25 Nisan 2024, Perşembe Gazete Oksijen
Haber Giriş: 22.04.2022 04:35 | Son Güncelleme: 23.04.2022 21:55

Fransa'nın seçimi, AB'nin kaderi

Aşırı sağcı Zemmour göçmenlerle, antifaşistler de Zemmour’la uğraşırken sempatik bir portre çizmeyi başaran Le Pen bu hafta sonu tüm AB ve NATO karşıtı fikirleriyle Fransa cumhurbaşkanlığı için Macron'a karşı yarışacak
Fransa'nın seçimi, AB'nin kaderi

Victor Mallet / Financial Times

Leclerc süpermarket zincirinde çalışan 35 yaşındaki Niel, Marine Le Pen’i Vernon’daki Normandy Oteli’nden çıkarken bir anlığına görebildi. Kalabalığın arasından telefonuyla Fransa cumhurbaşkanı adayının fotoğrafını çekmeye çalışırken bir yandan da kızının elini sıkıca tutmuş, “Çok heyecanlıyım” diyor. “Bizi her şeyden o kurtaracak. Geçim derdinden, ekonominin halinden, Macron’un yaptığı her şeyden, litresi 2 euro’ya benzinden, gıda fiyatlarından.”  

Paris’e bir saat uzaklıktaki Vernon, Normandiya bölgesinin uç kesiminde ve Seine Nehri kıyısında. Danışmanlarından birine göre burası Le Pen’in yerinden kıpırdamayan Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’a karşı yürüttüğü “yerele odaklan” kampanyası kapsamında eylül ayından beri ziyaret ettiği 46. durak. 

Le Pen, kampanyasını 10 Nisan’daki ilk turdan kısa süre önce başlatan, soğuk ve elitlere hitap eden mevcut cumhurbaşkanının aksine güler yüzlü, üç çocuk annesi, bekar ve sıradan insanların pahalılık, suç ve göç konusundaki kaygılarını anlayan bir profil çiziyor. 

Kamuoyu yoklamalarına göre üçüncü kez aday olan Le Pen’nin ülkenin ilk kadın cumhurbaşkanı seçilme şansı hiç olmadığı kadar yüksek. 

Yabancı ve Yahudi düşmanı Ulusal Cephe partisinin kurucusu olan babası Jean-Marie Le Pen, 20 yıl önce Fransa’da aşırı sağ için ilk büyük adımı attığı zaman ikinci turda Jacques Chirac tarafından yüzde 82’ye 18 gibi büyük bir farkla yenilmişti. Sonuç ne olursa olsun Le Pen ciddi ilerleme kaydetmiş olacak. 

ABD’de Trump, Macaristan’da Viktor Orban ve Rusya’da Vladimir Putin gibi müttefikleri başta olmak üzere otoriter, popülist ve milliyetçi liderlerin dünya çapındaki yükselişi Le Pen’e yaradı; hatta kampanyaları Rus ve Macar bankaları tarafından finanse edildi.  

Fransız solunun Macron’a duyduğu nefret de lehine işliyor. Macron varlık vergisini kaldırdığı ve geçmişte Rotschild’de bankerlik yaptığı için “zenginlerin cumhurbaşkanı” olmakla eleştiriliyor. Kampanyanın son haftalarında Putin’in Ukrayna’yı işgal etmesi de Le Pen’in işine geldi; yakıt ve gıda fiyatlarındaki artış yüzünden Macron hükümeti suçlanıyor. 

"Zehirden arındırma"

Ancak Le Pen başarısını esasen kendine borçlu. Kilit kavram ise “zehirden arındırma”. 11 yıl önce babasından miras aldığı partiye detoks uyguladı. Abartılı ırkçılığı bertaraf etti ve AB’den ve euro’dan ayrılma planlarını kenara bıraktı. Neo-faşist çağrışımlı Ulusal Cephe ismini değiştirerek Fransız halkını birleştiren bir tınıya sahip Ulusal Birlik adını seçti. Kavgacı tonunu terk etti; toplum içinde bolca gülümsemeye ve gülmeye başladı. Partisinin odak noktasını göçten geçim derdine çevirdi.  

Le Pen’in yaptığı tek şey üslup değişimi değil. İktidara gelince yapacaklarını özünde değiştirmeden tansiyonu düşürmeyi başardı. Güneydeki Toulon liman kentinden 42 yaşındaki müteahhit Nicolas Koutseff “İnsanları pek de korkutmuyor” diyor. Koutseff sadık bir merkez sağ taraftarıyken on yıl önce Le Pen’in safına geçip partinin yerel temsilcisi olmuş. 

Öyle ki aşırı sağdaki partisi için aşırı soldan bile destekçi bulmayı başardı. Avignon’da Le Pen’i dinlemek için sıraya girenlerden 23 yaşındaki emlakçı Emma geçmişte solcu Jean-Luc Mélenchon’u desteklemiş ama Le Pen yakıtlardaki KDV’yi hemen azaltmayı, zaruri tüketim maddelerindeki KDV’yi ise tamamen kaldırmayı vaat ettiği için Macron’a karşı onu tercih edeceğini söylüyor. Siyasetin iki ucu arasındaki yakınlaşma Fransa için çok garip değil. İlk turda yüzde 28 oy alan Macron ve yüzde 23 oy alan Le Pen’in ardından yüzde 22 ile üçüncü sırayı alan Mélenchon’a oy veren seçmenlerden en az dörtte birinin ikinci turda Le Pen’i tercih edeceğini söylemesinin sebebi, aşırı sol ile aşırı sağın milliyetçi ve korumacı politikalara ihtiyaç konusunda hemfikir olması. 

