Av. Yelda Koçak /Eşitlik için Kadın Platformu (EŞİK) Gönüllüsü
Geçen hafta Türkiye’ye gelen Minou Mirabal, 25 Kasım 1960’ta vahşice öldürülen annesi ve teyzelerine (Mirabal kardeşler) seslendiği, 2020’de kaleme aldığı bir mektupta şöyle diyordu: “O yağmurlu cumartesi günü sizi Salcedo mezarlığına gömdüğümüzden bu yana geçen bu altmış yılda, koparıldığınız dünya o kadar değişti ki, onu tanımak sizin için epeyce zor olurdu.” Hepimiz için de böyle değil mi, bugün özellikle kadın, çocuk ve LGBTİ+’lara yönelik şiddetin ulaştığı boyut karşısında hepimiz dehşete düşmüyor muyuz?
Yaklaşan kadın yüzyılının adımlarını duymamıza karşın birçok ülkede kadına yönelik şiddet hız kesmediği gibi neredeyse kadınlar; daha özgür ve eşit yaşamak istedikleri için “cinskırıma” varan boyutta ve vahşice öldürülüyorlar. Bu noktada hiç kuşkusuz İstanbul Sözleşmesi yol gösteriyor: “Eşitlik yoksa şiddet var, tahakküm var.”