“Bir yargıcın anıları, toplumsal sorunlarımızın kökeni ve adaletin kara mizahı” alt başlığıyla, Literatür Hayat’tan yayımlanan Boşan da Semeresini Ye, emekli aile mahkemesi hâkimi Gülay Berkay’ın kaleminden, toplumsal sorunlarımızın kökenine inen bir çalışma. Kitap, tümüyle gerçek hayatın içinden hikayeler anlatıyor
Ebru D. Dedeoğlu
Emekli aile mahkemesi hâkimi Gülay Berkay’ın aile mahkemelerinde yaşanan ayrılık hikâyelerini, Meral Onat’ın çizimleri eşliğinde anlattığı kitabı Boşan da Semeresini Ye Literatür Hayat’tan yayımlandı. Tümüyle gerçek ayrılık hikâyelerinden oluşan kitap, kültürümüzün derinliklerine ayna tutarak, toplumsal sorunlarımızın kökeninin aile içinde başladığını gösteriyor bizlere. Gülay Berkay, kitapta, uzaklaştırma kararı verildiği için adliye kapılarına dayanan kocalardan uzaklaştırma kararı verilmediği ya da bazen de verildiği için öldürülen kadınlara dek tüm bu öfke ve şiddet denizi içinde mağdurları korumaya çalışan taraf olarak insan ilişkilerine ayna tutuyor. Gülay Berkay ile aile hukukunda boşanma sebepleri, toplumsal normlar, yargı sistemi ve kadının yargı gözündeki yerini konuştuk.
Boşan da Semeresini Ye adlı kitabınızda, aile mahkemelerinde yaşanan ayrılık hikayelerini umudun farklı yüzleri üzerinden anlatıyorsunuz. Öncelikle, bu kitabı yazmaya nasıl karar verdiniz?
Öncelikli amacım tarihe not düşmekti. 30 yıl kadar önce bazı olayları not etmeye başlamıştım. Her şey çok hızlı ilerliyordu. Sürekli bir değişimin içindeydik. Değerli arkadaşım, karikatür sanatçısı ve avukat Meral Onat’ın ısrarı ve desteği bu kitabı yazmaya karar vermemi sağladı. 43 yıllık çalışma hayatım içinde, birbirini yeterince tanımayanların birbirine yabancılaştığını, düşmanlaştığını gördüm. Şiddet dolu bir toplumun içinde yaşamayı, çocuklarımızı büyütmeyi hiçbirimizin istemediğini düşünüyorum. Ancak şiddetin aile içinde başladığını, büyüyerek önce aile, sonra mahalle, sonra bütün toplumu etkilediğini gördüm. Şiddetin son bulmasını sadece yasalardan beklemek yerine, kendimizi insan olarak değerli hissetmekle, karşı tarafın haklarına saygı göstermekle adım adım ve hep birlikte sağlayabileceğimizi düşündüğüm için yazdım. Bir kişi bile faydalansa bu beni mutlu eder.
“En az zararla ilişkinin bitirilmesidir esas olan”
Kitabınızda Pandora’nın kutusunun açılmasıyla birlikte çirkinliklerin de umuda dahil olduğundan bahsediyorsunuz. Aile hukukunda, boşanma süreçlerinde bu kutu metaforunu biraz daha açar mısınız? Umut ve umutsuzluk arasındaki bu ince çizgi nasıl bir dengeye oturuyor?
Birinin umudu olan diğerinin umutsuzluğu olabilir. Çatışma ortamlarında taraflardan biri ilişkilerini bitirmeye karar verebilir. "Kazanan taraf olayım" derken birbirlerine, öncelikle kendilerine zarar verebilirler. Sonuçta kazançlı çıkılması pek mümkün değildir. "En az zararla ilişkinin bitirilmesidir" esas olan. Boşanma isteği taraflardan en az birinin yeni bir hayata başlama konusunda umutla verdiği karardır.
