21 Kasım 2024, Perşembe Gazete Oksijen
Haber Giriş: 25.02.2022 04:30 | Son Güncelleme: 26.02.2022 13:35

Rus kimlik bunalımı herkesi vurur

Rusya Almanya’nın yaptığı gibi geçmişiyle hesaplaşana kadar bütün Avrupa bunun ceremesini çekmeye devam edecek. Avrupa’nın barış içinde yaşamasının tek yolu zamanında kanla çizilmiş bütün sınırlara saygı göstermekten geçiyor
Fotoğraf: The New York Times
Fotoğraf: The New York Times

Carl Bildt

İsveç eski başbakanı ve eski dışişleri bakanı

Dünyada aslında “Ukrayna krizi” değil, Rusya krizi var. Almanya’nın yeni Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock Doğu Avrupa’da yaşananların ele alındığı son Münih Güvenlik Konferansı’nda bu ifadeleri kullandı. 

Aslında Rusya krizi Baerbock’un kastettiğinden daha derinlere uzanıyor. Uzun bir sürecin son aşamasına tanıklık ediyoruz. Rusya bir ulus devlet mi yoksa imparatorluk heveslisi mi olduğuna karar vermeye çalışıyor ve bu temel soru yanıt bulana kadar Ukrayna’dakine benzer çatışmalar farklı biçimlerde sürecek. 

Sovyetler Birliği kağıt üzerinde çok uluslu bir cumhuriyetler federasyonuydu. Gerçekte ise Komünist Parti yönetimindeki sıkı kontrol edilen rejimin kumandası Ruslardaydı. Sovyetlerin çöküşünün bir sebebi, kendisini oluşturan cumhuriyetlerin ya ulus devlet olmak ya da Baltık cumhuriyetleri örneğinde olduğu gibi bağımsızlıklarını geri kazanmak istemeleriydi. Tek bir faktörü öne çıkarmak gerekirse, Aralık 1991’de Ukrayna’da düzenlenen ve ezici çoğunluğun bağımsızlık lehine oy kullandığı referandum çok önemliydi. Ama dönemin Rusya Başkanı Boris Yeltsin’in Rusya’nın kendi egemenliğini tesis etmek için perde arkasında gösterdiği çabalar da unutulmamalı.

O günlerin Sovyetler Birliği Devlet Başkanı Mihail Gorbaçov belli devlet yapılarını muhafaza etmekte hala zorlanıyordu ve üç Baltık cumhuriyetinin bağımsızlık niyetine düşmanlıkla karşılık vermişti. Ancak Yeltsin tarafından arkadan vuruldu. Yeltsin daha Ukrayna referandumundan önce Estonya, Letonya ve Litvanya’nın bağımsızlığını tanımıştı.

Hayal çıtasını yükseltti 

Bugünkü Rusya krizi o zaman başladı; modern bir devlet ve ekonomi inşa etmek ile imparatorluk nostaljisi arasındaki çelişki, krizi körükledi. Neticede Rusya’nın ekonomik ve siyasi modernleşmesi sekteye uğradı, komşularının da güvenliği şüpheli hale geldi.

Rusya için kendi güvenliğini teminat altına almanın en iyi yolu komşularıyla dostane ilişkiler kurması, bu sayede onların da kendilerini güven ve istikrar içinde hissetmesiydi. Ama bunlar yapılmadı ve şimdilerde NATO’ya katılmak isteyen Ukraynalıların sayısı giderek artıyor. Gerçeklikten uzakmış gibi gelebilir, ama milli emellerini, Rus emperyal rövanşizminin doğrudan tehdidi altında görüyorlar.

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin 2021 Temmuz ayında yayınlanan makalesinde, Sovyetler Birliği’nden ziyade 19. yüzyıldaki çarlık rejimini yad ederek Büyük Slav İmparatorluğu vizyonunu ortaya koyuyordu. Bu vizyonu ön plana çıkarma fırsatının doğduğunu hissedince de mevcut krizi çıkardı.

