Genç sanatçıları sanatın ve üretimin merkezine koyan İGART Sanat Projeleri Yarışması’nın geçtiğimiz kasım ayında açıklanan birincisi, Saya’nın Sesi adlı eseriyle Betül Kotil oldu. Prof. Hüsamettin Koçan başkanlığında ilk kez düzenlenen yarışmanın kazananı olan eser, Cumhuriyet’in 100. yılına ithafen 1923 zilden oluşuyor. İGA İstanbul Havalimanı metro çıkış alanındaki viyadük altına yerleştirilen ziller, metronun açılışıyla birlikte İGA İstanbul Havalimanı’ndan seyahat edecek olan on binlerce yolcunun geçiş noktası üzerinde bulunuyor.
Türkiye’nin sanat vitrini olmayı hedefleyen İGA İstanbul Havalimanı’nda 4 bin 500 metrekarelik alana yerleşen Saya’nın Sesi, Türkiye’de açık alana yerleşen en büyük sanat eseri oldu. İGART Yürütme Kurulu Başkanı Prof. Hüsamettin Koçan’ın “içeriği paralelinde yıllar içinde de bulunduğu çağa ışık tutacak bir etkinlik” olarak ifade ettiği yarışmanın birincisi Betül Kotil ile Anadolu coğrafyasının kültürel hafızasını İstanbul’a taşıyan eserini konuştuk.
Yarışmaya katılmaya nasıl karar verdiniz? Bu projeyle yolunuz nasıl kesişti?
Sosyal medyadan izlediğim İGART Sanat Projeleri lansmanı beni etkilemişti, jüri başkanı Hüsamettin Koçan başta olmak üzere jüri üyeleri Prof. Gülveli Kaya, Prof. Marcus Graf, Nazlı Pektaş, Murat Tabanlıoğlu, Deniz Odabaş, Mehmet Ali Güveli, Seyhun Topuz ve Seçkin Pirim takipte olduğum isimlerdi. Adaletli seçim ile iyi bir işin seçileceğini düşünüyordum. Ödülün maddi büyüklüğü ve masrafın karşılanacak olması, kamusal alanda uygulanacak olması gibi detaylara bakınca katılmak için çok sebep vardı, denedim.
“Zillerin tamamı el yapımı olarak üretildi”
Eseriniz yarışmanın ardından İstanbul Havalimanı’na yerleştirildi ve büyük bir törenle açıldı. Yerleştirme ve hazırlık sürecinden de biraz söz edebilir misiniz?
Öncelikle zillerin üretimine yarışma sonuçlanır sonuçlanmaz hemen başladık. Zanaatkar bir aile tarafından tamamı el yapımı olarak üretildi. Proje aynı zamanda yerel bir kalkınmaya katkı sağlamış oldu. Eserin projelendirmesi teknik anlamda desteklenerek son halini aldı. Bu destek önemliydi. Görünmeyen detaylar da var: İşin ağırlığı, zeminin yükü taşıması, hava şartlarına dayanıklılığı, zillerin emniyetli, yedekli asılması gibi. Bunlar hassas ve teknik bilgi gerektiren konular, burada tüm destek İGA İstanbul Havalimanı tarafından sağlandı. Şantiyenin benim için kelime karşılığı, deneyim. Viyadük altı uygulamada iki ay teknik deneyimle birlikte sosyal deneyim de kazandım. Gece gündüz çalışan büyük bir ekiple birlikteydim, beraber karar vermek ve yol almak en önemlisi aynı zamanda en keyiflisiydi. İGART’ın ilk yarışması, benim de ilk büyük enstalasyon işim. Herkes için ilk olduğundan çok kolay olduğunu söyleyemem. Bazen biz mekâna uyduk bazen de mekânı işe uydurduk. Böyle zamanlarda esnek olmanın avantaj olduğunu anladım. Alan fazla riskliydi, iş kazasız sonuçlanmış olması güzel oldu.
Saya’nın Sesi oldukça ilginç bir eser. Balıkesirli hemşeriniz olduğum için ben “saya”nın ne olduğunu çok iyi biliyorum ama bilmeyenler için saya’yı ve Saya’nın Sesi eserinizin oluşum sürecini biraz anlatabilir misiniz?
Evet, bizim oralardan bir kelime. Proje başvuru sürecinde benim için isim en büyük problem gibiydi, o bu derken, dedim ki “saya” olsun. Acaba sadece Balıkesir’de mi kullanılıyor böyle bir kelime, gerçekte anlamlı mı? Olmayabilir biliyorsunuz... Araştırdım varmış. Havalimanında ekipler birbirine “Neredesin?” diye sorduklarında, “Sayadayım” diye konum veriyorlar. Bu bizim oraların konum bildirimi değil mi? Saya, büyük ve küçükbaş hayvanların otlatıldığı, aynı zamanda kapalı ağılı bulunan bir kırsal yerleşim alanı. Sayanın Sesi, hayvan sürülerinin yolculuğunda, boyunlarına takılı olan zilin çıkardığı ses, yolu takip etmeyi ve kaybolmamayı sağlıyor. Naif ve insancıl bir ses ve Anadolu kültürüne ait, aynı zamanda herkes için çok tanıdık evrensel bir ses. Anı ve bellek ile ilişkili bu ses, kamusal alanda görünmez bir coğrafyaya referans. Nesnelerin kendi maneviyatları var ve bazı nesneler çocukluğum ile doğrudan ilişkili. Fikir buradan çıktı.
Böyle büyük çapta bir eserin önce birincilik kazandığını, ardından yerleştiğini ve izlenmeye başladığını görmek nasıl hissettiriyor?
Birincilik en çok konuşulan konu, neredeyse eserden daha fazla ilgi gördü. Yarışmaya bir açık çağrı, teklif dosyası ile başvuruyorsunuz ve katılan eserler içinden seçiliyorsunuz. İnce bir çizgi var. Esere baktığımda ise bitmemiş gibi hissediyorum. En önemli şey sonuç değil. Süreç devam ediyor, her zaman bununla ilgileniyorum. Böyle süreçlerin en çok başlama kısmını severim, her şeyin mükemmel olacağını düşündüğüm o an! Kamusal alana yerleşti ve ne oluyor? Şeffaf, doğal ve toplumsal alan olmasıyla eserin çok sayıda izleyici ile diyaloğa girmesi, bu alanda bir kültür belleği oluşmasına katkı sağlaması, bunun yanında eser ve mekân ilişkisinin birbirini desteklemesi… Bu ilişki mesafesiz ve olağan. Bu oluşumu kamusal alan projeleri için yeterli görüyorum. Sanat sadece duvara asılan hoş bir şey değil. Rahatsız etmesiyle de ilgileniyorum.
Saya’nın Sesi eserini İGA İstanbul Havalimanı’nda izleyebilirsiniz