TBWA, Ipsos ve Oksijen iş birliğiyle bu yıl ikincisi düzenlenen Culture NEXT 2023 Kültürel Değişim Konferansı, 7 Aralık Perşembe günü Uniq İstanbul’da gerçekleşti. Sunuculuğunu Oksijen yazarlarından M. Serdar Kuzuloğlu’nun üstlendiği konferansta 2024 yılını şekillendirecek 5 kültürel değişim alanı tartışıldı.
Temalar sırasıyla iş ve yaşam sınırları, toprağa dönüş, azla çoklamak, sıfır molası ve aktif yaş alma oldu. Temaları ilk olarak TBWA İstanbul CSO’su Toygun Yılmazer ve Ipsos CCO’su Yasemin Özen Gürelli verilerle tanıttı. Ardından moderatörler ve katılımcılar eşliğinde oturumlar gerçekleşti. Önümüzdeki yılın genel trendlerine ve uzun vadede yıl boyunca hangi kavramların önemli olacağına göz atılan konferansın açılış konuşmasını ise TBWA İstanbul CEO’su Burcu Özdemir ve Enerjisa Enerji CEO’su Murat Pınar yaptı.
Özellikle verimlilik konusuna değindik
Geçen yılki konferansta cinsiyet kurallarının reddi, döngüsel ekonomi, hayalet modu, zihin bakımı, akışkan gerçeklik trendlerinden bahsettiklerini, bu sene Ipsos ile Türkiye’de etkili olacak en anlamlı 5 trendi belirlediklerini söyleyen Burcu Özdemir sözü Murat Pınar’a bıraktı.
Pınar, “Verimlilik konusuna özellikle değindik. Daha iyi bir gelecek için Türkiye verim haritasını çalıştık. Aslında biz sadece Türkiye’de kaynak verimliliği alıyoruz. Ya insan kaynaklarından ya girdi maliyetinden feragat ediyoruz. Oysa ki, toplam büyümeden bahsediyorsak ancak çarpanlarla büyürüz. Toplumun sadece bir tarafını geliştirerek diğer tarafını yerde bırakırsanız, gelişmek mümkün değil. Anadolu’yu kurtarırken savaşan kadınlara bakın, bedelini beraber öderken neden getirilerini beraber alamıyoruz? Ben 14 yaşındaki kızımın yarın bugünkü kadınların sorunlarını yaşamasını istemiyorum” diye konuştu.
İş ve yaşam dengesini pandemi bozdu
Açılış konuşmasının ardından, konferansın ilk başlığı 'iş ve yaşam sınırları'nın tanıtımını TBWA İstanbul CSO’su Toygun Yılmazer ve Ipsos CCO’su Yasemin Özen Gürelli yaptı.
Yılmazer, 2024'le ilgili 44 kültürel trendin yer aldığı TBWA raporuna atıf yaparak, "Ipsos’la bir araya gelerek farklı yaş grupları için 44 değişim alanından hangileri faydalı baktık. Görüyoruz ki, iş ve yaşam dengesi 1980’lerden sonra kadının iş hayatına katılmasıyla daha çok devreye giriyor. Pandemiyle beraber, uzaktan çalışmayla bu denge bozuldu. Her yerde her zaman çalışmaya açık hale geldik, dengeleri bozan bir kırılma noktası yaşadık. Artık insanların iş ve yaşam arasında sınırları çizebilme gayretini görüyoruz" dedi.
Çalışma saatlerinin toplamdaki payının dünya ortalaması yüzde 10'ken Türkiye'de bu oranın yüzde 25 olduğunu vurgulayan Gürelli ise şunları söyledi: "Özellikle Covid’den sonra, insanların kendine zaman ayırma ihtiyacı doğdu. Dünya en çok bu zamanı ayıran ülke yüzde 16.5 ile İtalya, Türkiye’de ise oran yüzde 14.5. Öte yandan Ipsos’ta yaptığımız araştırmalar gençlerin yapmak istedikleri işte anlam arayışında olduklarını gösteriyor. İş seçimi yapılırken ise yüzde 63 maaş ve yan paketler önemli, fakat 2.sıraya artık esnek çalışma fırsatları gelmiş durumda. Z kuşağının ise hayatta beklentileri daha çok özgürlük. Yüzde 60’ının en büyük hayali kendi işini kurmak, yani girişimci olmak."
