Jim Tankersley, Emma Bubola, Andrew Higgins ve Aurelien Breeden / New York Times
İkinci döneminin başında ABD Başkanı Donald Trump, kendisini muhafazakâr popülizm dalgasının zirvesinde konumlandırarak Avrupa Birliği ve ötesinde yükselen milliyetçi partilere ilham kaynağı oldu. Söz konusu partiler; göçmen karşıtı tutumlarının yanı sıra, LGBTQ+ haklarına karşı da “geleneksel” çerçevede sert bir duruş takınmalarıyla biliniyor. Ayrıca bu partiler, iklim krizine karşı yapılan düzenlemelerden kaçınma eğilimi göstererek konuya dikkat çekmek isteyen politikacılara ve partilere yönelik eleştirilerde de birleşiyor. Bunlardan hepsi olmasa da bazıları, eleştirmenlerin “demokrasiyi aşındırmak” olarak nitelendirdikleri bir şekilde yargı sistemi ve bağımsız medya kuruluşlarını zayıflatmaya çalıştı.
Şubat ayında yapılacak seçimler öncesinde cazibesini artıran ancak yine de Nazi söylemlerine göz kırpmaya devam eden Almanya için Alternatif Partisi (AfD), Faşizm sonrası büyüyen ancak iktidara geldikten sonra ılımlı bir tavra bürünen İtalya'nın Kardeşleri, imajını yumuşatmaya yönelik uzun süreli bir çabanın ardından Fransa'da her zamankinden daha fazla sandalyeye ulaşan Ulusal Birlik ve eski Nazi askerleri tarafından kurulup 2024 sonbaharında yapılacak seçimlerinde öne çıkan Avusturya Özgürlük Partisi bu geniş yelpazede yer alıyor.
Ancak bu partiler birbirlerinden ve Trump'tan kritik şekillerde ayrılıyor. Retorik olarak Trump, göçmenleri ve siyasi rakiplerini aşağılamak için açıkça ırkçı ya da kışkırtıcı bir dil kullanmaktan çekinmeyen sağcı siyasetçiler ve partiler yelpazesinin en ucunda yer alıyor. Milyonlarca yasadışı göçmeni sınır dışı etme gibi konularda Trump, Avrupalı hayranlarının aksine kendisini durdurmadan vaatler vermeye devam etti. Örneğin Giorgia Meloni, sert bir duruş sergilediği konuların birçoğunda başbakan olduktan sonra tutumunu değiştirdi. Meloni, Avrupa’da iktidarı kazanmak ve elinde tutmak isteyen aşırı sağcılar için bir yol haritası geliştirmiş oldu: Kitleleri etkiyecek konulardan bahsedin ama Ukrayna gibi bazı meselelerde merkeze çekilin. Trump ise daha az özür dileyen ve daha empatik bir yol haritası sunuyor olabilir. Uzmanlar Trump'ın yemin törenine katılan Meloni'nin ve Avrupa'daki sağcı partilerin de bu yolu izlemek isteyebileceğini söylüyor.
Önde gelen İtalyan siyaset bilimcilerden Nathalie Tocci, “Bariyerler yıkılıyor” diyor. İşte Avrupa Birliği'nin muhafazakâr popülist partilerinin temel konularda birbirleri ve Trump ile kıyası:
Ukrayna ayrımı
Trump savaşı derhal sona erdirme sözü verdi, ancak nasıl bir yol haritası izleyeceği belirsiz. Avrupa'da ise Ukrayna'ya verilen destek sağ partileri böldü. Ukrayna konusunda net bir tavır takınmayan ya da Rusya yanlısı pozisyonları benimseyenler kenarlara itildi. Birçoğu Sovyet sonrası Rusya'yı geleneksel değerlerin kalesi olarak görüyor, ancak Ukrayna'nın geniş çaplı işgali bazıları üzerindeki Rusya cazibesini kırdı. Meloni'nin Avrupa Parlamentosu'ndaki delegasyonunun başkanı Carlo Fidanza, İtalya'nın Kardeşleri partisi ile Macaristan'ın Fidesz Partisi’nden Başbakan Viktor Orban gibi diğer güçler arasında özellikle Ukrayna’nın başını çektiği bazı konularda “farklılıklar olduğunu” söyledi.
