Netflix, La Casa de Papel’in eylül ve aralık aylarında iki ‘cilt’ halinde izleyeceğimiz beşinci ve son kısmı ismi için Madrid’deki stüdyolarına, Türkiye’deki yazılı basından sadece Oksijen’in katıldığı sanal bir set ziyareti gerçekleştirdi. Marsilya (Luka Peros), bizim adımıza seti adım adım gezdi, kamera önünde ve arkasında çalışanlarla kısa sohbetler yaptı. Yönetmene ve yapımcıya aylar önceden gönderdiğimiz soruları sordu, cevaplarını aldı.
Tulumlar yeniden tasarlandı
Carlos Diez, Kostüm tasarımcısı Carlos, bize La Casa de Papel için kostümler tasarlama deneyimin hakkında neler söyleyebilirsin? La Casa de Papel için kostümler hazırlamak harika bir deneyim, çünkü her karakter farklı. Tüm karakterleri tek tek ve soygunda kullandıkları simge hâline gelen kırmızı tulumlarla grup hâlinde giydirmek son derece zordu. Bu, Alex Pina'nın ilk senaryosundan gelen bir fikirdi. Sonra tulumun farklı versiyonları kullanıldı. Birinci ve ikinci sezondaki tulumlar, şimdikinden farklıydı. Tulumu üçüncü, dördüncü ve beşinci sezonlar için yeniden tasarladık. Öyle mi? Evet, giydiğin tulum yeniden tasarlandı. Bana değişiklikleri gösterir misin? Bu, siz gazeteciler için bir bilgi yarışması sorusu... Bu tulumun eskisiyle alakası yok. Hâlâ simge hâline gelmiş kırmızı tulum... Ama bunun siyah parçaları var... Evet, orijinal fikre saygı duyuyoruz, ama bunlar İtalya'da ürettiğimiz tulumlar. Bunlardan yaklaşık 500 adet ürettik. Bunun sıkılaştırmak için kullanılan kemerler gibi yeni özellikleri var... Beni yakışıklı göstermesi için... Yeni fermuarlar, sırtı ayarlanabiliyor, koltuk altı havalandırma delikleri var... Yaptığın en meşhur kırmızı tulum hangisi? Hepsi de çok meşhur. Şimdiden dünya çapında tanındığı için tulumun kendisi çok meşhur. Ama birini seçmem gerekseydi seçeceğim tulum, İtalya'da yapılmamış olan, üçüncü sezonda tanıştığımız gelincik Sofia için hazırladığımız bu tulum olurdu. Bu, gelincik Sofia'nın giydiği tulum."Şu anda beş set üzerinde çalışıyoruz"
Abdon Alcaniz, Sanat yönetmeni Bunları hayata geçirmek için nasıl bir süreç yaşandı? Yalnızca İspanya Merkez Bankası’nı değil, beş sezonda yer alan diğer mekânları da kast ediyorum. Benim için boş bir mekânı doldurmak ve bunu sanat eserleriyle yapmak çok önemli. Bu; bir tarzı, ekonomik ve toplumsal bir bağlamı özümseme, sanata ilişkin tarihî bir anı, mesela bu durumda yeni dışavurumculuğu ele alma ve bu yeraltı dünyasını yaratmak üzere bu ruhu yakalama meselesi. Şuna bak Luka: Şu anda kırmızı giyiyorsun. Ama buna eşlik eden renge bak. Senin dikkat çekmeni sağlayan şey bu. Renk, çalışabileceğin temel bir araç. Bununla daha öteye, izleyicinin bilinçaltına dek ulaşabilirsin. Bu yaratıcı süreç boyunca bir görselle, bir belgeyle başlayıp tasarımlarda adım adım ilerliyoruz. Ekipteki çalışma arkadaşlarımla birlikte karakterlerin ellerinde taşıdıkları tüm nesneleri hazırlamaktan ve bu nesnelerin bakımını sağlamaktan sorumluyuz. Şu anda bu ekipte 40 kişi var. Ayrıca, setleri prodüksiyonun belirlediği programa uygun