Çalışan mutsuzluğunun artmasıyla gündeme gelen kavramlara dikkati çeken Yılmazer şöyle devam etti: "Mesela 4 iş günü çalışmanın daha mı verimli olacağı tartışmaları veya iki iş arasında verilen molalar gibi. Eskiden bir iki yıl ara verince özgeçmişte bu durum hoş karşılanmazdı. Şimdi LinkedIn’de bile bir kariyer molası koyabiliyoruz. Bu kültürel değişimi gösteren bir uygulama. Öte yandan yeni jenerasyon için az çalışmak değerli hale geldi. Günümüzde toplumun yüzde 83’ü iş ve özel hayatında sınır ayırmak istiyor. Özetle, bizim jenerasyonda çalışmak için yaşam kavramı ön plandaydı. Bugün yaşamın gerekliliğini gidermek için çalışmak istiyorlar. Kendilerini gençler işleriyle tanımlamıyorlar. Önemli bir kültürel geçiş var, eşik atlanıyor."
Hayatımıza esnek çalışma girdi
Yılmazer ve Gürelli’nin açıklamalarının ardından iş ve yaşam sınırları oturumu, Oksijen yazarı, stratejist Güzem Yılmaz Ertem moderatörlüğünde, Akfen Holding Yönetim Kurulu Başkanı Hamdi Akın ve Akfen Holding Yönetim Kurulu Üyesi Pelin Akın Gökalp katılımıyla gerçekleşti.
Hamdi Akın, iş ve yaşam konusunda değişen dengelerle ilgili soruya, “Pandemiyle beraber her şey ve iş yaşam dengesi değişti. 30 yıldır tartışılan esnek çalışma konusu sonunda pandemiyle şirkete girmiş oldu. Bence çalışanlar 8 saatte 1 saat işe odaklanıyorlar. Patronlar evden çalışmayı destekleyecek çünkü maliyetler azalıyor. Ama çalışan işini kaybetme endişesi duyacak. Şunu anlayalım, esnek çalışma mesai saatlerini aza indirmek değil, iş olunca yap işin olmayınca yapma demek. Biz de yüzde 50 mertebesinde şirkette uyguluyoruz” yanıtını verdi.
Pelin Akın Gökalp de “Eski jenerasyon şirkette kalmayı tercih ediyor. Çünkü sosyalleşme alanları şirket olmuş hep. Mesela Zoom’da hiç sohbet imkanı olmuyor. İkincisi görüp talimat vermek istiyorlar. Biz seçme şansını çalışanlara bıraktık. Önemli olan yöneticinin proje olduğu zaman çalışana istediği saatte ulaşıyor olması ki artık 24 saat ulaşılabilir olduk" dedi.
Gıda israfında dünyada üçüncüyüz
Konferansın ikinci teması 'toprağa dönüş'ü tanıtmak için yine sahnede Toygun Yılmazer ve Yasemin Özen Gürelli yer aldı.
Toprağa dönüşün Türkiye'de yeni tartışılan bir konu olduğunu belirten Gürelli, "Ipsos araştırmasında gıda tedarikinde endişeliyim diyen oran bizde yüzde 33 iken dünyada yüzde 12. Toplumumuzun yüzde 70’i tutum olarak gıda israf etmiyor. Fakat gıda israfında dünyada 3. sıradayız" ifadesini kullandı.
Toprağa dönüşe ilgilinin pandemiyle birlikte arttığını dile getiren Yılmazer ise, "Artık köydeki günlüklerini anlatan videolar izleniyor. ABD’de toprağı tanıma okulları var. Geçmişte şehir cazibe vardı artık tam tersi göçe gidiş var. Bir yandan, artık insanlar şehirde kendilerine tarım alanı oluşturuyorlar. Bunun bir örneğini de İlker Ayrık’tan dinleyeceğiz" diye konuştu.