Meloni, İtalya'nın AB müttefiklerinin çoğuyla birlikte kendisini Ukrayna'nın güçlü bir destekçisi olarak konumlandırdı. İtalya Başbakanı Ukrayna'yı terk etmenin bir “hata” olacağını belirtti. Macaristan'da ise Fidesz partisi, Ukrayna'ya yönelik tüm askeri yardımlara ve Macaristan'ın yüksek enflasyon oranı ve genel olarak kötü ekonomik performansından sorumlu tuttuğu savaş nedeniyle Rusya'ya yönelik Avrupa yaptırımlarına şiddetle karşı çıkıyor. (Macaristan uzun süredir nispeten ucuz Rus enerjisine bağımlı). İşgalin başlamasından bu yana Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile iki kez görüşen Orban, kendisini “barış yanlısı” olarak nitelerken Macaristan'ın AB ve NATO müttefiklerini de “savaş çığırtkanı” olarak suçladı.
Savaş, Orban ile Polonya'nın sağcı Hukuk ve Adalet Partisi (PiS) arasında daha önce yakın olan bağları kopardı. Parti, Polonya’da Şubat 2022'de Rusya'nın işgali başladığı sırada iktidardaydı.
Ancak aşırı sağcı diğer liderler Orban'a daha yakın bir pozisyondalar.
Avusturya'nın bir sonraki şansölyesi olmaya aday Herbert Kickl ve Özgürlük Partisi, Moskova ile yakın ilişkiler kurdu ve Avrupa'nın Ukrayna'ya müdahalesini eleştirdi. Rusya'ya güçlü bir şekilde yakın duran ve doğu Almanya'da en güçlü parti olarak öne çıkan AfD’nin başbakan adayı Alice Weidel, Alman liderleri Ukrayna'yı destekleyerek çatışmayı “çok tehlikeli” bir şekilde tırmandırmakla suçladı.
Fransa'da Ulusal Birlik, 2014 yılında bir Rus bankasından o zamanki değeri 12,2 milyon dolar olan 9,4 milyon euro kredi almasıyla gündeme gelmişti. Partinin uzun süre lideri olan Marine Le Pen de bir seferinde Putin'e “hayran olduğu” sözleriyle adından bahsettirmişti. Ancak Ulusal Birlik’in ve üst düzey yetkililerinin kınadığı Rusya'nın işgalinden bu yana parti, çok az bir çabayla da olsa kendini yeniden konumlandırmaya çalıştı. Ulusal Birlik, Ukrayna'ya savunma teçhizatı gönderilmesine karşı çıkmıyor. Ancak Ukraynalılara saldırı silahları sağlanmasına şiddetle karşı. Ayrıca Rusya'dan ithal edilen enerji başta olmak üzere bazı yaptırımlara defalarca karşı çıkan Ulusal Birlik, Ukrayna'nın AB ya da NATO'ya katılma ihtimalini de reddetmesiyle biliniyor.
Söylem farklılıkları
Avrupa'nın en sağ partilerinin çoğu, düşmanlarını aşağılayan ve kendilerini dışlanmış ve mağdur olarak gösteren Trump'ın sert söylemini paylaşıyor. Meloni, yıllar boyunca göçmenlerin İtalya’yı etnik olarak değiştirmesini kınamış ve ülkede yasadışı olarak bulunan göçmenlere karşı deniz ablukası çağrısında bulunmuştu. Göreve geldiğinden bu yana ise söylemlerini yumuşattı. Trump pazartesi günü ABD'nin göçmenler tarafından “istila edildiğini” söylerken, Meloni bu ifadeyi kullanmayı büyük ölçüde bıraktı. Yine de Meloni, partisini dışlanmış olarak göstermek için kutuplaştırıcı bir dil kullanmaya; sola, gazetecilere, sendikalara, yargıçlara ve milyarder liberal bağışçı George Soros'a zehir zemberek saldırılarına devam etti. İtalya Başbakanı ayrıca eşcinsel ebeveynliğe ve okullarda cinsiyet teorisinin öğretilmesine karşı çıkmaya devam etti.
