22 Aralık 2024, Pazar Gazete Oksijen
Haber Giriş: 15.10.2021 04:30 | Son Güncelleme: 16.02.2022 15:17

İzin verirseniz Erdal kardeşiniz başka roller de oynayacak

Erdal Beşikçioğlu’nun tiyatroda kadına şiddet, televizyonda yıkılmaya mahkum imparatorluklar üzerine söyleyecekleri var. “Tavrımı sosyal medyada yazarak göstermeyi sevmiyorum,” diyen oyuncunun işleri belli ki çok ses getirecek
İzin verirseniz Erdal kardeşiniz başka roller de oynayacak
Pandemi yasakları sonrası hızlı geri dönüş diye buna denir. Erdal Beşikçioğlu Ankara’daki Tatbikat Sahnesi’nde Zeytinburnu’ndaki Fişekhane’de iki salonu birden ekledi. Sezonun açılış oyunu Küvetteki Gelinler, Beşikçioğlu’nun rejisiyle geçen hafta prömiyer yaptı. Kanadalı yazarlar Beth Graham, Charlie Thomlinson ve Daniela Vlaskalic’in yazdığı The Drowning Girls’den Beliz Coşar’ın çevirdiği Küvetteki Gelinler’de Hazal Türesan, Selin Zafertepe ve Naz Göktan rol alıyor. Oyun, üç kadının aynı adam tarafından yok edilmelerini anlatılıyor.  Diğer yandan Beşikçioğlu yeni bir televizyon dizisi ile dijital platformlarda olacak. Kaan Müjdeci’nin yazıp yönettiği ilk dizisi, Hamlet, 19 Ekim’den itibaren GAIN’de izleyiciyle buluşuyor! Dizi geçen ay Avrupa’nın en büyük televizyon içeriği festivali Series Mania’ya seçilen ilk Türk yapım olmuş ve uluslararası kategoride prömiyerini gerçekleştirerek övgü toplamıştı.  Yani Beşikçioğlu’nun adını bu ara daha sık duyuyor olacaksınız. Her ne kadar sokakta yürüdüğünde arkasından hâlâ, “Komiserim” diye seslenseler ya da “Behzat Amirim” ile başlayan sevgi mesajları alsa da bu yepyeni işler ile görkemli kariyerine yeni başarılar eklemesi sürpriz olmayacak. Ankara’nın İstanbul’a en ‘yakışıklı’ transferi Beşikçioğlu’na gündemini sorduk. Tatbikat Sahnesi’nin yeni oyunu Küvetteki Gelinler’i İstanbul Sözleşmesi’nin iptalinden sonra mı seçtiniz?  İstanbul Sözleşmesi ile ilgili pek çok şey paylaşıldı sosyal medyada. Ama ben tavrımı sosyal medyada yazarak göstermeyi sevmiyorum. Bunu eylemsizlik olarak değerlendiriyorum. Önce o konuyu irdelemek, o konuya dair anlatacak ne varsa bunları seçmek ve söyleyeceklerimi bir eylemle gerçekleştirmek istiyorum. Evet, Küvetteki Gelinler’i repertuvara almamızın sebebi de artan kadına şiddet ve kadına saygısızlık temasının altını çizmekti. İstanbul Sözleşmesi’ne karşı ülkenin siyasilerinin tutumunu eleştirmek üzere seçtiğimiz bir eser bu. İstanbul Sözleşmesi’nden vazgeçilmesinden sonra bunun için bir sebep sunulmasını bekledim. Beni tatmin edecek geçerli sebepleri bulamayınca dikkat çekmek için bu metni sahnelemeyi seçtim. Siz Erdal olarak meseleye nereden baktınız? Şiddet mi var sahnede? Üç kadının aynı adam tarafından sevgileri kullanılıp ardından