19 Aralık 2024, Perşembe Gazete Oksijen
Haber Giriş: 15.01.2021 00:30 | Son Güncelleme: 16.02.2022 15:14

Oscar’ı karıştıran TV filmi

Digiturk ve Tivibu’da bu hafta izleyeceğimiz Small Axe, büyük tartışma yarattı
Oscar’ı karıştıran TV filmi
Editör Editör

1975’ten beri Los Angeles Film Eleştirmenleri Birliği’nin yılın en iyisi olarak belirlediği film, başlıca kategorilerden birinde Oscar alır. Bu yıl seçtikleri Small Axe ise alamayacak çünkü o bir TV projesi. Ancak beş filmlik bu seri, TV ile beyazperde arasındaki ayrımın giderek silikleştiği günümüzde neyin sinema, neyin televizyon olduğu tartışmasının ateşini harladı. Peki, 20 Ocak’tan itibaren bizde de BBC First’te yayına girecek olan Small Axe nasıl bir yapım?

ELÇİN YAHŞİ Türkçe karşılığı “küçük balta” olan Small Axe, adını Afrika kökenli “Siz büyük ağaçsanız biz de küçük baltayız” atasözünden alıyor. Seri, 1960’ların sonundan 1980’lerin ortalarına kadar uzanarak, yaygın ırkçılığa ve ayrımcılığa rağmen hayatlarını kendi iradeleriyle şekillendirmeye çalışan Londra’nın Karayip kökenli siyahi topluluğuna dair farklı hikayeleri konu alıyor. Döneme ilişkin kayda geçmiş malzeme bulmak imkansız gibi olduğundan, hayatta olanların tanıklıklarına, kimi küçük gazete haberlerine ulaşmak için McQueen’in deyimiyle bir ‘kazı çalışması’ yapılmış.

Diziyi oluşturan beş film

Mangrove: Polis zulmüne karşı umutsuz görünen bir hukuk mücadelesine girişen bir grup eylemcinin (Mangrove Nine) hikayesi. Lover’s Rock: Siyahlar gece kulüplerine alınmadığı için evlerde düzenlenen partilerden biri (Seriden tek bir film Oscar adayı olacaksa, o da bu olur deniyor. Red, White and Blue: Sistemi içeriden değiştirme düşüncesiyle emniyet mensubu olan genç bir polisin hikayesi. Alex Wheatle: Brixton ayaklanmasından sonra hapse giren romancı Alex Wheatle’ın hayatından esinlenme. Education: Eğitim sisteminden siyahların payına düşenin ele alındığı son film serinin en kişisel ve güçlü filmi olarak anılıyor.