Türk aile hukukunda boşanma süreçleri, toplumsal normlar ve kültürel değerlerle iç içe geçmiş durumda. Sizce kültürel bağlam, mahkemelerdeki karar süreçlerini nasıl etkiliyor? Bu bağlamda adil bir boşanma süreci nasıl sağlanabilir?
Türk hukuk sistemi, son yıllarda gelişen dünya ile büyük bir değişime uğradı. Uygulamada hukukçular önce yasalara bakarlar, yasaların yeterli olmadığı hâllerde ülkemizin örf ve âdetlerini göz önünde bulundururlar. Aile hukuku için de durum aynıdır. Mahkemeler ne kadar adil bir karar verirse versin, taraflardan en az biri bu karardan memnun olmaz. Boşanma kararını beğense velayet kararını beğenmez, velayet kararını beğense tazminatı gibi... Zira bu mahkemede herkes kendince haklıdır.
"Çatışmalarda cinsiyet gözetilmeksizin tarafların mağduriyetleri göz önüne alınmalıdır"
Pozitif ayrımcılık yapılırken bazen erkeklere de haksızlık yapıldığı oluyor mu? Özellikle dönemin babaları annelerin iznine tabii olarak çocuklarını görebiliyor. Bu da haksızlık değil mi?
Aile Mahkemeleri kurulduğunda pozitif ayrımcılıktan değişik alanlarda çok bahsedilirdi. Farkında iseniz pozitif ayrımcılık tartışması gündemden kalktı. Çatışmalarda cinsiyet gözetilmeksizin tarafların mağduriyetleri göz önüne alınmalıdır. Mahkemeler bu mağduriyetleri önlemeye çalışsa da tarafların öfkesi galip gelir ve kim daha güçlü ise karşı tarafa zarar verir. Kadın ya da erkek kimliğinden önce, "insan" olma niteliğimizi unutmamamız önemlidir. Bu çatışmalarda en fazla zarar gören taraf çocuktur. Bu nedenle önceliğimiz "çocuğun üstün yararı"dır.
Yargıcın öznel düşünceleri davayı etkiler mi? Yeteri kadar objektif davranılıyor mu çarpık hukuk düzenimizde? Adalet yerini buluyor mu?
Yargıç hukuk sistemini yargılayan değil, hukuk sistemini uygulayandır. Yargıç mevcut hukuk kurallarına göre tarafların gösterdiği deliller ile objektif bir yargılama yapar. Kararın subjektif olduğunu düşünen tarafın üst yargı mercilerine başvuru hakkı, temyiz aşaması dahil korunmuştur. Dolayısı ile burada yargıcın hayata bakışı değil, yargısal sürecin uzunluğu kişisel mağduriyetlere sebep olabilir.
Aileyi koruma çabası ile şiddeti önleme mücadelesi arasında nasıl bir denge kurulmalı peki?
Koruma kararları, süreli tedbir kararlarıdır. Şiddetin önlenmesinin sadece 6284 sayılı yasadan beklenmesi doğru değildir. Şiddet öğrenilen bir davranış biçimidir. Öncelikle çocuklarımızın aileleri ile "şiddetin önlenmesi" için eğitim alması gerekmektedir. "Şiddet mağduru kadınlar açık ara önde" ise de "şiddet mağduru erkek yoktur" demek doğru olmaz. Güçlü olanın güçsüzü ezmesine ise değişik şekillerde tanık oluyoruz. Bu şiddet sarmalından çıkmamız, ancak çocuklarımızı şiddetten korumakla mümkündür. Aksi takdirde şiddet zincirleme hâlinde devam edecektir.
Peki, 4320 sayılı Kanun'dan 6284 sayılı Kanun'a geçiş süreci, Türkiye'deki aile içi şiddetle mücadelede önemli bir dönüm noktasıydı. Bu iki kanun arasındaki farklar, kadınların korunmasında ne gibi değişiklikler getirdi? Sizce bu değişiklikler, uygulamada nasıl yansıma buldu?