NATO ve AB’ye duyulan güvensizlik, zorunlu aşıya kuşkulu yaklaşım, Putin ve diğer otoriter liderlere duyulan sempati de iki tarafın ortak noktaları. Ayrıştıkları yerler esasen ırk, din ve kimlik sorunları. 

Son Avrupa Parlamentosu seçimlerinde Le Pen’in partisi Macron’unkini mağlup etmişti. Le Pen o seçimden birkaç ay sonra 2020 yılında FT’ye verdiği röportajda şunları söylüyordu: “Artık sağ-sol değil milliyetçi-küreselci ayrımı var… Bu dönemde bizim savunduğumuz fikirler – göç kontrolü, ekonomik vatanseverlik, rasyonel ve makul korumacılık – bütün dünyada giderek güçleniyor, bu yüzden iktidara gelme şansımız var.”  

Le Pen bu seçim kampanyasının başında ekonomik kaygılara odaklanması gerektiğinin farkına vardı. Televizyondaki tartışma programlarından siyasete geçtikten sonra kısa süreliğine merkez sağ hareketin liderliği için kendisini zorlayan rakibi Eric Zemmour’un provokatif üsluplu Müslüman ve göç karşıtı söylemiyle atışmaktan kaçındı. 

“Halkı sever”

Zemmour ilk turda yüzde 7 oy alabildi ve destekçilerinden onda dokuzu ikinci turda Le Pen’e oy vereceğini söylüyor. Le Pen’in danışmanlarından biri antifaşist göstericilere atıfla, “Bu kampanyada hemen hiç antifa görmedik” diyor. Çoğu Zemmour’u protesto etmekle meşguldü. Le Pen de daha yumuşak bir üslup seçmişti.   

Bir çiftçiye “çamura bayılırım” dediği, bahçe işlerini ne kadar sevdiğini anlatmak için televizyon kameralarını evine davet ettiği ve Covid kapanmaları sırasında bir kedi bakımı kursunu başarıyla tamamlamakla övündüğü bu yeni yaklaşım, Pertuis gibi Provence kasabalarında istenen etkiyi yapmış görünüyor. Paskalya öncesindeki Kutsal Cuma günü semt pazarını gezen Le Pen’i taze kuşkonmaz, enginar, midye ve denizkestanesiyle dolu tezgahları arasında gören 32 yaşındaki bakıcı Florelle Bonnet coşkuyla “Halkı seven aday o” diyor. “Güzel ve ışık saçıyor; en üst makama gelmeye hazır olduğunu hissettiriyor.”  

“Başörtüsü yasağı sigara yasağı gibi”

Son derece entelektüel Macron filozof, yazar ve tarihçilerden alıntı yapar, Avrupa Aydınlanma’sını yad eder, köylerde ve gezintilerde bile halka uzun konuşmalarla hitap edip doğru siyaset yürüttüğü konusunda onları ikna etmeye çalışırken Le Pen gündelik dili tercih ediyor. Müslüman kadınlara kamusal alanda başörtüsü yasağı teklifini restoranlardaki sigara içme yasağına ve otomobilde emniyet kemeri takma zorunluluğuna benzetiyor. 

Tüm bunlar kişisel popülarite ve siyasi kabul görme açısından Le Pen’i Macron’un önüne geçirmeye yardımcı oldu. Üstelik Macron’a oy vermeyi düşünenlerden bazıları da “veba ile kolera” arasında tatsız bir seçim yapmak zorunda olduklarını söylüyor. 

Bazı Fransız seçmenler ise aşırı sağın hala tehlikeli olduğunu düşünüyor. Siyaset, iş dünyası, akademisyenler ve medyadan oluşan yerleşik düzen Le Pen’e olumsuz tepki vermeye başladı. Olası bir seçim zaferinin AB’yi felce uğratmasından, Batı ittifakını çökertmesinden, Fransız ekonomisini zayıflatmasından ve toplumdaki din ve ırk kaynaklı bölünmeyi derinleştirmesinden korkuluyor. Le Pen imajını ve yaklaşımını değiştirmiş olsa da muhaliflerine göre temelde yatan politikaları her zamanki kadar zararlı.  

Avrupa konusunda Fransa’nın AB’den çıkması ve euro’yu bırakması için doğrudan çağrı yapmıyor olsa da Fransız vatandaşlarının lehine olacak şekilde yabancılara ayrımcılık uygulama ve Fransız hukukunun AB hukukuna üstünlüğünü tesis etme planlarının kaçınılmaz olarak Frexit’e yol açacağından endişe ediliyor. 

“Biz göçmen çocuğuyuz”

Pertuis Fransa’da göçmen ve suç korkusu sebebiyle onlarca yıldır aşırı sağa oy vermiş yerlerden. Ancak Le Pen arabadan inerken pazar yerinin yanında önce bir iki, ardından bir düzine kasaba sakininin spontane gelişen protestosu görülüyor. Tam da bu yüzden Le Pen’in gezi programının ayrıntıları gizli tutuluyor. Hint Okyanusu’ndaki Réunion adasında doğan 33 yaşındaki siyahi kadın Annick’e göre “O bir ırkçı. Fransa için çok tehlikeli.” Diğerleri de “Biz göçmen çocuğuyuz!” ve “No pasarán!” (“Geçit yok”) diye bağırıyor. 

©️ The Financial Times Limited