olarak kurmak için beşinci sezonda bizimle birlikte çalışan üç inşaat şirketi var. Bütün bunlar sizin eserinizse, âdeta bebeğiniz gibi size ait bir şeyse senaristlerin bütün bunları havaya uçurması üzücü olmuyor mu? Dizideki bir karakterin dediği gibi: "Parti mi? O zaman çılgınca eğlenelim! O zaman her şeyi havaya uçur. Patlayıcılık işte budur. Aslına bakarsan yeni dışavurumculuk akımının teşvik ettiği şey budur. Kırmızı zaten öfkeyi, tutkuyu, çılgınlığı temsil etmiyor mu? O zaman... kim tutar bizi! Bu beş sezonda yaklaşık kaç tane sabit set tasarımı hazırladın? Şu anda tek bir setin içinde olduğumuzu ve bir set tasarımına baktığını düşün, ama ne kadar büyük olduğunu görüyor musun? Burası İspanya Merkez Bankası’nın seti. Şu anda beş set üzerinde çalışıyoruz. Bu, devasa bir görsel inşa içeren canlı bir proje. Bu çok büyük bir sorumluluk. Dur durak bilmiyor.
Ah şu senaristler... Onlarla yaşamak çok ama çok eğlenceli! Bizi çıldırtacaklar. Belki de çoktan çıldırdık. Şu anda dizinin en sevdiğim bölümünde, kütüphanedeyiz. Çok etkileyici. Abdon, eminim ki burada izleyicilerin bilmediği bir sürü set tasarımı numarası vardır. Ya da farkına varmadıkları! Örneğin, her bir kitabın rengini seçiyoruz. Çalışma arkadaşlarımın Madrid'in dört bir yanında renge göre kitap satın aldığını düşün. Bak, bir kitap al. Tamam. Buradan bir tane daha al. Şimdi diyorsun ki: "Vay canına, burada neler oluyor?". İçi boş. Kitap yapabilecek kadar yaratıcı insanlarla çalışıyoruz. Bu, birinci kat için yapıldı. Bu, ikinci kat için. Bunlar zemindeki ağırlığı azaltmaya yarayan sahte kitaplar. Mesele sadece estetik değil, fiziği de hesaba katmanız gerekiyor. Üst kattaki tüm kitaplar sahte mi? Evet, hepsi. Bunlar sanatçılar tarafından boyanan kalıplarla mı yapıldı? Benim son derece yetenekli çalışma arkadaşlarım tarafından. Başka ne numaralar yapıyoruz? Portreler. Paco Regidor, ölü adam Moskova gibi arkadaşlarımız var... Birbirimizle oyunlar oynuyoruz. Orada benim yüzüm bile var. Tıpkı siz oyuncularda olduğu gibi bizim de başımıza tuhaf şeyler geliyor. En başından tüm senaryolar elimizde olmuyor. Hayır, olmuyor... Banyo gibi bir mekân yarattım ve dekore ettim. Birdenbire bu banyoya gizli bir kapının açılması gerekti... Sana bunu sonradan söylediler, değil mi? Hatırlıyor musun? Evet... Arkadaşımız Gandía panik odasına buradan giriyor. Aslında buradan girersen kendini sekreterlerin odasında bulursun. Bizse panik odasını başka bir yere kurmuştuk. Elbette. Bir fikri bir Lego seti gibi bir araya getirmeniz gerekiyor. Böyle küçük değişiklikleri kamera hilesiyle hallediyoruz. Karşılaştığımız başka bir şey daha var. Senaryo geliyor ve diyor ki: "Asansörde bir el bombası patlar." Pekâlâ. Ama sonrasında ne olacak, asansörün yıkıldığı optik illüzyonunu nasıl yaratacaksınız? Bak, bir platformu yükseltip eğerek ve sonra o eğimin üzerine duvarlar inşa ederek mi? Üstelik bunu böyle küçük bir alanda yapmanız mı gerekiyor? Patlamadan sonra neredeyse kopacakmış gibi görünmesini sağlamanız gerekiyor.
