Discovery Plus’ın yeni belgeseli The Swim, dünyaca ünlü uzun mesafe yüzücüsü Ben Lecomte’un insan kaynaklı kirliliğin okyanus üzerindeki etkilerini ortaya koymak amacıyla Pasifik Okyanusu’nda yaptığı tarihi yolculuğu konu alıyor. Lecomte, 1998’de Atlantik Okyanusu’nu yüzerek geçen ilk yüzücüydü. Ben Lecomte ve ekibi tekneleri Seeker ile Yokohama - Japonya’dan yola çıkıyorlar. Yolculuğu yaklaşık altı ay olarak planlıyorlar. Ancak kötü hava koşulları ve çeşitli talihsizlikler nedeniyle planladıkları gibi tamamlayamıyorlar. Büyük bir tayfun nedeniyle Japonya’ya geri dönmeleri gerekiyor. Karada yaklaşık 18 gün geçirdikten sonra yeniden yola çıkıyorlar. Ve Hawai’ye varıyorlar. Denizde toplam 165 günlük bir yolculuk yapıyorlar. Ben Lecomte 1754 mil (3 bin 248 kilometre) yüzüyor. Ben Lecomte ilham verici son yolculuğunu O2’ye anlattı. Yolculuğunuzun en unutulmaz deneyimi neydi? Birçok kere hayatımın en iyi anı ve en kötü anı dediğim zamanları yaşadım. Antrenman yapmama, neyle karşılaşacağımı bilmeme rağmen her bir günü farklıydı. Balinalarla karşılaşmak, köpekbalığının etrafımda turlaması ya da okyanusun ortasında bir sürü plastik görüp “Karadan millerce uzakta bunun burada ne işi var?” demek gibi durumlarla karşılaştım. Karada yaşanamayacak türden, bir aşağıda bir yukarıda denebilecek türden duygular.
Karadan millerce uzakta klozet kapağı
Peki en zorlu anları hangileriydi? Birkaç tane var: Tayfunun başlamasıyla beraber karaya geri dönmek zorunda kaldık, bunun ne kadar süreceğini tam olarak bilmiyorduk. Karaya çıkıp geri dönünce ve o mesafeyi görünce, yolculuğa yeniden odaklanmak zordu. Ve sonra yelkenin tamir edilemeyecek biçimde yırtılmasıyla birlikte yolculuğun sonuna geldiğimizi anladık. Temel amacımıza yeniden odaklandık ve dikkatimizi plastik atık ve veri toplamaya verdik. Pasifik’in tamamını yüzerek geçme isteğimden feragat etmek zorunda kaldım. Plastik atıklar deniz ekosistemini nasıl etkiliyor? Birçok şekilde. Örneğin, albatroslar okyanusta yüzen plastiklerin üzerine konuyor. Yunusların bağırsaklarında plastik buluyorsunuz. Plastik aynı zamanda birçok kirletici maddeyi de beraberinde getiriyor. Balıkların ya da deniz kuşlarının etine karışarak, besin zincirine dahil oluyor. Aksi gibi mikro plastik ve mikrofiber çıplak gözle görülebilecek şeyler değil, ama varlar. Sessiz ve yavaş yavaş denizi de bizi de öldürüyorlar. Okyanusun ortasında bir sürü atık buldunuz ama içlerinde en tuhaf olanı sizce neydi? Bir klozet kapağı. Hemen onunla poz verdim. Yolculuk boyunca birçok olumsuz durumla karşılaştınız, tüm şartlar aleyhinize dönmesine karşın yolunuza nasıl devam edebiliyorsunuz? Kontrol edemeyeceğim şeyler için üzülüp odağımı dağıtamam. Yalnızca kendi kontrol edebileceklerime odaklanabilirim. Gerisi benim kontrolümün dışında. Ne olduysa oldu. Belgesel Türk asıllı kameramana adanmış
Film Türk asıllı kameraman Gino Kalkanoğlu’nun anısına adanmış. Bu konuda bize anlatacaklarınız var mı? Gino harika bir insan ve benim çok iyi bir arkadaşımdı, onunla ABD’de tanıştık. Bizi birleştiren okyanusa olan sevgimizdi. Türkiye’de suyun yakınında büyümüştü. Serbest dalış yaptıktan sonra kameraman olmuştu. Sanatını okyanustaki plastik kirliliği konusuna dikkat çekmek için bir araç olarak kullanıyordu. Bu anlamda onunla çok yakındık. Ve bu keşfi gerçekleştirebilmem için bana çok yardımcı oldu. Dolayısıyla onun ölüm haberini almak benim için çok zor oldu.