22 Kasım 2024, Cuma Gazete Oksijen
Haber Giriş: 05.11.2021 04:30 | Son Güncelleme: 16.02.2022 15:17

Bana bir Türk geleneği söyleyin, hemen katılayım

Joan Kim Erkan gencecik bir kızken aşkın peşinden geldiği İstanbul’a aşık olup bir daha kopmadı. “Yabancı gelin, ezeli turist”, 62 yıldır kaosunu da ihtişamını da gördüğü Türkiye’yi Kim Bu kitabında yazdı
Bana bir Türk geleneği söyleyin, hemen katılayım
Joan Kim Erkan, Galler’de doğdu ve Londra’da Central School of Speech and Drama’da eğitim gördü. Hayatının büyük bölümünü kocası Aydın Osman Erkan ve iki kızıyla Türkiye’de geçirdi. İlk eşi Nil Arbel ile Londra’daki Albert Hall’da faaliyet gösteren Central School of Speech and Drama’da eğitimini sürdürürken tanıştı ve gençlik aşkının peşinden İstanbul’a geldi, Türkiye’ye ayak bastığı gün 14 Şubat 1959’du. Joan Kim Erkan o günden bugüne değişen hayatını, tanık olduğu zaferleri, yıkımları, mutluluk ve acılarını bir kitapta topladı. Kitap yalnızca Joan Kim Erkan’ın yaşadıklarını, deneyimlediklerini anlatmıyor. Yabancı gelin, ezeli turist, dünya vatandaşı Joan Kim Erkan yakın dönem Türkiye’sini İngilizce ve Türkçe olarak iki ayrı baskısı yapılan Kim Bu (Lady Who?)’da anlatıyor.   Kim Bu nasıl şekillendi?  Henüz küçük bir çocukken günlükler tutar, sırlarımı, çocuksu düşüncelerimi yatakta heyecanla günlüğüme yazardım. O günden bugüne de çok şey değişmedi. Yazmak ve okumak hayatımın hep çok önemli parçaları oldu. Eski meydanlar, tarihi binalar, yeşil parklar yerlerini alışveriş merkezlerine, devasa gökdelenlere ve sürekli şikayet eden insanlara bıraktı bırakalı ben henüz gencecik bir kızken tanıştığım şehri ve insanlarını düşünüyorum. Torunlarım ve genç jenerasyon, aileleri ve ülkeleri hakkında gerçek bir anlatıyı hak ediyorlar. Kızım Rana Tabanca’nın minnettar olduğum ısrarı olmasaydı bu kitap olmazdı, herhalde şu anda pandemiyle ilgili bir şeyler karalıyor ya da COP26 İklim Değişikliği Konferansı ile ilgili notlar tutuyor olurdum.  Sizi İstanbul’a getiren aşk. Bugünle karşılaştırılınca aşk, evlilik nasıl bir değişim gösterdi?  Yunan epik dramalarının muhteşem açık hava tiyatrolarında oynandığı, oyunların aşk, güç, kıskançlık ve trajediyi anlattığı günlerden bu yana “aşk”ın değiştiğini düşünmüyorum. İlk eşim Nil Arbel, çevremdeki genç erkeklerden farklıydı. Cumartesileri kız arkadaşlarıyla vakit geçirmekten daha çok futbol oynamakla ilgileniyorlardı onlar, oysa Nil beni memnun edeceğini bildiği şeyleri ayarlayarak beni cezbetmek için yola çıktı. Aşkın koşulsuz olduğuna inanıyorum. İki insan arasındaki sevgi dolu bir ilişkinin, büyümek, olgunlaşmak ve iyi yaşlanmak için olmazsa olmaz olduğuna, yaşamdaki tümsekleri ve trajedileri katlanabilir kıldığına inanıyorum. İstanbul’u ilk gördüğünüzde ne hissettiniz?  Mutlak bir huşu, derin hayranlık yaşadım. Güzellik, güç, din, zenginliği temsil eden muhteşem binalar derin sırlar taşıyordu. Hâlâ eski İstanbul olarak adlandırabileceğimiz duraklar favori ziyaret noktalarımdır.  Peki ya yabancı gelin kavramı?  Yabancı gelin ailede bir statüye, bir konuma denk geliyor aslında, bir tür abla oluyorsunuz. Ailem evliliğime şiddetle karşı çıkmıştı, bu nedenle Nil’in geniş ailesi bana kollarını açtıklarında çok mutlu olmuş, rahatlamıştım. Bir an önce İstanbul’un her köşesini keşfetmek istiyordum ve ilk altı ayımda da bunu yaptım. Bugün bile ailem bana “ezeli turist” der. Bir “yabancı” olabilirim ama kendimi hiç öyle saymadım.  