Hayatı kontrol etmeye çalışıyoruz
Yılmazer sözü oturumun moderatörü Gülay Afşar’a ve konuğu Rita Çiftliği'nin kurucusu, oyuncu İlker Ayrık’a bıraktı. Afşar'ın Rita Çiftliği’nin hikayesini sorduğu Ayrık şunları söyledi: "Şehri ilk trafikle tanımlıyoruz. Şikayet etsek de bir süre sonra parçası oluyoruz. Karımla Kadıköy’de bir restoran açmıştık. Şeflerle oradaki tedarik zincirini tartışırken, aklıma kendi bahçemizin olması fikri geldi. Pandemiden 8 ay önceydi, kimseye sormadan hadi girelim dedik."
Ayrık, avantaj ve dezavantajları ise şöyle sıraladı: "Biz aile çiftliği istedik. Ekonomik döngü yok, rant yok, ziraat işçisi bulmak çok zordu. Bahçede ilk ekimi Youtube’ da video izleyerek yaptım. Teknik olarak bahçedeki ürünleri dinlemek, tabiat örtüsünü ve bulunduğun mekan ilişkisini dinlemek önemli. Hayatımızı idame ettirecek iş modeli yapmıyoruz. Biz temiz tarım yapıyoruz. Temiz tohumlu zehirsiz tarım. Her pazar 4-10 yaş arası çocuklar çiftlikte vakit geçiriyor. Bunu göstermek bile önemli. Öte yandan, şehirde tüm hayatı kontrol etmeye çalışıyoruz. Fakat ben domatese ne zama kızaracağının planın yapmadığı için hayranım."
Satın almak kadar kiralamak da artıyor
Konferansın üçüncü teması 'azla çoklamak' başlığını tanıtmak üzere yine Toygun Yılmazer ve Yasemin Özen Güreli temayı açıklayıp verileri paylaştı.
Yılmazer, "Eskiden ürün kişiselleştirme lafları vardı fakat artık ürün ömrü uzatma lafları ön planda. Telefonlar için kullanım süresini uzatan güncellemeler yapılıyor. 1 litre sütten 1.5 kg peynir yapmak gibi popüler videolar var. Satın almak kadar günümüzde kiralamak da artıyor. Bunu spor ekipmanı, küçük ev aleti, lüks moda gibi farklı alanlarda görüyoruz" dedi.
Gürelli ise, "Önümüzdeki dönem tüketimi daha çok takip edeceğiz. Türkiye’de en fazla cep telefonu satın almayı erteliyoruz. Sonrasında mobilya, televizyon, beyaz eşya geliyor. Giyimi yüzde 55 azaltıyoruz. Dünyayla kıyaslarsak, Türkiye’de daha az satın alıyorum diyenler yüzde 33, bu oran dünyada yüzde 30" bilgisini paylaştı
Bizde sürekli zenginleşme fikri var
Ardından, Oksijen Sürdürülebilirlik Yayın Danışmanı Dilek Bil moderatörlüğünde, ekonomist ve yazar Emre Alkin’in katılımıyla oturum başladı. Alkin, geleneksel tüketimden kullanım odaklı bir tarafa doğru yaşadığımız değişimle ilgili soruya, "İnsanlar enerji verimliliğinin iyi bir şey olduğunu biliyor ama yapmıyor. İşletmeler için de karmaşık bir durum bu yolculuk. Bir ülkede vatandaşlar zaruri ihtiyaçlarını güçlükle karşılıyorlarsa orda adalet arayışı olmuyor. Azla çoklamadan sürekli zenginleşme fikri var. Bu sebeple en son akla gelen çevre için faydalı bir şeyler yapmak” yanıtını verdi.
