19 Aralık 2024, Perşembe Gazete Oksijen
Haber Giriş: 05.07.2024 04:30 | Son Güncelleme: 06.07.2024 12:49

Hollanda yenilmeyecek takım değil

Fakat Euro 2024’teki çeyrek final rakibimiz, Romanya maçında oldukça tehlikeli bir geçiş takımı olduğunu gösterdi. Bizimse yolumuz hâlâ açık, artık oyuncularımızın üzerinde baskı yok. Şimdi sırada bir başka 6-1’in rövanşını almak
Oyuncularımız Avusturya karşısında buldukları ikinci gole seviniyor. - Getty Images
Oyuncularımız Avusturya karşısında buldukları ikinci gole seviniyor. - Getty Images

Emre Özcan

Aristoteles suçların yokluktan değil, çokluktan çıktığını söyler. Futbolda bunun biraz tersi söz konusu. Yokluklar genellikle yaratıcılığı körükler. Yetenekli bir genç oyuncunun fırsat bulması için genellikle onun bölgesinde oynayan tecrübeli oyuncunun sakatlanması ya da hiç olmaması gerekir. Gökhan Gönül’ün sağ bekte bulduğu fırsatı ilk değerlendirdiği maçı hatırlıyor musunuz? 2 Ekim 2007’de Şampiyonlar Ligi’nde kritik CSKA Moskova deplasmanında son 15 dakika oyuna girip muazzam bir enerji getiren oyuncu sonrasında arkasına bakmamıştı. Çünkü sağ bekte stoper orijinli Önder Turacı oynuyordu ve Fenerbahçe bir yokluk içindeydi. Bu durum ortaya Türk futbol tarihinin en özel sağ beklerinden birini erken bir şekilde çıkardı.

Ya da ekonomik sıkıntı yaşayan kulüplerde teknik adamların daha yaratıcı olmaya çalışarak işi saha içinde çözmesi? Jürgen Klopp da, Thomas Tuchel de Mainz dönemlerinde yarattığı mucizelerde aynı duruma dikkat çekerler: Yokluk.

Zengin ve kuvvetli takımlarla mücadele etmek için taktiklere ihtiyaçları olduğunu ve bu yüzden de her maç bir yenilik yaparak sürekli diri kalmaya çalıştıklarını anlatırlar. Peki yokluktan yaratıcılığın çıkışı gibi olumsuzluklardan ya da kötü atmosferlerden bazen enteresan mükemmellikler çıkamaz mı? Sanırım çıkıyor.

Euro 2024’teki milli takımımız bunun en güzel örneklerinden biri. Takımın teknik direktörüne mobbing’çi dendi ki kendisi zaten futbolu hiç bilmiyordu. Bazı oyuncular bazı oyuncuların attığı gollere sevinmiyorlardı. Bazı oyuncular birbiriyle konuşmuyordu bile. Teknik direktör bazı direktiflere göre oyuncu seçiyor, bazı oyuncular çeşitli katakullilerle milli takıma alınmıyordu. Güya atmosfer çok kötüydü, takım berbat durumdaydı. Ama milli takımımız Avusturya karşısında aldığı 2-1’lik galibiyetle turnuvadaki dördüncü maçında üçüncü galibiyetini elde ederek adını son sekize yazdırdı. Bunu yaparken teknik adamının oluşturduğu ana planlardan da palyatif çözümlerden de ciddi destek aldı.

İki yerine üç olabilir miydi?

Peki Vincenzo Montella’nın dört maçlık serüveninde neler gördük? En büyük ve turnuva öncesinde beklenmedik durum ilk maçımız olan Gürcistan’a karşı ikinci yarıyla birlikte başlayan santrforsuz düzenin milli takımın ana planı haline gelmesi oldu. Eldeki santrfor grubunu düşününce bu çok da garip değildi. Montella belli ki Semih Kılıçsoy’u hiçbir şekilde ana planda düşünmedi. Turnuva tarihinde yaklaşık yarım yüzyıl sonra bir eleme maçına iki 19 yaş altı oyuncuyla çıkan bir Türkiye’yle aslında Montella’yı bu sayıyı üç yapmadığı için artık eleştirebilir miyiz, emin değilim. Cenk Tosun da muhtemelen İtalyan teknik adam için yaşı ve düşen atletizmiyle birlikte bir hamle oyuncusu. Bertuğ Yıldırım’ın da uluslararası tecrübesine güvenmemesi çok olası. Fakat Arda Güler’i en uçta ve merkezde gördüğümüz bu beklenmedik düzenin tek nedeni santrfor yokluğu değil.