da küvette biten hikayesi aslında. Seyirci olaya direkt küvetten dahil oluyor. Yorum olarak ilahi adaleti gündeme getirip öldükten sonraki o hukuki yapısını da ilahi adaletle tamamlamaya çalıştık. Kendi içinde hukuk sorgusu da olan bir oyun oldu. Sahnedeki üç kadın aynı zamanda nüktedan bir tavırla ve öz eleştirileriyle hikayeyi anlatıyorlar. Kadının yalnızlığı ve sevgiye olan açlığının kadın üzerindeki en büyük zaafının altını çizmek istedik. Bunu da biraz daha ironik bir şekilde anlatıyoruz. Metne müdahaleniz ve eklemeleriniz oldu mu? Metnin sahneye koyuş biçimi değişebilir elbette. Biraz daha  geleneksel Türk tiyatrosu üzerinden, meddah adaptasyonu ile üç kadını bir sahnede buluşturdum. Ama metnin içinde en ufak bir değişikliğe gitmedim, cümleleri ile oynamadım. Oyunu kendi üslubumuzca seyirciye sunmaya çalıştım. Özetimiz budur. Tiyatro izleyicisi sahnede sizi görmek istiyor özellikle ama bu kez sahnede üç kadın var. Her biri ölmüşler, birer küvetteler, şiddet görmüşler ama öz eleştiri yapabiliyorlar. Sizce izleyen kadınlar ne hissedecekler? Tiyatronun asıl amacı bir ayna tutmaktır. Bazen kendinize bile itiraf edemediğiniz cümlelerin şak diye suratınıza vurulduğu yerdir sahne. O yüzden tatlı bir tedavi edici ve onarıcı bir tarafı vardır. Burada izleyiciler kendi dünyalarındaki iz düşümleriyle beraber yol alacaklar. Zaman zaman kendi zaaflarını görüp istemsiz kahkahalar atıp bazen de istemsiz gözyaşları da dökecekler.    Ama bir dramdan söz ediyoruz, nasıl kahkaha atacaklar? Bu çok tehlikeli bir çizgi. Kadına şiddetin anlatıldığı bir metnin komedisi olur mu? Olmaz. Ama kadının öz eleştirisinin nüktedan tavrı olur mu? Evet olur. Önce öz eleştirisini yapacak kadın. Burada üç kadın da çok yalnızlar, sevgiye açlar. Eksiğiniz buysa kandırılmanız kolay. Akışta biraz öz eleştiri var ama onun üzerine de bir ilahi adaletle final yapıyoruz. Oyun İstanbul’da Fişekhane Sahnesi’nde başladı, sonra Ankara’ya gidecek mi? Tatbikat Sahnesi genişliyor mu? Fişekhane ile birlikte üç tane salonumuz oldu. Keşke 10 tane olsa. Ülkenin bütün illerinde aynı anda oynayabileceğimiz bir yapı kurabilsek. Ankara’da başladık. İstanbul’da da Tatbikat Sahnesi’nin girişimleri oldu. Ama sahnenin elverişsizliği ve başka olaylar nedeniyle devam ettiremedik. Onun yerine başka sahnelerde turne tiyatrosu olarak devam edebildik. Şimdi Fişekhane’de bir ana sahnemiz, bir de 100 kişilik küçük salonumuz var. Ankara’da da İstanbul’da oynayacağız. İzmir, Antalya, Antep’e de gideceğiz.  Bu hızlı giriş iki yıllık pandemi açlığı mı?  Biz bu organizasyonu pandemi öncesinde kurmuştuk. Tam sistemin çarkları dönmeye başladığı anda pandemi devreye girdi. Biz de salonları kapattık ve durduk tabii. 