Yeni ihtiyaç sadece durmak
Konferansın dördüncü teması 'sıfır mola' için Yılmazer ve Gürelli, söz konusu kavramla ilgili verileri paylaştı. Geçen yıl dünyada stresin günlük hayatını etkilediğini söyleyenlerin oranı 62'yken Türkiye'de bu oranın yüzde 78 olduğuna dikkati çeken Gürelli, şunları söyledi: "Toplumun yüzde 83’ü mental sağlığı için artık bir aksiyon alması gerektiğini düşünüyor. Artık yeni ihtiyacımız sadece durmak. Öyle ki, toplumumuzda "Keşke hayatımın temposunu yavaşlatabilsem” diyenlerin oranı yüzde 73. Bir taraftan teknolojiyle de başa çıkamıyoruz. Ekran süremiz günde 8 saatle dünya ortlamasının üzerinde. Ortalama uyanık zamanımızın yüzde 44’ünü ekrana bakarak geçiriyoruz."
Yılmazer ise, "İnsanlar mola verdiğinde bile duramıyor, çok fazla uyarıcıya maruz kalıyoruz diyenlerin oranı yüzde 80. Artık bu noktada hiçbir şey yapmadığımız molalara ihtiyacımız var" dedi.
Beyin için sıfır mola yok
Yılmazer sözü oturumun moderatörü gazeteci-yazar, aynı zamanda Oksijen yazarı Elif Ergu’ ve konuğu beyin cerrahisi profesörü Prof. Dr. Türker Kılıç’a bıraktı. Prof. Dr. Kılıç, “Beynin sıfır molası var mı?" sorusuna şu yanıtı verdi: “Beyin içinde yok zihin için de. Beynimiz enformasyon işlemek için var olan bir sistem. Amacı biyolojik enformasyon kodlamasını bir zihin modeli olarak ortaya koymak. Yüz milyar nörondan oluşan bu yapı düşünüyor. Esas derdi bir akış yakalamak. Biz, herhangi bir bilinmezin parçalarını incelemektense, bütünün parçalarının birbirleriyle bağlantısallık ağını ortaya koyduk. Her zihin içinde bulunduğu yaşam alanının varlığı olarak yaşamını sürdürüyor. Bu sebeple sıfır molası mümkün değil. Zihni içinde bulunduğu yaşam alanından izole edemeyiz. Mesele sıfır mola değil, anlamlandırma. Zihnimizin merkezindeki insan anlayışını yaşamın merkezinde olmaktan çıkarıp, yaşamı bizim merkezimize alabilmek."
2040 kritik bir tarih
Kılıç’ın konuşmasının ardından konferansın son teması 'aktif yaş alma' için oturumdan önce güncel veriler paylaşıldı. Türkiye'de bugün nüfusun yaş ortalamasının 31 olduğunu belirten Yasemin Özen Gürelli, "2050’ye baktığımızda ortalama yaş 41’e çıkıyor. Bizim için kritik tarih 2040. Bunu not edelim, ciddi bir kırılma göreceğiz. 65 yaş oranı genç nüfusu geride bırakacak" dedi.
Sağlıklı yaşamanın artık makro bi trende dönüştüğü dile getiren Toygun Yılmazer ise, "Mark Hyman gibi doktorları süperstar kadar tanır hale geldik. Uzun yaşam odak noktamız oldu. İleri yaşa odak artınca, onlara hitap eden konular da artıyor. Örneğin, Çin’de ileri yaşların sosyal medyası söz konusu ya da artık dünyada moda markaları da birçok kampanyada ileri yaşta isimler kullanıyorlar. Özetle artık yaşlılıkta hayattan çekilmek değil, aktif rol almak daha ön planda" diye konuştu.
Ben daha olmadım
Yaş alma temasının konuşulduğu günün son oturumu, gazeteci-yazar Zeynep Miraç moderatörlüğünde, sanatçı Haldun Dormen'in katılımıyla gerçekleştirildi. Miraç'ın uzun yaşamının sırlarını sorduğu Dormen şunları söyledi: “Hiçbir zaman durmayın. Emekli olmayın. Benim ajandam hep dolu. Kendimi zinde tutmak için çalışıyorum. Öte yandan, hayatı olduğu gibi kabul ediyorum. Mutluyum. Hayat çok güzel bir şey. Kötü olayların kapasını kapar, hep devam ederim. Çünkü yaşamın anlamını bulmak, her anın keyfine varmak lazım. Sürekli gelişmek… Mesela oldum mu, ben daha olmadım.”