Elektrik telleri ve dokuma tekniğini bir araya getirdiği çalışmalarıyla ulusal ve uluslararası alanda tanınan; son dönem işlerinden bir seçki 2023’te Los Angeles Müzesi’nde Women Defining Women (Kadınlar Kadınları Anlatıyor) sergisinde gösterilecek ve 2024’te ise Phoenix Müzesi’ne taşınacak olan sanatçı Gülay Semercioğlu’nun Bir Hatıradan Daha Fazlası başlıklı sergisi birçok açıdan sanatseverleri etkiliyor. Özellikle Anadolu Selçuklu motifleri, geometrik biçimler ve kültürel sembollerle yeni katmanlar üreten işlerden müteşekkil sergi, 26 Kasım'a kadar Pi Artworks’te görülebilir. Semercioğlu ile yeni sergisi hakkında konuştuk.
Yeni serginizdeki eserleri oluşturmaya nasıl başladınız, hikâyesi nasıl gelişti?
Bu sergim üzerinde yedi, sekiz yıldır çalıştığım işlerden oluşuyor. Çocukluğumdan beri yaşadığım yerlerde, ailemin ve akrabalarımın evlerinde gördüğüm halı ve kilimler her zaman ilgimi çekti. Bunları dokuyan insanları merak ederdim ve ne anlama geldiklerini hep sorardım. Sanıyorum bu benim bilinçaltıma yerleşmiş. Bunları iplerle değil, tellerle dokumanın peşine düştüm. Zaten çok meşakkatli olan dokuma tekniğini tellerle yaparak zorluğunu vurgulamak istedim.
Serginizin ismi neden Bir Hatıradan Daha Fazlası?
Halı ve kilimleri kadınların gizli günlükleri gibi görüyorum. İşlerimde de günlük meselesi var. Telleri yalnızca dokumuyorum, onları örerek ve gererek de işler üretiyorum. Her üç teknikle de yaptığım işlerin sürecinde, o günkü ruh halimin, o günkü mutluluklarımın, üzüntülerimin, başıma gelenlerin enerjisinin bu işlere geçtiğini düşünüyorum. Geriye dönüp baktığımda, 10 sene önce yapmış olduğum bir işin her anını hangi ruh haliyle yaptığımı hatırlıyorum. Yaratım sürecim anlardan ibaret. Anların bir araya gelmesinden oluşan işler üretiyorum.
“Bu sergide sevdiğim motifleri kahramanlaştırdım”
Eserlerinizin kendi aralarındaki bağlantılardan, iletişimden bahsedebilir misiniz?
Halı ve kilimlerde birden çok motif bir arada kullanılır. Dolayısıyla, hepsinin birbirine söyleyecek bir sözü vardır. Ancak, bu sergide anlamlarını ve formlarını sevdiğim motifleri alıp tek başlarına kullandım ve kahramanlaştırdım. Amacım, vurguladıklarını daha göze görünür hale getirmekti. Bu semboller bir dil gibi ve bu yüzden birbirlerinden tamamen ayrılamaz. Bu sebeple bu sergide aralarındaki iletişimi sürdürüyorlar.
Siz eserlerinizde renkli, gümüş ve bakır telleri örerek ışığın düşüşüne göre değişen kinetik etkide alanlar yaratıyorsunuz, ancak son yıllarda alelhusus İznik çinileri ve Anadolu Selçuklu motifleri, geometrik biçimler ve kültürel semboller dikkat çekiyor. Siz kendi eserlerinizdeki bu değişimi nasıl açıklıyorsunuz?
Aslında kinetik durumla ilgili bir değişim olduğunu düşünmüyorum. Ancak, dışarıdan bakıldığında öyle görünüyor olabilir. Halen işlerimdeki kinetik durumun izleyicinin bakış açısı değiştikçe korunduğunu düşünüyorum. Gerek İznik çinileri ve Selçuklu motiflerinde, gerek kilimlerimde, gerek soyut işlerimde değişkenlik ve geçirgenliği görebiliyorum. Telleri kullanarak renklerin ışıkla oyununu sürdürüyorum.
“Hatıraların bende uyandırdığı duyguları keşfediyorum”
Bu sergide Anadolu kadınlarınca örülen ve ilk kez gösterilecek olan farklı boyuttan halılar var. Yeni serginizin bu yönü çok anlamlı. Sanat eserleriyle gerçek hayatın bir aradalığı hakkında neler söylemek istersiniz?
Bir sanatçı kendi yaşadıklarından bağımsız iş üretemez ve üretmemeli diye düşünüyorum. Yaşadığımız çevre ve coğrafyaya dair her şeyden etkileniriz. Etkilenmememiz mümkün değil. Her sanatçı neden ve nasıl etkilendiyse bunu daha farklı şekilde yansıtır. Gündelik olayların üzerimde bıraktığı etkilerin aceleci aktarımını işlerimde tercih etmiyorum. Tam tersi, yaşam hikâyemdeki uzun soluklu etkilenmeleri işlerime yansıtıyorum. Kısacası, hatıraların bende uyandırdığı duyguları keşfediyorum.
Anadolu Selçuklu motiflerini ayrıca sormak istiyorum. Yeni serginizdeki eserlerde hangi yöresel bağlantılara özellikle dikkat etmemiz gerekiyor?
Belirli bir yöreye odaklanmıyorum. Bu sergiyi oluşturmadan önce Bayburt, Uşak, Kütahya, Muğla, Manisa, Kastamonu gibi birçok ilimizi ziyaret ettim. Oradaki halı ve kilimleri inceledim, hâlâ dokuma yapmakta olan insanlarla sohbet ettim. Tek bir yöreye ait bir geleneği değil, kolektif bilinci ve anlayışı değerli buluyorum. Yöre yöre dolaştığımda fark ettim ki anlamları değişmiyor. Sadece sembollerin stilizasyonları çeşitlenerek karşımıza çıkıyor.
“Kolektif bilinç bir yöreye, ülkeye ait değil”
Son dönem işlerinizden bir seçki yurt dışında sergilenecek. Bu size nasıl hissettiriyor, eserlerinizin kü-yerel olması bağlamında neler eklemek istersiniz?
Birilerine ulaşma fikri beni heyecanlandırıyor. Ancak bu heyecanı Amerika’da gösterileceği için duymuyorum sadece. Başka coğrafyalarda sergilenmesini elbette önemli buluyorum. Sergimi bin kişi gezdiyse ve bir kişiye ulaştıysam bu beni çok mutlu eder ve yeterlidir. Sanatın evrensel olduğunu düşünüyorsak, sanat evrensel olmalı diyorsak, yerelden yola çıkarak eserler üretilse bile sadece var olduğu coğrafyaya değil, dünyanın başka yerlerindeki insanlara ulaşması ve onların duygularına, hayatlarına bakışlarına dokunması, yaratıcılığa güzel bir anlam kazandırıyor. Ben yerel bir sanatçıyım. Yerel konulardan, yerel yaşanmışlıklardan etkileniyorum. Bir Hatıradan Daha Fazlası ile yerele vurgu yapmak istedim ve motiflerin Türkiye sınırları içindeki anlamlarını kullandım. Bana hitap eden onlardı ama periferimizdeki İran, Irak, Orta Doğuya gittikçe zaten benzer motifler ve anlamlar var. Çünkü kolektif bilinç bir yere, yöreye, ülkeye ait değil. İnsanlar göçerlerken, bir yerden bir yere taşınırlarken kültürleriyle beraber gidiyorlar. Bu yola eserlerimle çıkıyorum. Bu benim serüvenim, benim hayat hikâyem.