"Stockholm karakteri için çok mutluyum"
Esther Acebo (Stockholm) Diğer sezonlarda olduğu gibi bizzat gelip bizi ziyaret edememeniz ne üzücü! Ne yapalım... Siz öğrenin diye artık Luka'ya anlatacağım. Ama spoiler yok. Evet. Çok mutluyum. Sadece birbirimizi çok sık göremediğimize üzülüyorum. Neredeyse hiç, ama... - Bu bir spoiler. Ama çok mutluyum. Daha fazla bölüm geliyor ve gerçek şu ki Stockholm karakteri ve onun yaşadığı her şey için çok mutluyum. Zar zor anımsadığımız o sekreterden çetenin bir parçası hâline dönüştü ve bu sırada bazı çılgın şeyler yapmak için daha fazla güce ve cesarete de sahip oldu. Çok fazla şey söylemek istemiyorum. Ama gerçekten keyif alıyorum. Çok yorucu, ama o kadar heyecan verici ve eğlenceli ki kendimi mutlu hissediyorum."Sanki bir kapı açılmış gibi"
Pedro Alonso (Berlin) Projeler sona ererken konu hakkında tarafsız olmaya çalışırım. Onu ardında bırakıyorsun. Onu ardımda bırakırım. Ama büyük şeylerin olduğu da bir gerçek. Sanki bir kapı açılmış gibi hissediyorum. Ya da en azından biraz aralanmış gibi. Kişisel düşüncelerin ötesinde, bu yapım, tüm dünyaya yönelik yapılan türde işlere bir görünürlük kazandırdı. Bu manada küçük bir katkıda bulunuyorsak bence bu harika bir şey. Ben, bir ekranı tekmeleyip bütün seti mahvedebildiğin zamanlarda dizi çekmeye başlamış bir adamım. Hadi... Güm! Hâlâ böyle setler ve eserler görünce müthiş olduğunu düşünüyorum."Dizinin nasıl bittiğini bilmiyorum"
Alvaro Morte (Profesör) Henüz dizinin nasıl bittiğini bilmiyorum. 8. bölümdeyim. 9. ve 10. bölümler henüz elime geçmedi. Yani size dizinin nasıl sona ereceğini söyleyemem, yoksa boğazımı keserler ve dizinin sonunun iyi mi kötü mü olduğunu da söyleyemem. Umarım iyidir. Ancak bunun gerilim ve aksiyonla dolu, çok heyecan verici bir sezon olduğunu söyleyebilirim. Bu, bir oyuncu için son derece tatmin edici bir şey. Ama o havaya girmeniz gerekiyor ve bu da iyi manada epey yorucu.
Tüm bunların yanı sıra işin koşturmacası da cabası çünkü gördüğüm kadarıyla bir savaş filmi çekiyorsunuz, ama bunu dört duvar arasında yapıyorsunuz. Bu bir aksiyon sahnesi değil, destansı bir savaş filmi. Burada edindiğim en güzel anım, hiç şüphesiz, birlikte çalıştığım ekip. Buna hiç şüphe yok. Elbette bu karakterle olan bağım bana birçok şey kazandırdı. Harika bir zaman geçirdim. Burada olmaktan gerçekten keyif alıyorum ve Profesör üzerine düşeni her yaptığında büyük bir mutluluk duyuyorum. Ama bu ekiple çalışmak her yönüyle harika bir deneyimdi. En başından bunun zor bir proje olduğunu biliyorduk. Burada, İspanya'da, çok fazla aksiyon içeren yapımların yapılmadığı bir zamanda böyle bir dizi çekmek... Bunu başarmanın çok zor olduğunu biliyorduk ve kendimizi bu ekibin ellerine bırakmak zorundaydık. Böylesine tıkır tıkır işleyen bir makine gibi birlikte çalışma hissi, bunun başarıya ulaşmış olması müthiş bir deneyimdi. "Yok etmek üzere bir set kuruyoruz"
Álex Pina, Dizi sorumlusu ve baş yapımcı & Jesus Colmenar, Yönetmen ve baş yapımcı En iyi kısım şimdi geliyor. Sanal La Casa de Papel seti turumuzun sonu. Nasılsın Luka?

