24 Nisan 2024, Çarşamba Gazete Oksijen
Haber Giriş: 06.08.2021 04:30 | Son Güncelleme: 16.02.2022 15:16

Gılgamış’ın macera dolu 4 bin 300 senesi

Kaçırılarak ABD’ye götürülen Gılgamış Destanı’nın ‘rüya tableti’ Irak’a iade ediliyor. Gözler üç din için de önemi büyük eserde. Diğer yandan destanın Hititler’den kalan 3500 yıllık kopyaları İstanbul Arkeoloji ve Ankara Anadolu Medeniyetleri müzelerinin depolarında. Eserler yakında sergilenecek
Gılgamış’ın macera dolu 4 bin 300 senesi
Geçen hafta ABD mahkemeleri Oklahoma’daki İncil Müzesi’nde sergilenen 4 bin 300 yıllık Gılgamış rüya tabletini asıl evi Irak’a iade etme kararı aldı. Karar hem arkeoloji hem de sanat dünyasının gözlerini bu esere çevirdi. 2003’te ABD’nin Irak’ı işgali sırasında ülke dışına kaçırılan eserlerden biri olan tablet yaklaşık 6 inçe (15.24 cm) 5 inç (17.7 cm) ölçülerinde ve Akadca. Oldukça değerli çünkü destanın yazılı olduğu 12 tabletten biri. Bu 12 tabletin keşif hikayesi 19’uncu yüzyıla kadar uzanıyor. O dönemde Fransızların Mısır’da yaptıkları kazılarda ortaya çıkan eserler Batılı bilim insanlarının yüzünü Doğu’ya çevirir. Irak ve İran’dan geçen gezginlerin rastladıkları yazıtlardan örnekler de heyecanı artırır. 1839’da İngiliz Austin Henry Layard, Hindistan’a doğru giderken Irak’ın kuzeyinde çok eski çağlardan kaldığı söylenen birtakım höyükler görür. Eski Nemrud ve Ninova kentlerinin kalıntılarıdır bunlar. Kazılar başlar.  1842’de Fransızların Musul konsolosunun yaptığı kazılarda Asur’un başkenti binlerce yıllık Ninova bulunur. Buradan çıkan kalıntılarla 1847’de ilk Asur müzesi Louvre’da açılır. Sonrasında Asur Kralı Asurbanipal’ın Şiir Tanrısı Nobu adına kurduğu bir tapınağın kalıntıları arasında pek çok tablete rastanır. Tabletler British Museum’a taşınır. İşte, Gılgamış Destanı’nın bu tabletler arasında bulunan ve adına Ninova anlatımı denilen en az eksikli biçimi destanı çözmekte çok faydalı olur.

Yazıya geçen ilk hikaye

Peki nedir Gılgamış’ın önemi? Günümüzden yaklaşık 4 bin 300 bin yıl, Yunan destanı İlyada’dan da 1500 yıl önce anlatılıp yazıya aktarılmış Gılgamış Destanı insanlığın bilinen ilk yazısal ürünü ve başyapıtı. Destanda adı geçen Gılgamış, M.Ö. 2300 civarında yaşamış. Yarı efsanevi biri. Annesi Ninsun isimli bir tanrıça, babası ise bir şeytan: Lilla. Bu yüzden üçte biri insandan üçte ikisi tanrıdan yaratılmış. Bağdat ile Basra arasındaki ilk Sümer yerleşimlerinden Uruk’un kralı. Bu şehir göktanrı An ve eşi Inanna adılmış Eanna Tapınağı ile meşhur. Hikaye aslında çok basit. En yakın arkadaşı Enkido ölünce Gılgamış, bir gün bunun kendi başına da geleceğini anlar ve sonsuz yaşamın peşine düşer. Söylentiye göre Şuruppak kentinin kralı Utarapiştim (semavi dinlerdeki Nuh) bu sırrı bulmuştur. 
Gılgamış’ın Louvre Müzesi’nde sergilenen, Dur-Şarrukin’de bulunan kabartması. Sol kolunda bir aslan ve sağ elinde bir yılan tutarak “Hayvanların Efendisi” olarak betimlenmiş.
Gılgamış’ın Louvre Müzesi’nde sergilenen, Dur-Şarrukin’de bulunan kabartması. Sol kolunda bir aslan ve sağ elinde bir yılan tutarak “Hayvanların Efendisi” olarak betimlenmiş.
Gılgamış’a bu gizli hikayeyi şöyle anlatır: “Tanrılar insanların yeryüzünde aşırı derece çoğalmalarından ve gürültü yapmalarından rahatsız olmuşlardı. Bu sebeple tanrılar konseyi insan ırkını yok etmek üzere anlaşmaya vardı. Ama tanrı Ea, yaşamımızı devam ettirmemiz için bir gemi inşa etmemi emretti.”  Utarapiştim ve karısı gemiyi yaparlar ve yanlarına da her hayvandan ikişer tane alırlar. Tufan altı gece yedi gün sürer. Tüm dünya sular altında kalır. Bir karaya gelirler. Tufandan sağ çıkıp dünyadaki hayvan ve bitki yaşamını kurtarınca tanrı Enil karı-kocaya tanrılık ve ölümsüzlük verir.  İşte Gılgamış bu sırrın peşindedir. Utarapiştim ölümsüzlük için Gılgamış’a yedi gün yedi gece uyumamasını önerir ama Gılgamış bunu başaramaz. Sonra başka bir yol olarak Gılgamış’ı ölümsüzlük otunu bulmaya gönderir. Kahramanımız otu bulur ama bir yılan onu elinden alır ve eli boş döner evine. Gerçeği kabullenir. İnsan dediğin ölümsüz değildir, herkes bir gün ölür.

