Fransız Gastesi'nden Ebru Fesli'nin haberine göre Padişah V. Murad’ın torunu gazeteci ve yazar Kenize Murad'a Fransa'da Légion d’Honneur nişanı verildi.
5 Temmuz 2024’te Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Kenize Murad’ı Fransa’ya hizmeti ve bağlılığı nedeniyle Légion d’honneur’e (Fransa’nın en prestijli Onur Nişanı) layık gördüğünü bildirdi.
Kişisel mektubunda, cumhurbaşkanlığı yetkisiyle verilen bu prestijli nişanın, gazetecilik, edebiyat ve kültürlerarası diyalog mücadelesi ile biçimlenen benzersiz kariyerini ve olağanüstü eserlerini onurlandırmak üzere tevcih edildiğini belirtti. Macron, yazara en içten ve en samimi tebriklerini ileterek, Fransız entelektüel ve kültürel yaşamına yaptığı katkılardan dolayı kendisine şükranlarını sundu.
Böylece Kenize Murad’ın, kültürler arasında köprü kurmaya adanmış edebiyat, gazetecilik ve insan odaklı yaşamı onurlandırılmış oldu. Nişan, 8 Nisan’da Paris’te, yakın arkadaşı Mme Jean‑François Méjanès’in evinde kendisine sunuldu.
Nişanı kendisine Fransız Akademisi’nin daimi sekreteri, yazar ve uzun yıllardır arkadaşı olan Amin Maalouf takdim etti.
Duygu yüklü bir tören
Hayranlık ve duygu dolu bir atmosferde, Kenize Murad, Amin Maalouf’a mizah ve sevgi dolu sözlerle teşekkür etti:
"Légion d’honneur alacağımı söylediğimde dostlarım beni içtenlikle kutladılar… Ama Amin Maalouf’un takdim edeceğini söylediğimde, bayılacaklarını sandım! Ondan sonra ben yok oldum, önemli olan Amin Maalouf oldu, Amin Maalouf!"
Mizahi bir girizgahla başlayan bu konuşma Murad’ın hoşgörüsüzlüğe karşı mücadeleye adanmışlığını ve bu mücadelede ortaya koyduğu eserlerinin kökenlerini gözler önüne serdi.
Kenize Murad’ın göç, sessizlik ve dirençle dolu yaşamı
Osmanlı prensesi ile Hintli bir prensin kızı olarak doğan, çok küçük yaşta yetim kalan ve dini kurumlarda saklanarak yetiştirilen Kenizé Murad, dini hoşgörüsüzlüğün simgesel şiddetiyle henüz çocukken tanıştı.
Annem savaş sırasında vefat ettikten sonra dini bir kuruma yerleştirildim. Babam beni almak isteyince, rahibeler beni sakladılar. Çünkü küçük bir kızı “korkunç”- Müslüman bir babaya nasıl teslim edebilirlerdi?
Bu ilk ayrılık, onu yetişkinliğinde Türk ve Hint kökenlerini yeniden keşfetmeye, çok kimlikli boşluğu göğüslemeye ve yazılarında bu mirası işlemeye yönlendirdi.
Konuşmasında, Amin Maalouf’un kitabı Les Identités meurtrières’in [Ölümcül Kimlikler] üzerinde büyük etki bıraktığını ve kendini bu kitapta tamamen bulduğunu söyledi:
Tüm hayatım boyunca dünyayla uzlaştırmaya çalıştım: Doğu ve Batı, İslam ve laiklik, aile belleği ve kolektif tarih. Bu bir ahlaki görev değil, hayati bir ihtiyaçtı.
Bir kurtuluş aracı olarak edebiyat
Ünlü bir gazeteci olan Murad, önce Lübnan, İran ve Filistin’de özel muhabir olarak; ardından romanlarıyla yazıyı hayatta kalma, analiz ve uzlaşma aracı haline getirdi. Önce ergenlik döneminde tuttuğu günlüğünde, ardından muhabirlikte kendine bir sığınak bulduğunu; en sonunda ise romanlarında, özellikle Saraydan Sürgüne’de kendisini yeniden inşa ettiğini anlattı:
Gerçek karakter, insanın çevresindeki dünyaya açık olmasıdır.