5. kısmı küresel salgın sırasında çekerken karşılaştığınız zorluklar nelerdi? Çekim yapılacak yerler konusunda planlarınızı değiştirmek veya çekimleri daha pratik hâle getirmek için hikâyede değişiklikler yapmak zorunda kaldınız mı? Alex Pina: İspanya karantina altındayken 5. Kısmı yazıyorduk. Bu zor bir süreçti, çünkü kapatılmış olmak sizi zihinsel açıdan yoran bir şey. O sıralar bir şeyler yazmak çok zordu. 2. bölümü yazdığımızı ve yırtıp attığımızı hatırlıyorum. Seninle konuştuğumuzu hatırlıyorum. İşler yolunda gitmiyordu, iyi yazamıyorduk. Bu yüzden 2. bölümde sezon finali yapmaya karar verdik. Bu yeniden yazmaya başlamamız için âdeta bir sıçrama tahtası oldu, çünkü gerçekten zihinsel olarak hiç gücümüz ve enerjimiz yoktu. Jesus Colmenar: Salgını göz önüne almasak bile, kendi önümüze koyduğumuz hedef şuydu: "Bu işi buralara kadar getirdik, şimdi de buraya getireceğiz." Aslında senaryoları da değiştirmedik. Yazdıklarımızı yapım aşamasına taşımak zaten çok büyük bir çaba gerektiriyordu, çünkü gerçekten çılgın şeyler yazmıştık. Üstüne üstlük, buna salgının tüm zorluklarını eklemek zorundaydık: PCR testleri, sosyal mesafe kuralları... Çekimleri yaparken, Netflix'in de desteğiyle kendimizi oldukça güvende hissettik. Başlangıçta pek popülerlik kazanmasa da şimdi küresel bir sansasyon hâline gelen bir dizinin yaratıcısı olarak profesyonel yaratıcılık kariyeriniz açısından aldığınız en büyük 3 ders nedir? Alex Pina: Bence en büyük derslerden biri, La Casa de Papel'in İspanya'da yayınlanmaya başladığında ses getiren bir başarı yakalayamamış olması ama şimdi olduğu yere gelebilmesiyle ilgili. Bence önemli olan aslına sadık kalmak. Orijinal kriterlerimize bağlı kaldık. Bunun yanında, her zaman en talepkâr olanın kendimiz olduğunu söyleriz. Gerçekten de kendi taleplerimiz çok büyük. Üstelik uluslararası bir başarı hedeflemiyorduk, inandığımız bir şeyi yapmaya çalışıyorduk. Bu uluslararası bir başarı hâline geldiyse bundan çıkacak en önemli ders, her zaman inandığınız şeyleri yapmaktır. La Casa de Papel hep sisteme karşı verilen bir savaştan bahsediyor. Bugünün toplumunda, özellikle de dizinin açılış şarkısının Çav Bella olduğunu düşünürsek bu meseleyi gündeme getirmek sizin için ne kadar önemli? Alex Pina: La Casa de Papel projesine başladığımızda, o zamanlar gündemde olan bir fikir hep aklımızdaydı. Sert bir krizden çıkıyorduk ve İspanya'daki gösteriler birçok insanı sokaklara dökmüştü. Göstericiler sokaklarda çadır kurmuştu, çünkü Lehman Brothers krizinin ardından insanlar kızgınlık ve şüphe içindeydi. Kurumlara, hükûmetlere, bankalara inançları kalmamıştı. Bizim ekranlara taşıdığımız böyle bir hava vardı. Ama bu fikirden