Afife Selen Selçuk
Depremin ardından mobil iletişimin çökmesine iki sebep gösteriliyor. Elektriğin kesilmesi ve baz istasyonlarının yıkılan binaların üzerine inşa edilmiş olması. ODTÜ Elektrik Elektronik Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ali Özgür Yılmaz bu konudaki sorularımızı yanıtladı.
Afet bölgesinde elektriğin kesilmesiyle mobil iletişim çöktü. Bu engellenebilir miydi?
Her baz istasyonunun jeneratörleri vardır. Ancak bu jeneratörler bir petrol kuyusuna bağlı değil, 3-4 saat sonra yakıtı bitince yenilemek gerekiyor. Şöyle düşünün, cep telefonlarının da şarjı bitecek. Onları da şarj etmek zorundayız. Aynı şey. Elektriğin olmadığı durumda kesintisiz mobil haberleşme sağlamanın henüz bir yolu yok. Güneş enerjisi sistemleriyle ilgili bir tartışma vardı. Kulelerin üzerine güneş panelleri konabilir ama bu büyüklükteki paneller henüz haberleşmenin ihtiyacı olan enerjiyi karşılayacak güçte değil.
“İstanbul’un Anadolu’ya göre avantajı deniz”
Mobil operatörlerin uygulayabileceği başka bir yöntem yok mu?
Baz istasyonunu ne kadar yükseğe koyarsanız o kadar iyi kapsama alanına sahip olur. Şehir içlerinde kule konamayan yerlerde binalara yerleştiriliyor. Dünyanın her yerinde bu böyle. Gündelik kullanımda yüksek bir kuleye olan ihtiyacı azaltmaya yönelik çözüm, baz istasyonlarının sayısını artırmaktır. Örneğin, 5G’de baz istasyonları birbirine daha yakın olur. Ancak, 5G gibi hız odaklı sistemler de afetle birlikte elektriğin kesilmesi durumunda jeneratör kapasitesi kadar yaşayabilir. Bu sebeple herhangi bir afet sonrası tek haberleşme seçeneğimiz mobil operatörler olmamalı. Afet anında bizim haberleşme açısından öncelikli ihtiyacımız, hızdan öte kapsama alanı. 2G’nin kapsama alanı diğerlerinden geniş mesela.
Olası İstanbul depreminde bizi ne kurtaracak?
Mevcut sistemle çözülebilecek bir durum değil. Alternatif teknolojilere yatırım sağlamak gerek. Jandarma, emniyet, sağlık bakanlığı gibi kurumların kendi sistemleri, kuleleri var. Bu kuleler mobil operatörlerinkinden daha yüksek ve frekansları daha düşük. Frekans düştükçe kapsama alanı artar ama aynı anda hizmet alan insan sayısı düşer. Kamunun amacı belirli görevleri yerine getirmek için kısıtlı sayıda insana hizmet sağlamak olduğundan birbirinden çok daha uzak baz istasyonlarıyla işi çözebiliyorlar. Kuleleriniz birbirinden uzak olduğunda felaketten etkilenen alandan da uzakta kalacağı için elektrik kesintisinden de etkilenmeyecektir. İstanbul’un Anadolu şehirlerine göre bir avantajı var: Deniz. Mobil baz istasyonlarının deniz üzeri versiyonları olabilir. Farklı senaryolar için farklı özelliklere sahip ürün üretilmesi önemli. Örneğin, bir tanesi rüzgarlı havada iyi çalışır, diğeri yağış durumunda daha az sorun yaşar. Bir diğeri ihtiyaç bölgesine daha hızlı ulaşır. Bu farklı özelliklere sahip araçlar bir arada kullanılırsa daha fazla senaryoya cevap vermiş oluruz.
“Proje üretiliyor ama yatırım alamıyor”
Baz istasyonu olarak drone, İHA gibi araçların kullanımı çözüm olur mu?
Drone değil ama İHA teknolojisi bir çözüm olabilir. Tübitak, bununla ilgili bir ihtiyaç olabileceğini düşünüp 2015 yılında bir çağrı açtı. Bu çağrıya Doruk projesiyle cevap verdik. Doruk, 10 metreden 40 metreye kadar değişen farklı boylarda balonları içeren bir aerostat ürün ailesi. Balona çok antenli bir radyo-link sistemi yerleştirip ihtiyaç bölgesine kamyonetle götürüyorsunuz. Elinizde 1000 metre yüksekliğinde bir kule oluyor. Kamyonette jeneratör de var, bu sebeple yerden sürekli enerji beslemesi yapmak da mümkün. Yükseldiği noktadan 10 kilometre ötedeki bir baz istasyonuna ya da ikinci bir balona bağlanarak çok geniş kapsama alanı sağlayabiliyor. Kesintisiz 1 hafta havada kalabiliyor. Üretici firma, sistemi tanıtmak için AFAD ile görüşmeye gitti, sadece deprem değil, diğer doğal afetlerde de haberleşmenin tekrar tesisi açısından faydalarını açıkladı ancak o dönem müspet bir sonuç alınamadı. Aslında bunun gibi çok proje üretiliyor ülkemizde fakat yatırım alamadığı için bu projeler hizmete girmiyor. Bunu sadece devlete bağlamak da doğru değil. Özel sektör, belli sektörler dışına yatırım yapmıyor.