Diğer nedenlerin ilki Barış Alper Yılmaz’ın Montella’nın beklediği santrforluk işlevini bulduğu fırsatlarda yerine getirememesi oldu. Sağ kenara her geçtiğinde oyuna farklılık getiren Barış Alper, hocanın elini bu yönden de bağlamış gibi duruyor. Ama başka sebepler de var. En büyük etkenlerden biri Arda Güler. Gürcistan maçı gösterdi ki bu milli takım Arda Güler’in yetenek setine muhtaç ve oyuncu da sahada her şeyini vermeye hazır. Fakat Montella, Hakan Çalhanoğlu’nun üçlü orta sahanın bir parçası olduğu denklemde Arda Güler’i 10 numara olarak kullanmak istemiyor. Bunu turnuva öncesinde Arda için en doğru pozisyonun sağ kenar olduğunu düşünmeleri üzerinden açıklayan İtalyan teknik adam, bu doğrultuda devam ediyor. Dolayısıyla Arda’nın Barış Alper yüzünden kenarda oynayamadığı formülde ona üçlü orta sahanın önündeki dördüncü merkez olmak dışında bir rol de kalmıyor gibi. Arkasında hem Hakan hem de tutuculuk yapan iki defansif oyuncu olunca rahatlayan ve savunma sorumluluğu da azalan yetenekli oyuncu, kendisini sahada daha rahat ifade ediyor. Bu da ortaya onun sahte dokuz gibi bir rolde olduğu santrforsuz düzeni beraberinde getiriyor.

Milli takım destekçilerinin santrforlu oyuna dair baskısı Montella’yı şu ana kadar etkilememiş gibi görünüyor. Zira eleştirinin en büyük olduğu Çekya maçı öncesinde aynı oyuna devam eden hoca, Avusturya’ya karşı da Arda’yı merkezde tutmaya ve santrfor kullanmamaya devam etti. Prensiplerinden taviz vermemesi güzel ama bu tercihlerin sahada getirdikleri, götürdüklerinden fazla olmasa Montella muhtemelen çok daha erken bir şekilde dokuz numara kullanmaya başlayabilirdi.

Teknik ekibin Avusturya maçındaki çözümü o maça üçlü savunmayla başlamak oldu. Maçtan sonra mikrofonlara konuşan Michael Gregoritsch de bizim maça üçlü savunmayla başlamamızı hiç beklemediklerini itiraf etti. Üçlü savunma tercihiyle hem Avusturya’nın ceza sahasına çoklu girişlerini hem ekstra stoperle onların muazzam baskı kalitesini engelleyen hem de beklerin kanat beklere dönüşü üzerinden serbestleşmesiyle oyun kurma becerisini gösteren Montella, gerçekten Ralf Rangnick’i mat etmiş olabilir. Evet Avusturya maçı dengeye getirecek çok önemli pozisyonlar buldu ama her şeyiyle yüklenen bir takıma karşı pozisyon vermeden maç bitirmek hele arada ciddi bir fizik kalite farkı varsa pek kolay değil. Özellikle ilk yarıdaki müspet gelişmeleri artırıp ikinci yarıdaki eksikleri gidermek milli takımın turnuva yolunu biraz daha uzatabilir.

Çeyrek finalde ne yaparız?

Peki Hollanda maçında bizi nasıl bir rakip bekliyor? Savunmada Ake, Van Dijk ve De Vrij’la, hücumda da Cody Gakpo, Xavi Simons ve Memphis Depay’la Avusturya’ya göre çok daha yetenekli bir rakiple oynayacağımız kesin. Ama tam bu iki hattın ortasında yani merkezde hem profilleri düşük hem de kompakt değiller. Bizim de odaklanmamız gereken bölge burası olacak gibi görünüyor. Mevcut sahte dokuzlu yapımız bize merkezde ekstra bir oyuncu yazıyor ve hem Arda’nın hem de Hakan’ın orada olduğu denklem bize yetenek ve nicelik olarak ciddi bir avantaj getiriyor. Hollanda, mağlup ettiğimiz diğer takımlara göre yakaladığı fırsatları değerlendirme noktasında çok daha keskin oyunculara sahip ve bu yüzden savunmada çok daha iyi durmamız gerekiyor. Üçlü savunma belki yine bize yardım edebilir. Zira sahaya dörtlü savunmayla çıkmasına rağmen sol bekteki stoper orijinli Ake’nin varlığı nedeniyle Dumfries’i hücuma iten ve beşli bir hücum hattı elde eden Hollanda’ya karşı bire bir eşleşmeleri yapabilmek için üç stoper ve iki kanat bekine ihtiyaç duyabiliriz. Bu bizi hücumda biraz geri götürüyor ve daha tahmin edilebilir bir takım haline getiriyor fakat savunmadaki dezavantajlarımız bu hamleyi gerektiriyor gibi.

Turnuvadaki olumsuzluklardan gerçekten olağanüstü bir başarı hikayesi yazan tüm teknik ekibe ve oyuncularımıza teşekkür ediyoruz. Çeyrek finalle birlikte artık görevlerini yerine getirmiş oldular ama daha fazlası neden olmasın ki? Hollanda yenilmeyecek bir takım değil ama Romanya maçında gösterdikleri üzere oldukça tehlikeli bir geçiş takımı. Yolumuz hâlâ açık, artık oyuncularımızın üzerinde hiçbir baskı yok. Şimdi sırada bir başka 6-1’in rövanşını almak olabilir. Ama elbette bu seviyede önemli olan rekabetçi olabilmek ve oyuncu grubumuz şu ana kadar bu yönden gerçekten kusursuz bir turnuva geçirdiler ve bunun devam etmesi en büyük dileğimiz.