yola çıkarak çektiğimiz birinci ve ikinci sezonda, aslında bu fikirden iki veya üç defa bahsedildi. Sonunda direnişle, Çav Bella ile birlikte bu fikir çok başarılı oldu. O zamanlar izleyicilerin de o hayal kırıklığı hissini yaşadıkları bir dönemdi. Bence insanların La Casa de Papel hakkında heyecan duymalarının sebeplerinden biri buydu. Çünkü ideolojik olmasa bile toplumsal bir mücadelenin içinde diziyi benimsediler. Ekip kırmızı tulumlar giyip Salvador Dali maskeleri takıyor. Neden renk olarak kırmızıyı ve gerçeküstücü sanatçıyı seçtiniz? Bunun özel bir anlamı ve bu ikisi arasında bir ilişki var mı? Jesus Colmenar: Dizimiz için hep simgeler arıyoruz. Geçen yıl en çok sanayileşmiş 50 ülkede 5.000 dizi çekildi ve kurgusal yapımlar açısından bu çok büyük bir sayı. Bu yüzden kendimizi diğerlerinden ayırmamız ve kendi kimliğimize, kendi DNA'mıza sahip olmamız gerekiyordu. Birçok şeyi, izleyicilerin bir bakışta ne yaptığımızı anlaması için yaptığımıza inanıyorum. Maske elbette büyük bir rol oynayacaktı. İki isim üzerinde durduk, bunlar Don Kişot ve Salvador Dalí'ydi. Bunların ilgisi tam olarak çılgın dâhiler olmalarıydı. Ekibin ilk birkaç bölümde Ulusal Darphane'ye giriş biçimi de biraz çılgıncaydı, öyle değil mi? Ve dâhice. Jesus Colmenar: Ve dâhice, değil mi? Sonunda bıyıkları ve çılgın havası nedeniyle Salvador Dalí'de karar kıldık. Şimdi bu maske popüler bir Cadılar Bayramı kostümü hâline geldi. Alex Pina: Kırmızı tulum, sonradan ortaya çıkan şeylerden biriydi. Sadece tek renk olmasını istiyorduk ve bu konuyu görüntü yönetmeni Miguel Amoedo ile konuştuk. Amacımız tüm ana renkleri hafifleterek kırmızının öne çıkmasını sağlamaktı. Bu yüzden tüm soyguncularımıza ve rehinelerimize bir üniforma giydirmeye karar verdik. Böylelikle kırmızı, dizide sürekli bir görsel odak noktası olacaktı. Nihayetinde çizgi romanlarda da çok kullanılan bu ikonografi, dizinin en büyük başarılarından veya dizinin başarısının ana nedenlerinden biri oldu. Kırmızı tulumları ve Dalí maskeleriyle soyguncuların oluşturduğu güçlü imaj, insanların neler olup bittiğine dair merakını otomatik olarak kamçıladı. Nairobi'nin geçen sezon ölmesi, karakterlerin geri kalanını bu sezon nasıl etkileyecek ve onun yokluğunda grubun dinamikleri nasıl değişecek? Alex Pina: Bana kalırsa Nairobi'nin ölümünün sonuçlarından birini şimdiden görüyoruz. Her şeyin altında Nairobi'nin ölümüne ilişkin belirli bir kadercilik yatıyor, ama aynı zamanda bu, diğer karakterler için bir harekete geçme çağrısı olarak da işlev görüyor. Nairobi'nin varlığının hâlâ güçlü şekilde hissedildiğini düşünüyorum. Hâlâ ara sıra onun hakkında konuşuyorlar. Nairobi, son sezonda onların mücadelelerine ışık oluyor. Jesus Colmenar: Nairobi bir bakıma ekibin kalbini temsil ediyordu. Bu son sezonda bence Nairobi uyum sağlamakta ciddi zorluk çekerdi, çünkü bu sezon doğrudan yüzleşmelerin olduğu bir sezon. Nairobi hep farklı bir karakterdi, doğrudan yüzleşmeye gelebilecek bir karakter değildi. Ama onun mirası, kesinlikle diğer karakterlere ilham verecek. 