Pınar Çelikel
Birkaç yıl önce Laz şivesiyle annesini taklit ettiği, günümüzün kadınlarını taşladığı videolarıyla Instagram’a bomba gibi düştü Yasemin Sakallıoğlu. İlk videosundan dört gün sonra ana haber bültenlerindeydi. Kısa süre sonra da Gülse Birsel’in Jet Sosyete’sinde. Yarattığı karakterlerden Zengo, pandeminin ilk günlerinde Şahan Gökbakar yönetmenliğinde sinemada kendini gösterdi, Netflix’te 11 gün bir numarada kaldı. Geçen yaz ilk Açıkhava gösterisi -ki Açıkhava’da gösteri yapan ilk kadın stand-up’çı oldu- Doğru Koca Nasıl Seçilir?’in biletleri üç saatte tükendi. Birkaç gün önce Viyana’da sahnedeydi. Aynı gösteri 25 Şubat’ta Bostancı Gösteri Merkezi’nde, 6 Mart’ta Uniq Sahnesi’nde ve 8 Mart’ta Bursa’da olacak. Bu arada Sakallıoğlu’nun ilk romanı da mart ayında yayınlanacak. Bunların hiçbiri tesadüf değil. Arkasında yıllardır oyunculuk için çırpınan, bankacıyken her şeyi bırakıp sahneye çıkan, konservatuar eğitimi alan, oldukça zeki, önce kendini anlamaya çalışan ve yolunu kendi yeteneğiyle açan bir kadın var. Ön yargılarınızı rafa kaldırıp okuyun lütfen.
Hikayenizi anlatırken, “Amacım ünlü olmaktı” diyorsunuz şaka ile karışık. Artık ünlüsünüz. Şimdi amacınız nedir?
Anladım ki bu işin en kolay kısmı ünlü olmakmış. En zor kısmı ünlü olduktan sonra sizi izlemeye gelen kitleyi sürekli şaşırtmak. Ben o zor kısımdayım. Bu noktadan sonra beni izleyenin beğenisini kazanmam daha da zor. Çünkü bir kere izledi. Şimdi ona ne vereceğim? Bu sorunun yanıtıyla meşgulüm sürekli.
Bu kolaj 33 yılda oluştu
Doğu Koca Nasıl Seçilir? İsmiyle tüm kadınların ilgisini çekiyor. Ama aslında sahnede ünlü olma hikayenizi anlatıyorsunuz...
Bu bir kolaj ve benim bu kolajı oluşturmam 33 senemi aldı. Aslında işin temelinde, “Doğru kocayı bulabilmek için kendi doğrumuza yakın olmak gerekiyor” var. İlla doğru koca seçmek için değil, doğru ilişkinin kurulabilmesi için de kişinin ne istediğini bilmesi lazım. Bu gösteri onu anlatıyor.
6 Mart’ta Uniq’teki bir altın günü gibi geçecek gösteri. Poğaçalar, kekler çaylar benden diyorsunuz… Neler planlıyorsunuz?
Sahnede gösteri yapmaya ilk başladığım dönemde seyirci sayım 30-40 oluyordu. “Allahım bana gösteriye gelen herkesle yemek yiyebilme şansını ver,” diye dua ederdim. Tabii şu anda binin üzerinde izleyici ile bu hayali gerçek kılmak için düğün salonu tutmam lazım. Peki nasıl olacak? Madem bu gösteri 17.00’de. O zaman 5 çayı yapalım dedim. Gelen çayını içsin, poğaçasını yesin sonra gülsün.
Komik kadınlar için bir ortak söylemdir “güzel değil ama komik”. Gerçekten videolarınızdaki gibi takıntılı mısınız kilonuza? Yoksa güzel bir komedi unsuru mu?
Yaşadığım hayat beni komik olmaya zorunlu kıldı. Teyzem, “Senin yerinde bir başkası olsa üç-beş tane antidepresanla yaşardı,” der. Ya hayatınızdaki kötü şeyleri bu şekilde tolere edeceksiniz ya da onlarla dalga geçmeyi öğreneceksiniz. Kiloma da tabii ki takığım o ayrı. Ben bir çıkmazdayım. Yemek yemeyi kestiğimde hayattan keyif almamaya başlıyorum. Ama kendimi çok beğeniyorum. Artık farkındayım ki bende sadece duygusal açlık yok genel bir açlık var. Seviyorum. Mesela ordövr tabağı hastasıyım.Benim için hayat devam ediyor tabağı onlar. Gece hayatım yoktur mesela. Bütün ünlü insanları eve yemeğe çağırırım. En starı bile benimle kısır yer poğaça yer.
Sloganınınız “Dış güzellik yasaklansın, ruh güzelliğine geçelim,” de kadınların bir yarasına dokunuyor. Bu isimle de bir Instagram hesabı var, başka neler olacak?
