Tolga Şardan
Ergenekon soruşturmaları tam gaz ilerliyordu. Birbiri ardına “dalga operasyonları” yapılıyor, pek çok emekli ve muvazzaf asker ve sivil kamu görevlisinin yanı sıra, akademisyenler, gazeteciler, iş insanlarının savcılık talimatıyla gözaltına alındığı ve tutuklandığı günlerdi. Kapısının çalınmasını bekleyenler her geçen gün artıyordu.
3 Temmuz 2011 sabahında beklenmeyen bir gelişme yaşandı. Televizyonlarının başına geçenler, Aziz Yıldırım başta olmak üzere Fenerbahçeli, Beşiktaşlı, Trabzonsporlu ve Sivassporlu bazı yöneticiler için özel yetkili İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı vekilliğince gözaltı talimatı verildiğine tanık oldu.
Dönemin ünlü savcısı
Dosyanın başındaki isim, dönemin Başbakanı Erdoğan’ın bizzat Başbakanlık envanterine kayıtlı Mercedes makam aracını tahsis ettiği Cumhuriyet Savcısı Zekeriya Öz’dü. Öz hem Ergenekon hem de futbolda şike soruşturmasının başındaydı.
Operasyonun ilk ayağında Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım, Sivasspor Başkanı Mecnun Odyakmaz, Giresunspor Başkanı Ömer Ülkü, Eskişehirspor Teknik Direktörü Bülent Uygun, teknik direktör Levent Eriş ile futbolcular Emenike, Sezer Öztürk, Mehmet Yıldız’ın da aralarında bulunduğu 50 şüpheli gözaltına alındı.
Türkiye şoktaydı. En az Ergenekon soruşturması kadar dikkat çeken soruşturma, savcı Öz tarafından meslektaşı Mehmet Berk’e devredildi. Berk savcılığa teslim olan Yıldırım’ı tam dokuz saat sorguladı. Yıldırım, 10 Temmuz günü Metris Cezaevi’ne gönderildi.
Ergenekonvari dalga operasyonlar başlamıştı. İkinci dalgada futbolcular İbrahim Akın ile İskender Alın, Beşiktaş Asbaşkanı Serdal Adalı ile Beşiktaş Teknik Direktörü Tayfur Havutçu gözaltına alındı. Adalı ve Havutçu tutuklandı.
Aynı aşamada Trabzonspor Başkanı Sadri Şener ile TFF eski Başkanı Mahmut Özgener, Beşiktaş’taki İstanbul Adliyesi’ndeydiler. Özgener serbest kaldı. Şener ise yurt dışına çıkış yasağı konularak serbest bırakıldı.
Şampiyonluğa tescil
Dosya bu şekilde kalmadı elbette. İlerleyen günlerde, şikeli olduğu iddia edilen sezonun şampiyonluğu TFF’ce Fenerbahçe adına tescil edildi. Ayrıca Beşiktaş Başkanı Yıldırım Demirören ile Galatasaray Başkanı Adnan Polat savcılığa ifade verdi. TFF Başkanvekili Göksel Gümüşdağ, şüpheli olarak gözaltına alındı. Türkiye’yi izlemeye alan UEFA müfettişlerini gönderdi. Fenerbahçe Avrupa’dan men edildi. TFF Etik Kurulu, raporunda “Şike ve teşvik yok, teşebbüs var” görüşüne yer verdi. TFF Başkanı Mehmet Ali Aydınlar yönetimi istifa etti.
Savcı Berk’in Aralık 2011’de hazırladığı iddianamede Aziz Yıldırım ve Olgun Peker’in, ‘’örgüt liderliği ve şike’’ suçlarından 150 yıla kadar hapisle yargılanmaları istendi.
‘Memleket elden gidiyor’
Şubat 2012’de başlayan yargılama sırasında Aziz Yıldırım’ın “Ne şikesi? Memleket elden gidiyor” sözleri dikkat çekti. Yıllar sonra bu sözlerin karşılığı ortaya çıktı kuşkusuz. Mayıs 2012’deki kongrede aday olan Yıldırım cezaevinde olmasına karşın yaklaşık 6 bin üyenin oyunu alarak yeniden başkan seçildi.
İstanbul 16. Ağır Ceza Mahkemesi, Yıldırım’a ‘şike ve teşvik primi suçlarını işlemek suretiyle suç örgütü kurup yönettiği’ gerekçesiyle toplamda 6 yıl 3 ay hapis cezası verdi. Yıldırım tahliye edildi.
Kasım 2012’de İstanbul 16. Ağır Ceza Mahkemesi, dosyayı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderdi. Davanın temyiz süreci başlatıldı.