4. Kısım, çoğunlukla İspanya Merkez Bankası’nın içindeki aksiyona odaklıydı, ama bu süreç sona yaklaşıyor. Son sezon olsa da 5. Kısım'da yeni setler ve hikâyeler bekleyebilir miyiz? Jesus Colmenar: Yeni setler göreceğiz. Üstelik ilk kez yok etmek üzere bir set kuruyoruz. Bu, savaş türünün bize sunduğu bir şey. Gerçekten farklı bir sezon yapmak istedik. Hep farklı türlerle denemeler yapıyoruz ve uzun bir süredir savaş türünü yapmak istiyorduk. Havaya uçurmak için patlayıcılarla dolu bir set inşa ettik. Şimdiye kadar bir dizide bu kadar kısa ömürlü bir set olduğunu hiç sanmıyorum. Bu arada görülmeye değer bir set. İspanya Merkez Bankası’nın ve Altın Müzesi’nin lüks yemek salonu. Bu salon bankanın ve cephaneliğin üst katında. Birçok yeni set var. Ama bu sezon tam bir yok oluş sezonu. Alex Pina: Diğer taraftan farklı mekânlar da görüyoruz. Tekrar yollara düşüyoruz ve bu sezonun olay örgüsünde Kopenhag (Danimarka), Portekiz gibi farklı yerler var. Çünkü bu sezon yalnızca setleri değil, karakterlerin hikâyelerini de genişlettik. Bu sezonun sevdiğim bir tarafı, hikâyedeki boşlukları doldurmaya başlayacak olmamız. Karakterler hakkında son derece ilginç şeyler öğreneceğiz. Sevdiğimiz (veya nefret etmeye bayıldığımız) karakterleri feda etmek, herkesten çok sizin için sancılı bir süreç olsa gerek. Sevilen bir karakterin ölmek zorunda olduğunu bilmek uykularınızı kaçırmıyor mu? Alex Pina: Kurgusal yapımların büyük değişiklikler geçirdiğini düşünüyorum. Karakterlerinizi öldürmek, eskiden düşünülemez bir şeydi. Bence kanalın yöneticisi bile ayağa kalkıp "Bu nasıl mümkün olabiliyor!" derdi. Artık ölüm, çağdaş kurgusal yapımların bir parçası. Üstelik bunun yüzünden cezalandırılmıyorsunuz. Şahsen karakterlerimin öldüğü bölümlerin son derece etkileyici olduğunu düşünüyorum. İzleyicilerin empati kurmalarını ve neredeyse ortak bir şekilde yas tutmalarını sağlıyor. Jesus Colmenar: Bir yandan da hikâyeyi daha gerçekçi kılıyorlar. Bazı karakterlerin İspanya Merkez Bankası’nı ve Ulusal Darphaneyi soyup hiç fire vermeden sağ salim işin içinden çıkabileceklerini düşünmek neredeyse imkânsız. Ama diğer yandan da izleyicinin bakış açısından hikâyeye çok iyi uyduğunu düşünüyorum. Diğer türlü bu, ne olursa olsun kimsenin ölmediği bir A Takımı hissiyatı yaratırdı. Bu da ister istemez gerilimi azaltırdı.
