Helen Warrell / Financial Times
Casusluk okuluna yolculuğum yeni yeni uyanan şehrin alacakaranlığında başlıyor. Nereye gittiğimi bilmiyorum. Sadece ilgili kişiyle Londra’nın simge noktalarından birinde buluşmam söylendi. Otomobil, tekne ve trenle ulaştığımız yerde SIS olarak bilinen sınır ötesi casusluk kurumu İngiltere Gizli İstihbarat Servisi ajanları mesleğini öğreniyor. Mekanı size anlatma iznim yok ama şu kadarını söyleyeyim: Devasa bir yer. Kapıda beni dalgalı kısa sarı saçlı, ufak tefek bir kadın güler yüzle karşılıyor. Tavrıyla mekanın steril ürkütücülüğü arasında net bir tezat var. SIS yetkililerinin ve kurumun dünyadaki ajanlarının bütün istihbarat operasyonlarının sorumlusu olan Kathy beni beton manzaraya bakan geniş pencerenin yanındaki koltuklara buyur ediyor. MI6 adıyla da bilinen kurumdan ilk kez iş teklifi aldığında annesinin kendisine bu kadar “manyak ve alışılmadık” bir işte çalışmak isteyip istemediğini sorduğunu gülerek anımsıyor. “Babam ‘Bence yap’ dedi, o kadar” diyor. Alçak gönüllü bir Kuzeyli olan Kathy “çok cesur olmadığını” söylese de İngiltere’nin en güçlü casuslarından biri.