in hamile kalması işleri iyice karmaşıklaştırıyor. Ve mahkemede sanki kendi sanıkmış gibi tüm bunları en ince ayrıntısına kadar soruşturan erkeklere hesap vermesi gerekiyor. Masumiyetine inanılmazsa hem kendinin hem de bebeğinin hayatı tehlikede. Tüm bunları göz alıp konuşmaktan kaçınmayan ve kendi hikayesinin kahramanı olan bu kadının gücüne ve direncine hayran oldum.”