Bütün karakterler çok sevildi ama fenomen hâline gelen Profesör karakteri özellikle yoğun ilgi çekti. Bu karakterin yer aldığı, olayların öncesini anlatan bir yapım veya başka bir uyarlama yapmayı düşünüyor musunuz? Ya da başka bir karakterin? Alex Pina: La Casa de Papel'in her şeyi içerdiğini söylemek isterim. Profesör'ün yer aldığı bir uyarlama yapar mıyım? Belki, ama zaten anlatacaklarım La Casa de Papel'de var. Yani onun hikâyesi, sebepleri... Bunlar zaten La Casa de Papel'de anlatılacak. Çok ilgi gören ikincil karakterleri konu alan uyarlamalar başarı yakalıyor ve onların hikâyesine dayalı yeni bir dizi yaratabilirsiniz. Bir yandan, La Casa de Papel'deki bütün karakterlerin uyarlamasını yapabilirsiniz, çünkü hepsinin de bir diziye yetecek hikâyesi var. Ama diğer yandan La Casa de Papel'in onların hikâyelerini zaten anlattığını düşünüyorum. Jesus Colmenar: Bir uyarlama yaptığınızda bunun tamamıyla farklı bir dünya hakkında olması ve odağı başka bir noktaya çekmeniz gerektiği konusunda Jesús ile aynı fikirdeyim. Bence La Casa de Papel'i harika kılan şey, birçok katmana ve birçok hikâyeye sahip karakterlerin olması. Bu nedenle bu karakterlerden herhangi birini konu alan bir uyarlama yapılabilir. Ama bunun için yeni bir dünya yaratmamız gerekir. Yani yanıt evet, ama duruma göre değişir. Karakterleri zorluklarla karşı karşıya bırakma pratiği, onların kişiliklerinin bazı zayıflıklarını ve ayrıntılarını ortaya çıkardı ve bu da onların yiğit ve devrimci imgesiyle bir karşıtlık oluşturdu. Sizce bu süreci beşinci sezonda hızlandırarak karakterlerin bazılarının vahşi ve zalim yanlarını görebilecek miyiz? Jesus Colmenar: Aslında beşinci sezonun tüm yaklaşımı, teknik bir nakavtla Profesör'ü alt etmek. Profesör ne kadar darbe alırsa o kadar iyi. Profesör için işleri daha da zorlaştırdığınızda izleyicilerin diziyi bir solukta izlemesini sağlayan gerilimi ve tedirginliği artırmış oluyorsunuz. Bu yüzden işleri onun için epey zorlaştırdık. O kadar zorlaştırdık ki izleyiciler beşinci sezonda gördükleriyle çok acı çekecekler. Alex Pina: Kurbansız bir soyguna, kimsenin zarar görmediği bir özgürlük ve direniş mücadelesine ilişkin romantik ve iyimser düşünce, bu son sezonda gerçekliğin duvarına tosluyor. Bundan sonra karakterler hayatları için mücadele etmek zorunda kalacak. Son soru. Bu beş sezonda yaşanan deneyimlerin ve dünyanın dört bir yanından gelen geri bildirimlerin ışığında karakterlerin ahlaki kurallarını bugün nasıl tanımlarsınız? İlk sezondan bu yana bu ne kadar değişti veya dönüşüme uğradı? Jesus Colmenar: Ahlaki açıdan belirsizliği hep bir ön kabul olarak izlediğimizi düşünüyorum. Yani bütün karakterlerin bazı karanlık anları var. Bunun en açık örneği Berlin. Son derece karanlık bir karakter, ama insanlar onu gene de seviyor. Karakterleri ahlaki açıdan belirsiz kılmanın onları zenginleştirdiğini ve çok daha ilginç hâle getirdiğini düşünüyorum. Alex Pina: Profesör'ün kendi karakteri de sürekli bir belirsizlik üzerine kurulu. O, nüansları olan bir karakter. Bu yüzden ekibin de kendine has nüansları var. Değişim veya dönüşüm sorusuna gelirsek bence doğal bir değişim oldu. Son sezonda karakterleri gene büyük ahlaki ikilemlerin içinde bulacağız ve bu ikilemler onların ruhlarını etkileyebilecek. Tüm karakter öykülerinin doruk noktalarına ulaşacağını söyleyebiliriz.