Kitap iki dilde basıldı

Kitabınız Türkiye’nin yakın geçmişiyle ilgili bir el kitabı niteliğinde. Ülkenin değişimini, dönüşümünü nasıl değerlendiriyorsunuz?  Yalnızca Türkiye değil, dünya değişiyor. Demokrasi çatırdıyor. İnsanlar kurumlara olan inancını büyük ölçüde kaybetti. Her toplumdaki ortalama insanın isteği barış içinde yaşamak ve refah içinde olmak. Bu yüzden geleneklere ve özgürlüğümüze sımsıkı sarılmalı ve gerçek geçmişimizi asla unutmamalıyız. Ben iyi bir şeyin hemen köşede bizi beklediğini düşünen, bir iyimserim. Bu bağlamda Hans Rosling ve Ola Rosling’in Factfulness adlı kitabını okumanızı şiddetle tavsiye ederim. Kitabınız iki dilde yayınlandı. Ülkemizi tanımayanlar için bir pusula olacağını düşünüyor musunuz Kim Bu’nun?  Kitabı İngilizce yazdım ama doğal olarak Türkçe konuşan arkadaşlarımın da o yılları benimle yaşamasını istedim. Bildiğim bir şey varsa Türkiye’yi ziyaret eden herkesin ülkenin doğal güzelliğine hayran olduğu ve insanların misafirperverliği ve nezaketinden çok etkilendiği. Uluslararası moda dergilerinden birinden yabancı bir gazeteci gelmişti İstanbul’a, Nişantaşı’nda yürürken, Nişantaşı’nda yürüyen kadınların Londra ya da New York sokaklarında yürüyenlerden daha şık olduğunu söylediğini hatırlıyorum.  Türk geleneklerine bağlı olduğunuzu kitap boyunca seziyor okur.  Hayatı kutlamayı ve kırsalda yaşamayı çok seven bir aile olarak, bayram, düğün, cenaze, özel bayramlar gibi yerel geleneklerin çoğuna katıldım, bayraklar asıp Atatürk tişörtleri giydim. Bana yalnızca bir gelenek söyleyin, seve seve katılırım!
Eşi Osman Erkan’ın cenazesinde torunu Alican ile.
Eşi Osman Erkan’ın cenazesinde torunu Alican ile.
Mina Urgan, Halide Edip... Güçlü, ilham verici, entelektüel kadınlarla da vakit geçirdiniz. Bugün hangi kadınları ilham verici buluyorsunuz?  Doğrusu akademideki, şehirlerdeki, köylerdeki kadınların çoğu büyük ilerleme kaydetti, hatta erkeklerden daha fazla ve bunun nedenlerinden biri çocuklarının iyi eğitim ve iyi bir yaşama sahibi olmaları arzusu. Bu durum en çok köylerde karşımıza çıkıyor. Sivil toplum kuruluşları birçok alanda etkin, Nur Bekata Mardin ve Prof. Fatoş Erkman, okullarda kabul gören bir barış eğitimi programının oluşturulmasına dahiller örneğin ve kesinlikle ilham veriyorlar.   Kitabınızın geliri Odunpazarı Modern Müze’ye aktarılacak.  Odunpazarı Modern Müze hayırsever damadım Erol Tabanca’nın parlak fikri. OMM şehri zenginleştirdi, bir başarı örneği olduğunu kanıtladı ve görülmeye değer. Birçok politikacıyla bir araya gelme, vakit geçirme şansınız olmuş yıllar içinde.  Doğru, çok isimle bir araya geldim ama ciddi fikir alışverişi yapabilecek kadar vakit geçiremedim. Turgut Özal ile iki ya da üç kez bir araya geldim, tartışmaya, fikir alışverişine son derece açık, liderlik vasıflarıyla uluslararası bir isim olduğu izlenimini aldım hemen.  Peki popüler dünyanın yüzleri?  70’ler ve 80’ler sanat, kültür ve sivil toplum örgütleri için altın çağlardı. Şarkıcılar, sanatçılar, ressamlar, yazarlar, tiyatrolar, konser salonları, kitapçılar... Her yerden yetenek fışkırıyordu. Suna Kan’ın kusursuz görünümü ve sahnedeki üstün kontrolüne hayrandım. Mary Berkman ve ben Fazıl Say’ın kariyerini başından beri takip ediyoruz. Şevket Uğurluer ve olağanüstü eşi iyi arkadaşım oldular ve pek çok kere Tanju Okan için kadehlerimizi kaldırdık.  Beyoğlu’na ilk gidişlerinizi anlatıyorsunuz kitapta. Tanca, Grand Rue de Pera, Markiz Pastanesi, Narmanlı Han, sinemalar... Beyoğlu’na hala gidiyorum, belki çok dolaşmıyorum ama mükemmel sanat galerileri, müzeler, eski kitapçılar ve birkaç iyi restoran hâlâ orada ve Kırım Kilisesi’ne gidiyorum. Beyoğlu’nun kendine has bir ruhu var, sokaklarında yürüyenlerin ihtiyaçlarını karşılamak için sürekli değişiyor ve İstanbullular sokaklarına sahip çıktıkça o ruh da tekrar canlanıp değişecek.

Kitaptan...

...Amcam William’ın Galler’deki evinde Richard Burton ve oyuncu karısı Sybil ile tanışmıştım.  ...Birkaç yıl sonra onunla yeniden karşılaştığımda Elizabeth Taylor ile birlikteydi ve bu ikili, fırtınalı aşklarını başlatan o muhteşem Cleopatra filmini yeni bitirmişlerdi. O sırada başkalarıyla evli oldukları için basın- dan kaçıp hem benim hem de Richard’ın doğum yeri olan Galler’deki küçük köye gelmişlerdi. ... Öğle yemeğine Elizabeth Taylor sade bir kıyafetle, siyah kaşmir kazak ve pilili bir etekle geldi. ...Richard’ın her hareketini izleyen menekşe rengi, derin derin bakan muhteşem gözleriyle çok güzeldi.  ...Richard Burton gibi muhteşem bir aktör karşısında oynamanın ne güzel bir tecrübe yaşattığını hayranlıkla anlatırken çekingenliğimizi bir çırpıda yok etmişti. Dönemin en pahalı Hollywood oyuncularından biri içini çekerek bize, “Bana öyle çok şey öğretti ki...” diyordu.  ...Sahne âşığı bir tiyatro öğrencisi için büyülü bir gündü. Kuzinime, “Ben de Elizabeth Taylor gibi âşık olmak istiyorum,” demiştim.