Tarihe geçmişiz işte, insan neden yaşar ki? 

Nasıl geçirdiniz pandemiyi? Aileme vakit ayırdım. Çok özlemişim. Yıllardır onlarla vakit geçirmeden durmadan çalışmıştım. Eğer çocuğunuza iyi bir eğitim vermek istiyorsanız ortak çalışmak zorundasınız. Ya çocuğunuzu göreceksiniz onunla beraber büyüyeceksiniz ya da iyi bir altyapı hazırlayacaksınız. Ülkede hepsini bir arada yapacak doygunluğa ulaşmış bir altyapı yok. Beraber oyun oynadık. Ömer dersle hiç ilgilenmedi. Çocukların ilgi alanlarının daha farklı alanlarda olduğunu gördüm. Ömer uzay ve evrenle ilgilenmeye başladı. Tabii bu ilgi alanını okulda bulamıyoruz. Bu bana fark etmediğim şeyleri gösterdi. Evde otururken de eğitime ve aileye eleştirel bir tavırla bakmaya başladınız yani. Tam sizlik bir tavır bu… Evet bir parça öyle oldu. Gerçekten siyasetle hiç ilgilenmedim. Derdimiz büyük bir korkuydu. Bir daha dünya uluslarının hiçbirinin böyle bir korku ile sınanmalarını istemem.  Çok korktunuz mu? Herkes korkunca korkuyorsunuz. Bu bulaşıcı bir hastalık. Pandemiden çok daha kötü. Bir hezeyan haliydi her şey başlangıçta. Eve giren şeyleri yıkarken yaptığınızı sorgulamıyorsunuz. Bir sistem oluşturuyorsunuz ve o sistemde yaşamaya çalışıyorsunuz. Hijyen politikası denilen şeye dönüşüyor bir anda iş. Ama sanırım telkinle çok daha sağlıklı çıktık bu dönemden. Behzat Ç.’nin ruhu Saygı ile devam ediyor aslında. İzlediniz mi diziyi? Nasıl buldunuz? İzledim tabii. Çok da beğeniyorum. Zaten Behzat Ç.’nin tüm karakterleri çok güçlüydü. Yıllar sonra Harun’u Konya İl Emniyet Müdürlüğü’ne koyun yeniden bambaşka bir hikaye başlasın. Akbaba’yı narkotiğe koyun yeni olaylar anlatsın. Hayalet’i istihbarata koyun yeni bir durum başlasın. Bunların hepsi kendi içinde çok güçlü karakterler. Tabii ki başınızdaki eğitmenin ya da şerifin de çok büyük önemi var. Serdar Abi de (Akar) bu enerjiyi çok doğru yönlendirdi. Ortaya da çok fenomen bir iş çıktı. Nasıl hoşuma gitmesin! Tabii ki gidiyor. Tarihe geçmişsiniz işte. İnsanın hayattaki yaşam amacı nedir ki?

“Hamlet’i duyunca rolü sormadan tamam dedim”

Şimdi tiyatroyu finanse etmek için televizyona iş yapmak şart. GAİN’deki diziniz Hamlet doğru zamanda mı başlıyor? Hamlet para kazandığımız bir iş olmadı. Ama ruhsal olarak beni çok tatmin eden işlerden biri oldu. Dizi Hamlet’in krallığı ile Büyükada’daki fayton imparatorluğu arasında bağ kuruyor. İzleyici sıkılmasın? Çok güzel bir adaptasyon. Kaan çok güzel becermiş. Bana telefon açtı. Daha o bir şey anlatmadan, “Ben oynuyorum” dedim. “Sormayacak mısın?” dedi. “Yok oğlum, Hamlet’i oynayamayacağıma göre amcası Cloudius’u oynayacağım herhalde” dedim. “Evet,” dedi. Şöyle yanıtladım: “Burada tehlikeli bir durum var. Hamlet’te amca çok kötü karakter olarak görünüyor. Ama sen çürümüş bir krallığı yıkıyorsun, faytonculuk krallığını. Üstelik bunu amca üzerinden yıkıyorsun. Amcanın da tebaaya karşı bir sorumluluğu var. Yıkılmış bir hikayede yeniden yapılanmayı öneren bir kahraman ile karşı karşıyayız. Kötü olamaz. Bu çatışmaya hazır mısın? Senin dramaturjik gelişmen bunu kaldırabilir mi?” diye sordum. Aldığım yanıtlar hoşuma gitti. Bence izleyici sevecek bu karakteri. Dijital platformlara dizi yapmak oyuncuları çok tatmin ediyor. Siz ne düşünüyorsunuz? Harika bir şey. GAİN’e Hamlet’i yaptık. Şimdi bizim İngiltere’den aldığımız, repertuvarımıza kattığımız ve bence 21’inci yüzyılın en büyük hastalığı olan görünürlük sendromu üzerine bir iş teklif ettik başka bir dijital platforma. Onun çekimlerine başlayacağız. Ben dijitalden çok memnunum. Bu görünürlük sendromu oyunculara aitken topluma yayıldı. İşinizi elinizden mi alıyorlar? Sosyal medya ve ellerdeki akıllı telefonlardan sonra başka ne olabilirdi ki? Böyle değerlendirmek doğru değil ama. Evet popüler kimliklere her zaman ülkenin ihtiyacı var ama farkındalığı sağlayacak insanlara da ihtiyaç vardır. Hepsinin ayrı bir yeri ve ağırlığı vardır. İkisi birbirinin rakibi olamaz. İkisi birbiri ile çatışamaz. İzleyiciler size hâlâ Behzat diye sesleniyor. Ancak üç-beş oyuncuya kısmet olacak bir şey. Nasıl hissettiriyor? Zorluyor mu? Bu durum bana da nasip oldu. O dönemin kendi yapısı içinde koca bir ekibin aynı ülküye konsantre olmasıyla ortaya çıkmış bir işti Behzat Ç. Bunun değeri çok büyük. Ölçülebilecek bir şey değil. O yüzden ben bunu bir lütuf olarak görüyorum. Evet, benim bir yeğenim var. Adı Behzat idi. Evet o oynadı bu dizide. Ama Erdal diye de bir kardeşiniz var. O da başka roller oynayacak. Çünkü adamın mesleği bu. Tamam Behzat’ı başka bir yerde görelim, bağrımıza basalım. Ama yeni çocuklar da doğurmamıza müsaade etmeleri gerekiyor.

