22 Kasım 2024, Cuma Gazete Oksijen
Haber Giriş: 13.06.2024 09:10 | Son Güncelleme: 13.06.2024 09:11

Kulüp futbolunun gürültüsü Euro 2024’ü bile boğuyor

Artık kulüp futboluna ara verme fikri bile günah gibi görülüyor. Milli takım futbolu, kulüp futbolu kadar ileri de değil. Uluslararası turnuvalar asla hayal gücümüzün içine yer edemiyor çünkü kulüp sezonu asla gerçekten bitmiyor
Kulüp futbolunun gürültüsü Euro 2024’ü bile boğuyor

Rory Smith / The New York Times

Berlin’deki Brandenburg Kapısı’nın önündeki yola yapay çim serilip dev kale direkleri dikildi. Hamburg rıhtımındaki yirmi dört konteyner gemisi turnuvaya katılan ülkelerin renklerine boyandı. Leipzig hayvanat bahçesinin bir bölümü – sanırım kaplanların olduğu bölüm değildir – kültürel etkinlikler için tahsis edildi.
Almanya’nın her yeri bayraklarla donatılıyor, pazarlama planlarına son şekli veriliyor ve UEFA’nın resmi sponsorları dışındaki firmaların logolarını taşıyan her şey göz önünden kaldırılıyor. Altı yıllık planlamanın ardından Avrupa Futbol Şampiyonası, yani Euro 2024 nihayet başlıyor. Önce takımlar, onların peşindense yüzbinlerce taraftar geldi.

Avrupa’nın geri kalanında ise kimileri çıkartma albümleri dolduruyor, kimi televizyondaki heyecan verici derlemeleri izliyor, kimi muhtemel kadroları kurarken kimi de nostaljiye dalıyor. En azından böyle yapsalar iyi olur çünkü bu turnuvaların rutine bindiğine dair şüpheler oldukça güçlü.

Önce turnuva saati bozuldu

Bunun sebebi Dünya Kupası hariç her turnuvadan daha ışıltılı kabul edilen Avrupa Şampiyonası'na hevesimizin bitmesi değil. Ama bu hevesle beraber umut, heyecan, korku, İngiltere’nin bu sefer kendi kendini nasıl sabote edeceğine dair merak gibi duygular başka bir şeyin, bıkkınlık seviyesine yaklaşan bir şeylerin gölgesinde kalıyor.

Niye böyle oldu? Akla gelen ilk açıklama son dört yılda düzeni bozulan futbol takvimi. Son Erkekler Dünya Kupası biteli sadece 18 ay oluyor. Avrupa Şampiyonası ise olması gerektiği gibi dört değil üç yıl önce oynanmıştı. Oyunun metabolik saati şaştı. Futbol bir nevi “jet lag” yaşıyor gibi.

Maç sağanağı altındayız

Bunun tamamı değilse de büyük bölümü futbolun koronavirüs pandemisi sırasında kaybedilen zamanı telafi etme girişimlerine bağlanabilir. 2020’deki zorunlu moladan bu yana neredeyse aralıksız bir maç sağanağı var. Bunun oyuncuları ne kadar yorduğu delilleriyle ortada. Aynısı futbolseverler için de geçerli. Maçların sayısı arttıkça anlamı azalıyor.

Ancak futbolun yaz aylarındaki keyifsizliğinin daha güncel bir sebebi var. Bu faktör salı günü İngiliz The Times gazetesinin haberiyle ortaya çıktı. Gazete Manchester City’nin Premier League’e açtığı, uzun süredir beklenen davanın detaylarını yayınladı. Bu savaş dünyanın en popüler spor ligini tanınmaz hale getirebilir. Abartmıyorum.

Hem ciddi hem de absürt görünen 165 sayfalık mahkeme evrakında görüldüğü üzere City’nin esas amacı İlişkili Taraf Alışverişleri’ne dair lig kurallarını kaldırmak. İlişkili Taraf Alışverişleri aslında kulüplerin kendi sahipleriyle bağlantılı şirketlerle yaptığı sponsorluk anlaşmaları demek.

City söz konusu şirketlerin böyle anlaşmalar için rayiç fiyata bakmadan istediği rakamı ödemesi gerektiğini iddia ediyor. Kulüp avukatlarına göre, rayiç fiyata yakın bir bedeli şart koşan mevcut kurallar rekabeti önlüyor ve kaldırılmaması halinde City hem kadın takımını hem de sosyal faaliyetlerini finanse etmeyi bırakmak zorunda kalacak. Kulağa apaçık bir tehdit gibi gelmesinin sebebi, durumun gerçekten de öyle olması.

Tüm denetim kalksın istiyorlar

İlgilenmeyenleri itecek kadar teknik görünen bu davanın olası sonuçları ise çok ciddi olabilir. Manchester City’nin kuralları değiştirmeyi başarması halinde Premier League’de maliyet denetimi olarak nitelendirilebilecek her şeyin sonu gelecek. Bu durum City’ye ve tıpkı onun gibi bir aslında bir ulus devlet kurumu tarafından desteklenen Newcastle United’a kulüp kasasına gönlünce para pompalama imkanı verecek.