Fransa'daki Ulusal Birlik, bu ay hayatını kaybeden kurucusu Jean-Marie Le Pen'in ırkçı, antisemitik ve eşcinsel karşıtı çıkışlarıyla arasına mesafe koymaya çalıştı. Kızı Marine, partinin odağını daha çok ekonomi konularına kaydırmaya çalıştı. Bu çaba, birçok uzman tarafından sadece pazarlama hamlesi olarak nitelendirilse de partinin seçimlerde ilerleme kaydetmesine yardımcı oldu. Uzmanlar, partinin Fransız kimliğini korumaya odaklanması ve yabancıların haklarını kısıtlamak için Fransız Anayasası'nı değiştirmeye hevesli olmasının Fransa'da hala aşırı sağcı bir parti olarak görülmesine neden olduğunu söylüyor.
Seçmenlerin Şubat ayı sonunda yeni hükümeti seçmek için sandığa gideceği Almanya'da da AfD de imajını yumuşatmaya çalışıyor. Sri Lankalı partneri ve çocuklarıyla İsviçre'de yaşayan lezbiyen bir ekonomist olan Weidel'i yarışa bu sebeple dahil etti. Kendisi ve parti, AfD'yi destekleyen milyarder Elon Musk'ın da yardımıyla daha geniş bir kitleye hitap etmeye çalışıyor. Ancak farklı kitlelere çok farklı şeyler söylüyorlar. AfD'nin bazı yapıları Alman hükümeti tarafından resmen aşırılık yanlısı olarak sınıflandırıldı. Ancak Weidel yakın zamanda Musk'a verdiği dostane bir röportajda AfD'nin “muhafazakâr özgürlükçü bir parti” olduğunu söyledi. Birkaç gün sonra AfD parti üyeleri Weidel'i “Alice Almanya için” sloganlarıyla karşıladı. Bu, Nazi döneminde kullanıldığı için artık Almanya'da suç sayılan “Her şey Almanya için” sloganına bir gönderme.
Bazı partiler ise söylemlerini hiç yumuşatmadı. Avusturya'da Özgürlük Partisi, göçmenleri ve İslam'ı eleştiren çatışmacı dilini yoğunlaştırdıktan sonra son seçimlerde zemin kazandı. Parti üyeleri, Kickl de dahil olmak üzere Nazi göndermeleri taşıyan sloganlarla kutlamalar yaptı. Özgürlük Partisi, Kickl'in Adolf Hitler tarafından kullanılan bir terim olan “Volkskanzler” - “halkın şansölyesi” - olacağı vaadiyle kampanya yürüttü.
Göçmenler üzerine nüanslar
Trump, ABD'de yasadışı olarak kalan milyonlarca göçmenin her birini sınır dışı etme sözü verdi. Göçmenlik Avrupa'daki tüm bu partilerin gündeminin merkezinde yer alsa da konunun ele alınma tarzında farklılıklar öne çıkıyor. AfD, Almanya'ya yeni gelen göçmenlerden suç işleyenleri sınır dışı edeceğini, ancak Almanca öğrenen ya da asimile olanları sınır dışı etmeyeceğini taahhüt etti. Macaristan'daki Fidesz ise göçmenleri kamu sağlığına tehdit ve potansiyel teröristler olarak niteliyor.
Meloni ise sadece yasadışı göçe karşı olduğunu ve yasal göçe ihtiyaç olduğunu kabul ettiğini söyledi. Sığınmacıların davaları görülürken Arnavutluk'taki merkezlere nakledilmelerine yönelik çok tartışılan bir plan sundu ve göçmenlerin ilk vardıkları sınır ülkelerinden (İtalya ve Yunanistan gibi) diğer AB ülkelerine dağıtılmasına yönelik yasayı destekledi. Avrupa kıyılarından uzakta bulunan ülkelerdeki diğer milliyetçi liderler ise bu fikre karşı çıktı.
Fransa'da Ulusal Birlik, göçü büyük ölçüde azaltmak, doğumla elde edilen vatandaşlığı ortadan kaldırmak, Fransa’da sığınmacı olmak isteyenleri başka ülkelere yönlendirmek, sosyal yardımlar ve konut gibi konularda Fransızları yasal statüye sahip göçmenlerden de ayrıcalıklı kılmak istiyor. Parti, göçü azaltmanın sağlık hizmetleri gibi diğer alanlara bütçe ayırmak ve Fransız kimliğini korumak için gerekli olduğunu savunuyor.
© 2025 The New York Times Company