The Guardian yazdı: Türkiye'nin Ege kıyılarının en iyileri
Türkiye'nin Ege bölgesi ile güneydeki ışıltılı Akdeniz kıyı şeridi arasındaki büyük farkı Cunda Adası'na yaptığım bir gezi sırasında fark ettim. Akdeniz tatil beldeleri, Bodrum ve Dalaman üzerinden akın akın gelen yabancı tatilcilerle dolu. Daha kuzeyde ise ziyaretçilerin çoğu Türk. Bu nedenle Avrupalı tatilcilerin ihtiyaç ve isteklerine uyum sağlamak yerine, kıyı şeridini süsleyen kasaba ve köyler Türk yaşamından otantik kesitler sunuyor.
Ege bölgesinin başka açılardan da farklılıkları var: Göç dalgaları, batıya bakan yönü ve birkaç Yunan adasının yakınlığı buraya daha kozmopolit bir hava veriyor ve İzmir sıklıkla Türkiye'nin San Francisco'su olarak anılıyor. Aşağıdaki yerlerin hepsi bir hafta boyunca kalınacak yerler değil ancak bir haftada iki ya da üç yerin birden gezmek bu olağanüstü ülkenin derisinin altını görme şansı sunabilir.
Alaçatı
Yazın hafta sonlarında, bu mükemmel eski Rum balıkçı köyü, restore edilmiş Osmanlı evleri ve Rum tarzı taş konaklarda yer alan şık oteller, begonvillerle süslü sokaklar ve kokteyl barlarının pastoral karışımının cazibesine kapılan İstanbul ve İzmir merkezinden gelen çiftlerle dolup taşıyor. Biraz iç kesimlerde yer alan, uzun kumsalıyla küçük bir tatil beldesi olan Ilıca'ya arabayla veya dolmuşla 10 dakikada ulaşabilirsiniz.
Alaçatı, Mart ayında düzenlenen kendi yemek festivali ve sokaklara dağılmış yaklaşık 200 restoranıyla Türkiye'nin en sevilen gastronomi yerlerinden biri olarak ünlüdür. Bu restoranların birçoğu hala geleneksel sipariş yöntemine bağlı: Menü yok. Ancak soğuk bardan meze, taze balık veya kebap seçneklerini seçebilirsiniz. Benim favorim, harika ekşi maya ve etli, keskin kuzu eti yapan Murat ve ailesi tarafından işletilen Papazz. Hemen ardından lezzetli, geleneksel mezeleri için Fava ve mükemmel suşi, ceviche ve istiridye için Sota geliyor.
Cunda
Ayvalık'ın şirin kasabasına bir geçitle bağlı olan bu küçük adaya gitmeden önce Türkiye'yi 25 yıl boyunca ziyaret etmiştim. Ama buraya gidince anında favorim oldu. 1923'e kadar bir Rum balıkçı köyü olan Cunda'nın mimarisinin büyük bir kısmı bozulmadan kalmış ve bir Yunan adası hissi ile kusursuz bir Türk atmosferini bir araya getirmiş. Cunda, geleneksel restoranları, zeytinyağı, peynir ve baharat dükkanları ile oldukça popüler. Bu nedenle özellikle İstanbul ve İzmir'de yaşayanların hafta sonu kaçamakları için de tercih ettiği bir nokta. Bu popülerlik küçük butiklerin yanı sıra bir dizi şık kafe ve kokteyl barların ortaya çıkmasına da neden olmuş.
Plajı olmayan Cunda, bir haftadan ziyade birkaç gün geçirilebilecek bir yer. Öğleden sonra Ayvalık'a geçip antikacıları dolaşabilir, şehrin en eskilerinden biri olan Kahramanlar fırınında asmaların altında kahve ve simit için mola verebilirsiniz. Cunda'nın en iyi olduğu zamanlar akşamları: Sahildeki Taş Kahve'de bir bira eşliğinde gün batımını izlemek ve ardından Ayna'da akşam yemeği ve şu anda şehrin en hippisi olan La Fuga'da bir kokteyl içmek için arka sokaklara dalarak harika vakit geçirebilirsiniz.
Çeşme
Alaçatı'dan arabayla sadece 15 dakika uzaklıktaki Çeşme'nin çok farklı bir havası var. Aile dostu otelleri, uzun sahil şeridi ve çok sayıda geleneksel restoranı ile cuma akşamları şehirden gelen hafta sonu tatilcilerine hitap eden hareketli bir tatil beldesi. Ayrıca Çeşme plajları rüzgar sörfü için de oldukça ideal. Tatil beldesinin manzarasına şimdi bir arkeoloji müzesi olan ve marinadan Yunan adası Sakız'a bakan 16. yüzyıldan kalma kale hakim. Ege'nin 8 kilometre ötesinde, sadece 45 dakika süren ve günde iki kez sefer yapan feribotlar, iki ülkeli bir tatili kolay bir seçenek haline getiriyor. Çeşme aynı zamanda yedi üzüm bağından oluşan Urla şarap rotasını, tadım ve turlar sunan birkaç zeytinyağı çiftliğini keşfetmek için de ideal bir konumda.