Burak Sakar
Sinemalarda tabiri caizse tamamıyla “in cin top oynuyor” dedirten manzara. Zira yılın ilk yarısında vizyona giren 100 yerli filmin 32’sini yerli korku filmleri oluşturdu. Hatta öyle ki bu filmlerin 8’inin adında doğrudan ‘cin’ kelimesi geçiyor. Buna karşılık yerli korku filmlerinin vizyon ömrü ortalama bir ay dahi sürmüyor.
Ortalama 81 dakikayla en kısa süreye sahip ikinci tür olan korku filmleri ortalama yalnızca 16 bin 552 seyirci tarafından izleniyor. Buna rağmen temmuz ve ağustos aylarında da sinema takvimi korku filmlerinden geçilmiyor.
Artan korku filmi sayısına karşılık son 10 yılda Siccin ve Dabbe serileri dışında 500 bin seyirciyi aşan yerli korku filmi yok. 2022’nin en çok izlenen korku filmi 128 bin 679 seyirciyle Mâhlukat. Ancak onun bile hasılatı (3 milyon 473 bin 984 TL) doların bu seviyede olduğu bir ülkede maliyeti çıkarabilir mi sorusunu akıllara getiriyor.
Bu yıl vizyona giren 32 korku filmi arasında yalnızca üç film 30 bin seyirci sınırını aştı. Üstelik 20’si 10 bin seyirci sınırının dahi altında kaldı. Bu da günümüz bilet fiyatlarında (ortalama 32,50 TL kabul edersek) korku filmi başına 575 bin TL hasılat anlamına geliyor. Döviz kurlarıyla paralel olarak artan film maliyetiyle birlikte bunun ne kadar karşılanabileceği merak konusu.
‘Günahkârlara’ geliyorlar
Yeşim Burul / Akademisyen
Bir yanıyla oldukça tutucu olan bu filmlerin bir damarında, günah işlemek cinlere davetiye çıkarmak anlamına geliyor. Örneğin Köşk-ü Ammar’da (2022) içki içmek bile cinleri musallat etmeye yetiyor.
Öte yandan genellikle dini ve folklorik öğelerden beslenen bu filmler, gittikçe daha çok taşrada ve kırsalda geçmeye başladı. Köye giden bir grup arkadaşın başına hep bu cinler musallat oluyor. Bazıları define peşindeyken bu cinleri uyandırıyor, bu köylerin bir kısmı da eski Rum köyleri oluyor. Bu topraklarda yaşanan pek çok travmanın bastırıldığı kolektif bilinçaltımızdan mı çıkıyor acaba bu cinler?
Bu furya fazla uzun sürmez
Ersan Çongar / Yapımcı
Bu türün filmleri genelde çok kısa sürede olabildiğince ekonomik çözümler üretilerek çekiliyor. Masraflarını çıkarmaları için çok yüksek seyirci sayıları gerekmiyor. Yarattıkları ekonomik modelde TV satışları da yok. YouTube’da yayınlanması ve oradan elde edilecek reklam geliri de çoğu zaman yeterli görülüyor. Bu furyayı belki de sinemanın zora düştüğü 70’li yılların seks filmleri günlerinin günümüz versiyonu gibi düşünmek mümkün… Elbette ki bu da bir geçiş süreci ve çok da uzun sürmeyecek bu furya…