Hakan Bulgurlu
Texas Üniversitesi Ekonomi ve Makine Mühendisliği’nden mezun oldu. Northwestern University, Kellogg School of Management ve Hong Kong University of Science and Technology’de MBA yaptı. Arçelik Global CEO’su Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferansı (COP26) kasım ayının ilk yarısında Glasgow’da düzenlendi. Zirveye katılmak için şehre vardığımda Clyde Nehri üzerindeki Squinty Köprüsü’ndeki protestocularla karşılaştım. ‘İnsanlık başarısızlığa uğruyor’ yazılı bir pankartla köprüden sarkan bu protestocuların 10 ve 12 yaşlarında iki çocuk olduğunu ise sonradan öğrendim. Bu iki genç, incecik bir ipin ucunda sallanarak yaşamlarını tehlikeye atarken, zirvenin katılımcılarına tek bir şey anlatmak istiyorlardı: İklim krizinin geldiği vahim noktayı.
COP26, uzun zamandır heyecan ve umutla beklenen bir zirveydi. Son dönemde iklim krizinin etkilerinin daha da hissedilir olmasıyla tüm sorunlarımıza çözüm getirecek bir zirve olması umuluyordu. Fakat, insanlık olarak bu gezegene yıllar boyunca verdiğimiz tüm zararın 10 gün içinde çözülebilmesini beklemenin pek de gerçekçi olduğunu söyleyemem.
Neler konuşuldu?
COP26’da küresel taahhütlerin sayısı arttı fakat kısa dönemli hedefler küresel ısınmayı 1,5 derecede tutabilmek için hala yeterli değil. Hindistan’ın açıkladığı 2070’te net sıfır emisyona ulaşma hedefi COP26’nın öne çıkan gelişmelerinden biriydi. 100’den fazla ülke metan emisyonlarını 2030’a kadar yüzde 30 azaltma taahhüdünde bulunurken; yaklaşık 40 ülke ekonomik kapasitesine göre 2030 veya 2040’a kadar kömür kullanımını sonlandırma kararı aldı. Ayrıca, dünyadaki ormanların yüzde 85’ini temsil eden yaklaşık 100’den fazla ülke lideri ise 2030’a kadar ormansızlaşmayı durduracağını açıkladı. Uluslararası Enerji Ajansı’na göre, zirvede verilen iddialı hedefler tutturulabilirse küresel sıcaklık artışı 1,8 derece ile sınırlandırılabilir. Açıklanan tüm bu taahhütlerin yanı sıra iklim krizi konusunda hedefler koyarak harekete geçmek için küresel bir uzlaşı olduğunu görmek umut verici. Örneğin ABD ve Çin’in iklim değişikliğiyle mücadelede iş birliği yapacaklarını açıklamaları cesaretlendiren bir gelişme. COP26 geleceğe dair umutlarımızı canlı tutsa da hayal kırıklığı yaşatan bazı anlara da ev sahipliği yaptı. Çin, metan anlaşmasının yeterince net olmadığını açıklayarak eleştirilerde bulundu. En büyük kömür üreticilerinden Avustralya, kömür kullanımını kısıtlayacak hiçbir anlaşmaya yanaşmadı. Ülkelerin sınırlar ötesi kömür yatırımlarını durdurmalarına yönelik bir diğer anlaşma ise halihazırda bekleyen projeleri dışarda tutacak şekilde hazırlandı. Kısacası, kömürden enerji üretimine ilişkin alınan kararlar beklentileri karşılayamadı. Benzer şekilde, COP26 sonrası hazırlanan Glasgow İklim Paktı’nda kömür için yeterince güçlü bir ifade kullanılmadı. Kömür kullanımına ‘son vermek’ ifadesi ‘kullanımı azaltmak’ olarak değiştirildi. COP26’da çözülmeyi bekleyen bir diğer konu ise finansmandı. Özellikle az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler için. Paris Anlaşması’nda bu ülkelere yıllık 100 milyar dolar finansman desteği verilmesi kararlaştırılsa da geçen zaman diliminde bu hedefe ulaşılamadı. Japonya gibi ülkelerin güncel taahhütleri sayesinde, iklim adaptasyonu için sağlanacak finansman desteğinin COP26’da iki katına çıkarılması kararı alındı. Uzmanlar ise önümüzdeki 5 sene içinde bu desteğin 500 milyar dolara çıkabileceğini öngörüyor. Fakat, bu desteğin nasıl uygulanacağı konusunda belirsizlikler hala devam ediyor. Gelişmiş ülkelerin tüm çağrılara rağmen hala bu konuda harekete geçmediğini görmek hayal kırıklığı yarattı.