Ama Putin’in entrikaları yeni değil. 2014’te Ukrayna’nın Avrupa Birliği ile yakınlaşmasının önünü almak adına Kırım’ı ilhak etmiş ve Ukrayna’nın doğusundaki Donbas bölgesine akın başlatmıştı. Aslında Ukrayna’nın Rusya ile işbirliğine zarar vermeyecek veya Rusya’nın güvenliğini tehdit etmeyecekti, ama bu gibi hamleler Putin’in emperyalist hayallerinin aleyhine işledi. 

Putin geçtiğimiz günlerdeki konuşmasında hayal çıtasını biraz daha yükseltti ve Rusya’nın 2014’ten bu yana desteklediği, Donbas’taki iki ayrılıkçı bölgenin bağımsızlığını tanıyacağını duyurdu. Ukrayna ulusunun varlığını açıkça sorguladı ve Ukrayna’nın “tarihsel olarak Rus toprağı” olduğunu ısrarla vurguladı. Aslında Rusya’dan çok önce Kiev Knezliği adında bir devlet vardı; ancak Putin Ukrayna devletinin doğuşunu Lenin’e ve Bolşeviklere bağladı.

Tarih üzerinden ilerleyen bu stratejinin ironik bir yanı var: Bin yıl önceki Avrupa’ya göz attığınızda Rusya diye bir yer olmadığını görürsünüz. Erken dönem Slav devlet yapıları Novgorod’dan Kiev’e uzanan bölgede, Baltık Denizi ile Karadeniz arasındaki ticaret yolları boyunca ortaya çıkmıştı. Ancak imparatorluğun metropolü Konstantinopolis’ti. Bugün Rusya dediğimiz yer ancak yüzyıllar sonra, farklı yönlerdeki kademeli askeri genişleme sonucu ortaya çıkacaktı.

Emperyal emelleri eski ulusal mitlere dayandırmak her yerde olduğu gibi Rusya’da da tehlikeli bir yaklaşım. Avrupa’nın barış içinde yaşamasının tek yolu, o tarihin çoğu zaman da kan dökülerek doğurduğu bütün sınırlara saygı göstermekten geçiyor. Rusya’nın komşularıyla uyum içinde yaşamayı şimdiye kadar öğrenmiş olması gerekirdi. Çin-Sovyet ayrışmasının ardından Sovyetler Birliği, Çin sınırına muazzam miktarda askeri kuvvet yığmış ve 1969’da yedi aylık şiddetli çatışmalar yaşanmıştı. Ama iki ülke gerilimi düşürdü ve şimdi ikisi de bundan kârlı çıkmış durumda.

Elbette Rusya ile Ukrayna arasında benzer bir ilişki tesis etmek için çok daha ciddi bir mesafe kat edilmesi gerekiyor. Putin’in tavrı Ukraynalıların Rusya’ya haklı olarak düşmanca, en azından şüpheyle bakmasına yol açıyor. Rusya geleceğini sadece kendi sınırları içinde inşa etmeye odaklanmazsa, bölgenin üzerindeki güvensizlik bulutu dağılmayacak. Bu da sonunda Rusya’ya zarar verecek. 

Uzun yıllar önce Almanya Şansölyesi Helmut Kohl ile sohbetimizi hatırlıyorum. Avrupa tarihini çok iyi bilen Kohl, Lüksemburg hakkında konuşurken Almanya’nın güvende olduğunu çünkü en küçük komşusunun bile Almanya’yı yakın dost olarak gördüğünü belirtmişti. Almanya kendi geçmişiyle hesaplaştı. Ama Rusya bunu henüz yapmadı. Yapana kadar da bütün Avrupa, özellikle de Rusya, bunun ceremesini çekmeye devam edecek.

© Project Syndicate, 2022