Mart ayında çıkacak ilk kitabımın ismi bu. Aslında bu başlıkta söz ettiğim sadece dış güzellik değil. Her şeyi güzelleştirmeye çalışmamız. Evi de güzelleştirmeye çalışıyoruz, mesleğimizi de daha iyi satmaya çalışıyoruz, karakterimizi de daha güzelmiş gibi göstermeye çalışıyoruz. Oysa içimizde kötü de var, iyi de var, ezik de var… İç güzelliğine geçelim istiyorum.
Biraz kitabı da anlatır mısınız? Instagram hesabı gibi kitap da hayat ile ilgili sözlerden mi oluşuyor?
Hayır. Ben insanların şaşıracağı bir kitap yazdım. Dış güzellik yasaklansın, ruh güzelliğine geçelim kısa bir roman. Yurt dışında novella dedikleri. Beni sızlatan, ağlatan bir hikayesi var. Baya zorlandım yazarken. Derler ya, “Bugün güldüklerimiz, dün ağladıklarımız,” diye. Bu kitap da öyle.
Annemle bir barışma bu
İlk film için Zengo’yu seçtiniz. Filmde yönetmen, size Recep İvedik’lerle ortamı hazırlayan Şahan Gökbakar tarzı hemen hissediliyordu. Ne dersiniz Recep İvedik’in kadın versiyonu mu Zengo?
Sadece Zengo ile değil hayatta hiçbir şeyin kadın versiyonu olmak istemiyorum. Yola çıkış sebebim erkeğin kadını olmak değil, sahnede tek başıma kadın olmak. Bu birini beğenip beğenmemekle ilgili değil. Kadını ezen bir ifade olduğunu düşünüyorum. Bu beni rahatsız ediyor.
Anne figürü oyununuzda çok baskın. Evet, gülüyoruz ama bu anne travması için insanlar yıllarca psikoloğa gidiyorlar. Annenizle bir hesaplaşma mı oyununuz?
İzleyen psikologların hepsi, “Bu sana Tanrı tarafından verilmiş bir hediye” diyorlar. Hepsi gerçek. Bir hesaplaşma değil de barışma diyebiliriz. Anlatırken artık kendi hikayem gibi anlatmıyorum. Çok çalıştım bu konuya. Kendi içimde her şeyi öyle affettim ki artık Yasemin diye bir kız çocuğu var ve ben onun hikayesini anlatıyorum. Bazen bir derdi büyütebilmek de bir lüks. Benim öyle bir vaktim olmadı. Öyle bir varolma savaşının içindeydim ki o savaşta dünü yenmeye çalışmaktan, dünü hatırlayamayacak hale geldim. Onu tamamlıyorum.
Videolar 3-5 dakikalar. Sahnede uzun süre kalkmak ise bir ritim istiyor. Nasıl hissediyorsunuz gösterilerde, sahnede?
Ben doğaçlama tiyatrodan geliyorum. Ama hala sahneye her çıkışımda çok fena oluyorum. Neden böyle olduğumla ilgili kendime kızıyorum da. Panik atağım var, o da bunu tetikliyor. Her gösteri öncesi perdenin arkasındaki o halimi videoya çekseniz derler ki, “Bu arkadaki kız sensen, öndeki kim?”
Bunu size tarif edemem, bir psikoloğa anlatmam lazım. Anlatan kişinin ben olmadığına inanıyorum sahnedeyken. Hayalle gerçeğin arasında bir şey oluyor gibi. Konservatuarda hocam, “Sosyal medyada üç dakika komik olabilirsin ama er meydanınında ne yapacaksın?” demişti. İşte şimdi tam oradayım.
“Belki bu kadar eksik bırakılmasaydım bu kadar tamamlanma ihtiyacı hissetmeyecektim”
Erkek çocuk çok değer görüyor. Ama bu ailelerde de hep kız çocuklar sivriliyor. Benim sınavım da bu. Belki bu kadar eksik bırakılmasaydım bu kadar tamamlanma ihtiyacı hissetmeyecektim.
28-30 arası konservatuar döneminde kendimi baştan oluşturdum. Hocalarımdan biri, “Hayatımda senin kadar kendine kötü davranan birini görmedim,” demişti bana. “Kendine neden hiç hata yapma payı vermiyorsun. Burası okul ve hata yaparak öğreneceksin.” Kusursuzluk önemli benim için.
Bana kimse düşman olamaz, ben kendime o kadar büyük düşmanlık ediyorum ki. Kimse bunun üzerine çıkamaz. Bana dünyanın en kırıcı cümlesini söyleyemezsiniz. Ben kendime onun daha beterini söylemişimdir.
İçimdeki hiçbir kadını inkar etmiyorum. İçimde o domestik kadın da var, kurumsal hayatta çalışan da, konservatuara gidip tiyatronun disiplin işi olduğunu gören de. Ama içimde cahil ama tatlı, hayata karşı hayreti bitmemiş bir kadın da var.
Psikoloğun bana koyduğu teşhis, travma sonrası stres bozukluğu. Üst üste çok iyi şeyler olduğu için bu, stres bozukluğuna neden olmuş bende. Çünkü bünye alışık değil. İnanamıyorum tüm bu yaşadıklarıma.