Hitit tabletleri

Sümerler’in Gılgamış adının çevresinde yarattıkları bu hikayeler M.Ö. 2000 yılında o dönemde yörenin ağırlıklı dili olan Akadcaya aktarılıyor. Bu çeviri MÖ 1600’lerde yeniden düzenleniyor. M.Ö. 1200 civarında da Uruklu Sin-lekke-unninni isimli bir ozan tarafından bir bütün haline getiriliyor. Bu ozanın adı Asurluların ay tanrısı Sin’den yola çıkıyor ve “Ey Sin, yakarışlarımı kabul et” anlamına geliyor. Destan, kil tabletlerin ön ve arka yüzlerine üçer sütun olmak üzere altı sütunda yazılmış. Her sütun 50 dize, her tablet 300 dize içeriyormuş. Destanın yazıldığı 12 tabletin her birinden 10’ar-12’şer kopya yapılıyor ve bilgiyi güvence altına almak için çevre illerin ve komşu ülkelerin kitaplıklarına gönderiliyor. 19’uncu yüzyılda kazılar yoğunlaştıkça Mezopotamya’nın Nippur, Asur gibi ören yerlerinde, Filistin’in Megiddo kentinde ve de ülkemizde Çorum iline bağlı eski Hitit başkenti Hattuşa’da (Boğazköy) yeni tabletler bulunuyor. Bu tabletler Asurlular’ın komşularına hediye olarak yolladıkları olmalı. “Hititler’in Mezopotamya’ya gidip oradaki kültürü Anadolu’ya getirmek gibi bir amaçları vardı. Gittiler de. Hem kültürü hem de yazısını Hattuşa’ya getirdiler. Babil’in tanrı isimlerini, Sümer tanrı isimlerini de aldılar ve kendi zengin kültürlerini oluşturdular. Hattuşa arşivinde pek çok hikayeyi bulmak mümkün. Hititçe, Akadca kopyalar var. Bu metinlerden birisi de Gılgamış” diyor İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Hititoloji Bölümü’nden Doç. Dr. Meltem Doğan Alparslan: “1906 yılında Müze-i Humayun müdürü Osman Hamdi Bey’in Hititler’in başkenti Hattuşaş’ı buldukları kazılarda ortaya çıkan pek çok çivi yazısı tableti arasında Gılgamış tabletleri de vardı. Bugün bu tabletlerin bir bölümü Ankara’da Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nde bir bölümü ise İstanbul Arkeoloji Müzesi’nde yer alıyor.” 