Karbon kararları iyi haber
Zirvede öne çıkan başlıklardan biri de net sıfır emisyona ulaşma konusunda iş dünyasının artan gayretleriydi. Dünyanın en büyük yönetim danışmanlığı şirketi McKinsey’ye göre ‘net sıfır’, COP26 sonrası iş dünyasında tüm süreçleri belirleyecek bir kavram oldu. İş dünyası artık ‘net sıfır emisyon’ hedeflerinin göz ardı edilemeyeceğini kabul etmeli. Özel sektörün bu konuda öncü olması ve sektör dinamiklerini dönüştürürken emisyonlarını azaltması gerekiyor. COP26’da bu bilincin güçlendiğini görmek beni umutlandırdı. Söz konusu iklim krizi olduğunda sadece hızlı hareket edenler ayakta kalabilecek ve var olmaya devam edebilecek. Emisyonları azaltmak için önümüzde birçok yöntem var: Bunlardan biri küresel olarak enerji verimliliğini arttırmak. Evlerimizde yer alan dört ürün grubu (buzdolapları, klimalar, motor ve aydınlatma ürünleri) global enerji tüketiminin yaklaşık yüzde 40’ını oluşturuyor. Bu dört ürün grubunda en verimli sınıfa geçiş yapılabilmesi yaklaşık 3 bin kömür santralinin oluşturduğu yıllık emisyonu ortadan kaldırmak anlamına geliyor. Regülasyonların bu adımları desteklemesi gerekiyor. Paris Anlaşması’nın netleştiremediği konulardan biri de global karbon piyasasının oluşturulmasını öngören 6’ncı maddeydi. Emisyonları azaltmak için küresel bir karbon piyasasının oluşturulması, dolayısıyla karbon ticaretinin kurallarının net bir şekilde belirlenmesi gerekiyordu. Zirvede 6’ncı maddenin açık kalan tarafları üzerinde uzlaşı sağlanarak bir çerçeve oluşturuldu. Merkezi ve ikili sistemlerin yer aldığı iki taraflı yapı ile karbon piyasasının önünün açılması hedefleniyor. Burada tek sorun ise Kyoto Protokolü kapsamında kazanılan ama bugünün standartlarını karşılamayan krediler oldu. Karbon konusunda daha net kuralların belirlenmesi özellikle iyi bir haber. Bu sayede ülkeler ve şirketler şeffaf bir sistemin bir parçası olabilir, temiz inovasyonlara yatırım çekilebilir ve emisyon salınımının etkili şekilde azaltılması teşvik edilebilir. Zirve sonrası Avrupa’da karbon piyasasında fiyatlar ton başına 80 euroya kadar yükseldi, 2021 yılındaki fiyat artışı neredeyse üç katını buldu. Kapsayıcı ve net hatlara sahip, küresel bir karbon piyasası hem toplumları hem de iş dünyasını büyük ölçüde değiştirebilecek potansiyele sahip. COP26 finans sektörünün de kaçınılmaz bir dönüşümden geçeceğini ve bu dönüşümün iklim odaklı olması gerektiğini bir kez daha gösterdi. Paris Anlaşması’ndan bu yana, finans sektörü 4 trilyon dolar değerinde fosil yakıt finansmanı sağlayarak 17 milyar dolar kazanç sağladı. Bir araştırmaya göre, 11 trilyon dolar değerinde olan, dünyanın fosil yakıt varlıklarının neredeyse yarısı 2036 yılına kadar değer kaybedecek. Neyse ki madalyonun diğer yüzünde emisyonları azaltma konusunda karar kılan, 45’ten fazla ülkede faaliyet gösteren yaklaşık 450 finans kurumu var. İklim dostu adımlar atmak için finansman arayışında olan birçok firma mevcut; bankalar sadece bu şirketleri önceliklendirerek kar elde edebilirler. Değişimin bir gecede olmasını beklemek mantıklı değil. Fakat, doğru bir kurgu ve sağlıklı bir plan ile fosil yakıtlardan vazgeçerek daha yeşil bir gelecek inşa edebiliriz. Tamamen elektrikli uçaklardan bataryayla çalışan teknolojilere, COP26 geleceğin teknolojilerinin ve fikirlerinin de paylaşıldığı bir platform oldu. Karşıt görüşler oldukça kuvvetli olsa da nükleer artık düşük karbonlu bir enerji kaynağı olarak görülüyor. Piller ve hidrojen gibi diğer düşük karbonlu seçenekler de zirvenin önemli odaklarından biriydi. Bu örnekler temiz enerjinin geleceğe damga vuracağının işaretiydi. Sonuç olarak, insan odaklı birçok konuda olduğu gibi COP26’yı da keskin hatlarla tanımlamak zor; bu nedenle, zirveyi büyük bir zafer veya hayal kırıklığı olarak etiketlemek zorunda değiliz. İklim krizi konusunda artık global boyutta bir farkındalık ve dönüşüm isteği var, bunu görebiliyoruz. İklim zirveleri ise bu niyeti aksiyona dönüştürmek için destekleyici birer platform oluyor. Diğer yandan gelen iyi haberler, üzerimize düşen sorumluluğu yerine getirdiğimiz anlamı taşımıyor. Momentumu korumak zorundayız. Dünya liderlerinin iki haftayı iklim politikalarını konuşarak geçirmesi iklim krizini yavaşlatmadı veya etkisini hafifletmedi. Umut, eşsiz bir motivasyon kaynağı ama artık gerçekten harekete geçme zamanı. Zirvenin sonlarına doğru Meksika delegasyonu, müzakerelerin hedeflenen zamanlamada bitirilebilmesi karşılığında, Birleşik Krallık’ın baş iklim delegesine bir şişe tekila önerdi; Ruslar ise hediye olarak votka vaat ettiler. Benzer bir şekilde, eğer vaatlerimizi yerine getirebilirsek, dünya, bize bugün yeterince kıymetini anlayamadığımız bir hediye ile karşılık vermeye hazır: Yaşam…