Adli süreçle birlikte sportif gelişmeler yaşandı. Bu dönemde UEFA, Fenerbahçe’yi 2+1 yıl (daha sonra 2 yıla indirildi) , Beşiktaş’ı ise 1 yıl Avrupa’dan men etti. Spor Tahkim Mahkemesi (CAS) önce cezaların yürütmesini durdurdu. Ancak sonrasında cezaları onadı.
Kırılma noktası
Bu arada ülke siyasetinde kırılma noktası yaşandı. AKP iktidarı, 2002’den beri beraber yürüdüğü Gülen cemaati ile yollarını ayırdı. 17-25 Aralık 2013’teki gelişmeler sonrasında iktidar, cemaatin siyaset ve bürokrasiden tasfiye edilmesini sağlayan hamleler yaptı.
Bu tablo söz konusu davada da yeni gelişmelerin önünü açtı.
Yargıtay 5. Ceza Dairesi tarafından hükümleri bozulan sanıkların, yeniden yargılamada özel yetkili mahkemelerde değil, ağır cezada yargılanacakları açıklandı.
Sonraları silahlı şiddet eylemleri nedeniyle FETÖ olarak kodlanacak olan Gülen cemaatinin yine de yargı ve bürokraside etkisine devam ettiği günlerde Haziran 2014’te Yıldırım, 6526 sayılı Terörle Mücadele Kanunu’nda yapılan değişiklik ve “kumpas” iddialarını gerekçe gösterip yeniden yargılanma ve infaz erteleme talebinde bulundu.
Ocak 2015’te yeniden yargılama başladı. Ekim 2015’te sanık Yıldırım’ın tüm suçlardan beraatine karar verildi. DVD ve dinleme tapeleri yok hükmünde sayıldı, imhasına kararı verildi. Şike ve örgüt suçlarından tüm sanıklar beraat etti.
Savcı ve hakimlere ihraç
Süreç devam ederken 15 Temmuz 2016’daki darbe girişiminin başarısız olması sonrasında şike dosyasına bakan savcı ve yargıçların bir bölümü FETÖ’cü oldukları gerekçesiyle meslekten ihraç edildiler. Zekeriya Öz ve Mehmet Berk haklarındaki adli soruşturmayla yakalanmamak için yurt dışına kaçtılar.
Dosya bir kez daha Yargıtay’a gitti. Bu süreç 2021 Aralık’a kadar devam etti. Yargıtay 5. Ceza Dairesi, yargılamanın başlamasından tam 10 yıl sonra sanıkların suçsuz olduklarına hükmeden yerel mahkeme kararını onadı. Böylece başta Yıldırım, davada adı geçenler aklanmış oldu. Bu aşamadan sonra ise Yıldırım geçen hafta karşı dava açtı.
Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 141. maddesinde düzenlenen “Haksız tutukluluk yaşayan kişiler maddi ve manevi her türlü zararlarını, devletten isteyebilirler” hükmü gerekçe gösterilen başvuruda Yıldırım, 777 milyon 741 bin liralık maddi ve manevi tazminat talebinde bulundu.
Gelelim “Yıldırım bu parayı alabilir mi?” sorusunun yanıtına. Bu konuyu uzman hukukçulara sordum. Yıldırım’ın maddi ve manevi olarak talep ettiği miktarın büyüklüğüne dikkat çeken hukukçular, genel olarak şu görüşü aktarıyorlar:
‘Miktarlar çok cüzi’
“Burada şöyle bir sorun var. Yargıtay’ın haksız tutukluluk kriterleri kapsamında uyguladığı bir bedel var. Çok cüzi bir miktar çıkıyor. Aziz Yıldırım mutlaka bir manevi tazminat alır ancak talep ettiği miktarda olmaz. Balyoz, Ergenekon ve kumpas davalarında yürütülen benzer süreçlerde devletin yüklü tazminat ödememesi için farklı kararlar veriliyor. Oysa bu tazminatların FETÖ’cü muhataplarına rücu edilmesi ve onlardan tazmin edilmesi talep edilmesine karşın, uygun görülen bedel çok çok az.”
Bir hukukçunun verdiği örnek tazminat bedeli için ilginç bir örnek oluşturuyor:
“70 klasörlük bir yargılamada, sanık tarafı üç avukat ve bir de kendisine için toplam dört suret fotokopi çektiriyor. Devletin ödediği tazminat miktarı, fotokopi masrafını karşılamıyor. Kaldı ki maddi tazminat çoğunlukla verilmiyor zaten. En basitinden cezaevindeki masrafların karşılanması lazımken maalesef tazminat ödemesi yapılmıyor.”
Yıldırım’ın talep ettiği tazminat miktarı büyük rakam. Eskinin değeriyle 777 trilyon!
Bakalım devlet bu konuda neye hükmedecek?