Ödünsüz bir bağlılık
Yazar ayrıca, bazı tutumları nedeniyle ödediği bedelleri de hatırlattı. Özellikle Filistin davasına verdiği destek nedeniyle bazı medya kuruluşları tarafından boykot edildiğini belirtti.
Ancak, çocukluğunun Fransa’sından öğrendiği dürüstlük, adalet ve cesaret değerlerine sadık kalarak, bilgi, iletişim ve diyalog üzerine kurulu bir geleceğe inanmaya devam ettiğini söyledi:
Bugün bu değerler tehlikeli bir şekilde yozlaşıyor. Ama üzülmek yerine tek bir çözüm var: Onları günlük hayatımızda korumak için mücadele etmek. İnsanlığımızı korumak için savaşmak.
Eşsiz bir yol, dalgalı dünyada bir pusula
Légion d’honneur nişanı ile Fransız Cumhuriyeti; kültürler arasında köprü kuran, sınırlayıcı kimliklere karşı duran ve genellikle karikatürize edilen veya yanlış anlaşılan gerçeklere pencere açmaya devam eden bir kadına saygısını sunuyor.
Yumuşak ama kararlı, samimi ve evrensel sesiyle Kenizé Murad, daha aydınlık, daha duyarlı, daha kardeşçe bir dünya yolunu aydınlatmaya devam ediyor.
Bu ödül, sıra dışı bir edebiyat ve gazetecilik birikimini taçlandırmanın ötesinde, geri çekilmeyi reddetme ve yargılamadan önce anlamaya çalışan bir hayatı da onurlandırıyor.
Kenize Murad kimdir?
Kenizé Murad, Osmanlı Sultanı V. Murad’ın küçük torunu olan Selma Hanımsultan’ın kızı ve Hintli bir prens olan Kotwara’nın kızı olarak 1939 yılında Paris’te doğdu. Annesini çok küçük yaşta kaybeden Murad, Fransız bir aile tarafından Katolik bir ortamda büyütüldü, ancak köklerini araştırma arzusu, onu Sorbonne Üniversitesi’nde sosyoloji ve psikoloji okumaya yönlendirdi ve doğduğu topraklara ait kimliğini keşfetmeye itti.

1970’lerde Le Nouvel Observateur için Ortadoğu’da muhabir olarak görev yapan Murad; İran Devrimi’ni, Lübnan iç savaşını ve diğer önemli olayları yerinde izledi. Gazetecilikte karşılaştığı sansür nedeniyle 1983’te edebiyata yöneldi. Dört yıl süren titiz araştırmanın ardından yayımladığı ilk romanı “De la part de la princesse morte” (Türkçede “Saraydan Sürgüne”), annesi’nin yaşam öyküsünü anlattı ve uluslararası bir başarıya dönüştü – 34 dilde yayımlandı, milyonlar sattı, Académie Française’in Anaïs Ségalas Ödülü’nü kazandı.
Edebi ustalığı ve tarihi derinlikle bezediği öyküsüyle Murad, doğduğu kültürel mozaği yazıya dökerek Doğu-Batı ilişkilerini, kimlik sancılarını ve sürgün yaşamını akıcı bir dille işledi. Ardından gelen Les jardins de Badalpour (Badalpur Bahçesi), Le parfum de notre terre voix de Palestine et d’İsraël (Toprağımızın Kokusu: Filistin ve İsrail’in Sesleri) gibi eserlerde, hem aile mirasını hem de Ortadoğu ve Hindistan halklarının hikâyesini büyük bir hassasiyetle kaleme aldı.
Onun satırlarında tarih, aktüalite ile iç içe geçer; kişisel anılarla siyasi gerçekler bir araya gelir ve okura hem bir büyüme hikâyesi hem de kültürel bir keşif sunuyor.