Bizdekiler sergilenecek 

Anadolu Medeniyetleri Müzesi Müdürü Yusuf Kıraç, Hattuşa tabletlerinin büyük bir kısmının müzelerinde olduğunu söylüyor. Müzenin 100’üncü yılını kutladıkları bu yıl 24 farklı etkinlik yaptıklarını da ekliyor. Etkinliklerde özellikle depolarında yer alan ve görülmeyen eserleri sergileyen müzenin önümüzdeki günlerdeki planlarından biri de Gılgamış tabletlerini sanatseverlerle buluşturmak. Diğer yandan şu anda restorasyondaki İstanbul Arkeoloji Müzesi yetkilileri de  depolarında yer alan Gılgamış tabletleri için de sergileme alanları açacaklar. Müze müdürü Rahmi Asal, “Yenilenen müzemizde Gılgamış tabletleri gibi değerli eserlerin sanatseverlerle buluşması için hazırlıklarımız sürüyor” diyor.

ABD’nin iade ettiği tabletin yolculuğu

Hikaye, ABD’li bir antikacının 2001’de Londra’da Ürdünlü sikke satıcısı Hasan Rihani’nin topladığı çivi yazısı tabletleri incelemesiyle başlıyor.  • ABD’nin Irak’ı işgal ettiği 2003’te antikacı Rihani ailesinden ‘kirle kaplı ve okunamaz’ haldeki tableti satın alıyor. Postayla ABD’ye gönderilen tablet temizlenince ‘rüya tableti’ ortaya çıkıyor.  • 2007’de antikacının 1981’deki bir müzayedede sattığı tablet, daha sonra defalarca alınıp satılıyor. Ta ki Londra’da adı açıklanmayan bir müzayede evinin (Christie’s olduğu basına yansıdı) eline geçene dek. • Hobby Lobby tarafından 2014’te müzayede evinden özel satış yoluyla alınan ve bağlantılı olduğu Oklahoma’daki İncil Müzesi’ne verilen tablete, Eylül 2019’da federal ajanlar el koyuyor. Ve 3 yıl sonra tablet evine dönüyor.

Üç din için de neden çok önemli?

Gılgamış destanının YKY baskısının ön sözünde Bilgin Adalı şöyle diyor: “Ölüme karşı çıkmak için büyük çabalar harcamış, uzun yollar aşmış, onca serüvenin sonunda ise, onurlu bir insan olarak yaşayıp gelecek kuşaklar tarafından, insanlığa yararlı bir insan olarak anılmanın, ölümsüz ama tanrıların kölesi olmaktan daha güzel olduğunu anlayan ve anlatan ilk kahramandır Gılgamış. Günümüzde kutsal sayılan ve yazılma tarihi bu destandan sonra olan din kitaplarında anlatılan kimi öykülere, örneğin Nuh Tufanı’na da (tüm canlıları tufandan kurtaran Utnapiştim, Nuh’tan başka birisi olabilir mi) rastlarız.”

Irak’tan 35 bin eser yurt dışına kaçırıldı

Irak’a iade edilen tabletin 2003’deki ABD işgalinde Bağdat’taki Irak Ulusal Müzesi’nden çalınan tarihi eserlerden biri olduğu tahmin ediliyor. O dönemde yağmalanan eser sayısının 35 bini geçtiği hesaplanıyor. Arkeologlar ve müzeciler bu noktada özellikle bulunan eserlerin yerlerinde kalmalarına önem veriyorlar. O yüzden eserin evine dönmesi çok önemli.  Türkiye, İtalya, Yunanistan gibi ülkelerde yurt dışına eser çıkarmak yasalarla engellenmiş durumda. Ciddi cezaları var. Ama İsrail, ABD gibi ülkelerde eserlerin yurt dışına giriş çıkışları mümkün. Müzeler dışında, koleksiyonerler de gerekli koşulları yerine getirirlerse tarihi eser sahibi oluyorlar. Burada önemli nokta sahip oldukları eseri yayına açmaları oluyor. Yine de bu durum kültür- sanat camiası tarafından iyi karşılanmıyor.

Tableti ne anlatıyor?

Yaklaşık 6 inçe (15.24 cm) 5 inç (17.7 cm) ölçülerinde ve Akadca rüya tableti, destanın dördüncü fragmanı. Bu bölümde,  Gılgamış, Sedir Ormanları’na gidip oranın bekçisi dev Humbaba’yı öldürüp Uruk’a kereste getirmek ister. Arkadaşı Enkidu ile yola çıkarlar. Gılgamış yol boyunca altı düş görür. Korkulu düşlerdir bunlar. Ama Enkidu mutlu bir sonun belirtileri olarak yorumlar hepsini.