Bunca ölümden sonra kimse polis şiddetine razı gelmez

Small Axe serisi için 3 Kasım 2020’de yedi ülkeden yedi yayın organı ile Steve McQueen’i buluşturan bir yuvarlak masa toplantısı düzenlendi. Toplantıda Türkiye’den sadece Oksijen vardı Hepsi birbirinden güzel filmlerin. Bu hikayeleri anlatmak için bu zamanın uygun olduğuna nasıl karar verdiniz? Aslında 11 yıldır çalışıyorum bunlar üzerinde. Ama son şekline ulaştırabilecek olgunluğa erişmemiştim, zaten benim geldiğim yerden gelen birinin bu perspektiften bakabilmesi için belli bir zaman geçmesi lazımdı. Şimdi sanki bir daire tamamlanıyor; kendi deneyimlerime, annemle babamın deneyimlerine döndüm burada. Dünyayı etkileyecek bir seçim arifesinde (ABD seçimleri), hepimiz bu seride konu edilen meselelerle boğuşuyoruz aslında. Acaba bu dönem bu seriye yoğunlaşmanızı sağlamış olabilir mi? İçinde bulunduğumuz duruma benzer başka bir durum yok benim hafızamda. İkinci Dünya Savaşı’ndan, Vietnam’dan sonraki en tuhaf dönem bu. Sanatçının böyle dönemlerde adım atması lazım. Kaçınılmaz olarak ben de kim ve ne olduğumuza, nereye gitmek istediğimize yoğunlaştım. Polis şiddetini yansıtma biçiminizden bahsedebilir misiniz biraz? Evet şiddet var ama sanki bir yandan da normal bir davranış gibi, kanıksanmış gibi. Şiddetin normal hiçbir yanı yoktur. Britanya kurumları nüfusun belli bir bölümüne aynen böyle davranıyordu. Hâlâ durduk yere arama yapılır. Mesela ABD’deki George Floyd olayı. Bunun hiçbir anı normal değil, normal olarak görenler bunu kabul edenlerdir. O bugünden bugüne değişen bir şey olmadı diyebilir miyiz? Hâlâ insanları durdurup şiddet kullanarak arıyorlar. Evet ama biz bu konuşmayı yapabiliyoruz artık. Keşke George ölmemiş olsaydı elbette ama asla boşuna ölmedi. Times Square’deki protestoları gördünüz mü? On binlerce kişi de Avrupa’nın her yerinde yürüdü. 50 yıl ve birçok ölüden sonra kimse buna razı gelmeyecek. Filmlere dahil etmek isteyip de edemediğiniz hikayeler var mı? Ben 15 yıl öncesine kadar içlerinde babamın kolu bacağı kırılan yakın arkadaşlarının da bulunduğu Mangrove Nine meselesini bilmiyordum. İnsanlar geçirdikleri travma nedeniyle konuşmuyordu hiç. Small Axe’le bu konuyu gündeme getirmek istedim. Beş film çok fazla… Yeni bir çalışma yöntemi mi buldunuz, hepsini nasıl yapabildiniz? Hahahahahah, çalışmayı çok seviyorum… Özellikle bu hikayeleri yaparken önemli bir boşluğu doldurduğumu hissettim, aslında çok daha önceden yapılmalıydı. Bu iş benim için yorgunluk değil, bir ayrıcalık oldu. Neden mesela 22 bölümlük bir dizi yapmadınız? Ben aslında televizyonda ya da streaming platform mu deniyor artık, her neyse, orada gösterilmek üzere beş film yapmak istedim. Bu hikayelerin hepsi epik benim için. Birçok festivalde de gösterildi bu filmler. Televizyonun tek farkı, dilinin farklı olması. Hepsi bu. Small Axe’in herkesin evde olduğu bir zamanda yayınlanacak olması da bir şans oldu mu sizin için? Genel olarak duruma bakarsak George Floyd’dan sonra insanlar konudan ötürü daha büyük bir dikkatle izleyeceklerdir seriyi. Sinemaya gidilemeyen bir dönemde televizyonda yayınlanmak da avantaj tabii. Ama mesela Red, White and Blue’yu geçen ay Roma’da bir festivalde sinema salonunda izledim. Filmi salonda izlemekten, izleyicinin tepkisine şahit olmaktan daha güzel bir şey yok. Sinema insanların taş devrinde ateş başına oturup anlattıkları hikayeler gibi biraz.

Steve McQueen’in en iyileri

  • 1969 doğumlu yönetmen ilk büyük çıkışını 1981’de bir İrlanda hapishanesindeki açlık grevini anlatan Hunger (2008) ile yaptı. Filmde isyancıların başını çeken Bobby Sands’i Michael Fassbender canlandırıyordu.
  • Yine Michael Fassbender’li Shame (2011) bir seks bağımlısının hikayesiydi.
  • En iyi film, en iyi yardımcı kadın oyuncu ve en iyi senaryo Oscarlarını alan 12 Yıllık Esaret / 12 Years A Slave (2013), köleliğe zorlanan özgür bir siyah adamı anlatıyordu.
  • Kocalarının ölümünden sonra onların yasa dışı dünyasına girmek zorunda kalan üç kadının başına gelenleri de Widows’da (2018) izledik.

BBC First hem Tivibu hem Digiturk’te

Dünyaca ünlü starların yapımlarına ev sahipliği yapan Premium İngiliz drama kanalı BBC First, 27 Mayıs 2020’de Tivibu platformu üzerinden Türkiye’de yayına başladı. 12 Ağustos 2020’de de Digiturk kanalları arasında yerini aldı. BBC First, Tivibu 143’üncü ve Digiturk 114’üncü kanallarından izlenebiliyor.