Elbette City çağın ruhuna ayak uydurarak tüm bunları nefret edilesi ve kendi çıkarından başka bir şey düşünmeyen elitleri alaşağı etmeye yönelik popülist bir söylem içine yerleştirdi ve içine bir doz da özgürlükçü ekonomi kusuru ekledi. Ama gerçek öyle değil: City’nin amacı her tür rekabet ihtimalini ortadan kaldırmak.

Ulus devlet sporu mu olacak?

Zarara kafayı takmadan bir futbol takımına yüz milyonlarca dolar akıtabilmek ve bunu istemek başarının ön şartı haline gelebilir. Böyle bir ortamda Premier League ulus devletler haricindeki herkes için kesinlikle cazip olmayan bir yatırıma dönüşür. En azından şu an ligde bolca bulunan Amerikalı sahiplerin paydos demekten başka çaresi kalmaz.

Dava reddedilse bile manzara parlak değil. City bu yıl – nihayet – ligin mali kurallarından bazılarını ihlal ettiği gerekçesiyle 115 suçlama için duruşmaya çıkacak.

Şimdi kapsamında sorgulanacağı bazı kuralların meşruiyetini sorgulamakla kalmayıp geri kalan her şeyin de itiraza açık olduğunu alenen ortaya koydu. City suçlamalar karşısında masum olduğunu kanıtlamaya çalışmıyor. Suçlanmasına imkan veren bütün yapıyı alaşağı etmek istiyor.

Tiranlık mı demokrasi mi?

Bundan sonra Premier League’i yeniden durgun sulara döndürecek net bir rota yok. Ligin şu anki gerçekliğini şöyle özetlemek mümkün: Takımlardan biri, üstelik en başarılısı sadece kuralları değil kuralları koyan mekanizmayı da ortadan kaldırmak istiyor. Dava belgelerinde Premier League’in “çoğunluğun tiranlığıyla” yönetildiği söyleniyor. (Mevcut örnekte söz konusu terim “demokrasi” anlamına geliyor.) Belli ki City’nin derdi çok daha geleneksel bir tiranlık biçimine geçmek.

Turnuvalar vitrin olmaktan çıktı

Ama konunun kendisi kadar bu hukuki gelişmeler için Euro’dan birkaç hafta öncesinin seçilmesi de mühim görünüyor. Milli takım futbolu kulüp futbolu kadar ileri değil. Geçmişin aksine uluslararası turnuvalar oyunun en üstün halinin görüldüğü, geleceği anlamak için bakılması gereken vitrinler olmaktan çıktı.
Uluslararası futbolun cazibesi tam da farklı olmasından kaynaklanıyor ve size kulüp futbolunun sonsuz çalkantısına mola verip ton ve odak değiştirme, bazen de yavaşlama imkanı sunuyor. Uzun ve yorucu sezon boyunca biriken duygusal basıncın boşaltıldığı bir emniyet vanası gibi düşünülebilir. En kötü ihtimalle herkese sövecek başka bir şey veriyor.

Premier League’in en acil varoluş mücadelesinin gündemi – olması gerektiği gibi – meşgul etmesinden de anladığımız üzere, kulüp futboluna ara verme fikri bile aforoz edilmenize yol açacak bir günah gibi görülüyor. Elbette burada kasıt aramıyoruz. Premier League sırf taraftarların gözü başka yere kayacak diye haziran ayında altüst olmadı.

Daha ziyade kulüp futbolunun her şeyi tüketir haline geldiğini, takım tutmanın artık gelişigüzel, edilgen bir boş zaman aktivitesi değil tam zamanlı etkin bir işe dönüştüğünü gösteriyor. Öyle bir iş ki süreli dikkat ve performans istiyor. Üstelik kendi benlik duygunuzla ayrılmaz biçimde iç içe geçmiş durumda.

Yaz biterken…

Bu manzaraya bakınca büyük uluslararası turnuvalar asla hayal gücümüzün içine yer edemiyor çünkü kulüp sezonu asla gerçekten bitmiyor. Hep yeni bir teknik direktör veya oyuncu transferi ve kuralları kendi adalet tanımına uyacak şekilde eğip bükmeye yönelik yeni bir girişim var.

Elbette bütün bunlar önümüzdeki dört hafta boyunca Euro ateşinin bir noktada kıtayı kasıp kavurmayacağı anlamına gelmiyor. Grup aşamasından sonra ve devamında en az sekiz ülke yakından izliyor olacak. Ama final yaklaşırken bile arka planda gerçek hayatın devam ettiğini, yazın bittiğini, futbolun esas önemli kısmının bu olmadığını hatırlatan cızırtı ve gürültü susmayacak.

©️ 2024 The New York Times Company