1998 yılında yürürlüğe giren 4320 sayılı yasanın kapsamını genişleten yasa 2012 yılında yürürlüğe giren 6284 sayılı yasadır. 4320 sayılı yasa aynı çatı altında yasayan aile bireylerini kapsarken 6384 sayılı yasa cinsiyet ayrımı gözetmeksizin tüm şiddet mağdurlarını kapsayacak şekilde düzenlenmiştir. En önemli değişiklik delil aranmadan tedbir kararı verilebilmesidir. Bu durum hakimin takdir hakkını kısıtlanmıştır. Kapsam genişletilmiş, Aile Mahkemeleri’ne yasa ile düzenlenmiş konularına ek yeni bir görev yüklenmiştir. Boşanma davasına bakan mahkeme, aynı zamanda uzaklaştırma kararını verip, ihlal halinde hapis cezası da verince "hakimin reddi" talepler ile karşılaşılmaktadır.
“Hayat arkadaşımızın bize değer vermediğini hissettiğimiz zaman sorun başlar”
Aldatmayı yalnızca bir bireyin sadakatine duyulan güvenin sarsılması değil, aynı zamanda aile kurumunun temellerine yönelik bir meydan okuma olarak da görüyorsak, boşanma süreçlerinde, aldatmanın hukuki ve duygusal sonuçları nasıl şekilleniyor? Aldatmanın aile içindeki güç dengelerini, kimlik krizlerini ve toplumsal beklentileri nasıl etkilediğini düşünüyorsunuz?
Aldatma veya güven sarsıcı davranışların boşanma davasında konu olması aldatıldığını düşünen tarafın tercihidir. Tarafın bu durumu kabul etmemesi hâlinde kanunda belirlenen boşanma sebeplerinden biri hâline gelir. İster kadın olalım ister erkek, hayat arkadaşımızın bize değer vermediğini hissettiğimiz zaman sorun başlar. Aldatıldığını düşünen tarafın hissettiği de değersizlik duygusudur. Bu duyguyla baş edemeyenler boşanma davasına konu olur.
Kitabınızdaki "Ahh Şu Kilolar!" ve "Güzellik" başlıkları, fiziksel görünümün ve toplumun güzellik algısının, aile içi ilişkiler üzerindeki etkileri çok ilgimi çekti. Özellikle görselliğin ön planda olduğu bir çağda yaşarken bu tür yüzeysel beklentilerin, aile mahkemelerinde ele alınış biçimi hakkında ne düşünüyorsunuz? Bu konular, boşanma süreçlerinde nasıl bir yer tutuyor?
İnsan doğası gereği, güzellik her çağda ön planda ise de günümüzde sadece görünümden etkilenerek yapılan evliliklerde bu görünümün değişmemesi için yapılan baskı, duygusal şiddettir ve fiziksel şiddete kadar uzanabilir. Her türlü şiddet de boşanma sebebidir. Evlilikte en önemli tercih sebebi "taze, diri bir beden" olursa başka ne bekleyebiliriz?
Son olarak şunu sormak istiyorum size: Türk hukuku kadının ne kadar yanında?
Uygulayıcı olarak gözlemlediğim kadarı ile yasalarımız kadın veya erkek ayırımı yapmaksızın meşru yollarla hak elde etmek isteyen tarafın bu hakkı elde etmesini sağlamaktadır. Yasal düzenleme bunu mümkün kılsa dahi tarafların yenme, yenilme, güçlü olma ya da güçsüzlük duyguları ön planda olunca uygulama zaman zaman eleştirilmektedir. Yargı, tarafların duygusal memnuniyetlerini değil, meşru hakların elde edilmesini sağlayan kurumsal yapıdır.
Boşan da Semeresini Ye / Gülay Berkay / Literatür Hayat / Anı / 252 Sayfa