Kadınlar ne dedi?

Hazal Türesan: Kadın olmak yetiyor onları anlamak için “1800’lerde yaşanmış gerçek bir hikayeye sahip Küvetteki Kadınlar. Yaşadığım zamandan  Bessie’ye bakmak, onu anlamak, sıkıştığı yeri görmek maalesef hiç zor değildi. Anlayamamayı çok isterdim, kadının tek başına güçsüz ve sahiplenilmeye ihtiyacı olan bir varlık olarak kabul edilmediği bir zamanda olmamayı. Yani kadın olmak yetiyor zaten Bessie, Margaret ve Alice’i anlamak için. Seyircinin şahit olması için kurgulanmış bir oyun. Kadın, toplum, baskı, teslimiyetler, arayışlar, eksiklikler... Herkes kendi penceresinden, almak istediği şeyi alacak.” Naz Göktan: Ben de her kadın gibi manevi şiddete maruz kaldım “Maruz kaldığı şiddet değil belki ama canlandırdığım Alice bana çok uzak bir karakter değildi. Ben de hayatımın belli noktalarında manevi şiddete maruz kaldım ve kalmaya devam ediyorum. Kadının birey olarak yaşayamaması, sürekli çevresine hesap verme durumunda kalması başlı başına bir şiddet aslında. Alice’in yeni kuşağı temsil ediyor olması önemliydi benim için. Erdal Hoca söylemişti; ‘Oyun bir hamaset içermiyor, nüktedan bir tavır takınıyor.’ diye. Bu çok önemli. Komedi tavrı değil. Nüktedan bir tavır var meseleye bakış atmosferinde. Seyirciyi hem güldüren hem tedirgin edip içine kötü bir his salan duygusu var oyunun.” Selin Zafertepe: Kendimizle de yüzleşmemiz gerekiyor “Kadınların özgürlüğünün, özgünlüğünün, onurunun çöpe atıldığı günlerde, kadının psikolojisi üzerinde manipülasyonlar yapıldığı, dövüldüğü, tekmelendiği ve hatta öldürüldüğü bir dönemde yaşıyoruz. Bu ne yazık ki yüzyıllardır değişmeyen bir gerçek. Tabii ki kimseye bir şey öğretme misyonuna sahip değilim. Sadece yan yana olduğumuzu, kendimizle de yüzleşmemiz gerektiğini ve şiddeti anlayıp ne boyutta olduğunu görmemiz ve hep birlikte çözüm yolları aramamız gerektiğini düşünüyorum.”