29 Mart 2024, Cuma
Haber Giriş: 12.11.2021 04:30 | Son Güncelleme: 16.02.2022 15:17

Hasankeyf’le artık rüyalarda buluşuyorlar

Binlerce yıllık insanlık mirası sular altında kalalı 1.5 yıl oldu. Dicle’nin karşısındaki “Yeni Hasankeyf”e taşınanlar eski günleri özlemle anıyor. Yeni Hasankeyf’te altyapı sorunları büyük. Turizm yok, iş yok, koyunlar, inekler, ceviz, nar, vişne; hiçbir şey yok. Her yeri saran başta sona bir mutsuzluk var...
Hasankeyf’le artık rüyalarda buluşuyorlar
Dünya mirası antik kent Hasankeyf’in Ilısu Barajı’nın sularının altında kalmasından bu yana 1.5 yıl geçti. Bir zamanlar evinden gürül gürül akan Dicle Nehri’ne bakarak güne başlayan Aysel Tokan, bugün, doğup büyüdüğü Hasankeyf’i rüyalarında görerek, özleyerek uyandığını anlatıyor.  “Eski, tarihi yerimize bakınca insan mutluluk buluyordu. Bahçeyi sulayınca, ağaçlarım meyve verince bir başka mutluluk oluyordu. Şimdi hepsini kaybettik. Rüyamda her gece görüyorum Hasankeyf’i. Bahçedeyim, balkonda oturuyorum o manzarayı karşı” diyor.  12 bin yıllık tarihiyle, insanlığın en eski yerleşim yeri olarak kabul edilen, sayısız medeniyete ev sahipliği yapmış, bugün Batman sınırları içerisinde kalan Hasankeyf’teki taş evinden 1.5 yıl önce, bölgeye yapılan baraj sebebiyle çıkartılan Tokan, bugün Dicle Nehri’nin karşı tarafına inşa edilen yeni yerleşim yerinde hem kendisinin hem de ailesinin psikolojilerinin “bitik” olduğunu anlatıyor.  “Hiç mutlu değilim burada. Yabancı bir yere geldik. Rüyamda, bahçede ağacıma bakıyorum, ceviz ağacına. O ceviz ağacını taşınmadan önce kestik odun yaptık. Bütün ağaçlarımı kestim. Kendi ağaçlarımın hepsini kestim. Çok kötü bir duygu” diyor  güvenlik sebebiyle ismini değiştirdiğimiz 48 yaşındaki Tokan. Kendisiyle şimdi sular altında olan taş evinde iki yıl önce tanıştığımda, yeni konutlardan bekarlara ve yeni evlilere verilmiyordu. “Çok korkuyorum; sular her gün yükseliyor, ev vermediler, nereye gideceğim?” diyerek ağladığı an, Hasankeyf’in batışı süresince yaptığım bir senelik periyodik haber seyahatlerimde karşılaştığım sayısız travmatik andan bir tanesiydi. Şimdi, yeni Hasankeyf’te ailesiyle beraber yaşamak durumunda kalan bekar kadın, yine de “Allah razı olsun devletimizden” diyor; “Hiç değilse  dışarıda kalmadık.”  2019 yılının mayıs ayından pandeminin Türkiye’deki başlangıç aralığı olarak kabul edilen 2020’nin mart ayına kadar, bölgedeki Hasankeyf dahil Siirt, Şırnak, Batman, Mardin ve Diyarbakır’da yer alan toplam 199 yerleşim birimini yok eden Ilısu Barajı’nın yükselişini günden güne izlediysem de, orada doğup büyümüş, mezarlarını kazıp ölülerini taşımak zorunda kalmış köylülerin yaşadığı acıyı ancak kıyısından hissettim. Bugün, Aysel Tokan ile konuşurken, o günlerin acısı nüksediyor: “Ömrümde bir kere zamanın geri dönmesini istedim. En son ben kalmıştım, biliyorsun orada yaşayan. Keşke baraj altında kalmasaydı, herkes yine kendi evine dönebilseydi. Ömrümde bir kere geçmişi değiştirmek istedim, o da bu” diyen Tokan, bugünlerde suların çekilmesiyle Hasankeyf’i tekrar ucundan gördüğünü söylüyor.  “Nefesleniyorum birazını bile görünce bu kadar zaman sonra. Bütün türbelerimizi çıkardık. O türbeleri sular altında bıraktık. Ölülerimizi sular altında bıraktık. Zaten mahvolmuşuz; hepimizin psikolojisi bozuk. Kime sorarsanız aynı. Yabancı bir yere geldik, evimiz hala karşıda sanki” diyor. Tokan’a göre, erkekler şehir dışında çalışmaya mecbur bırakıldı, geriye kalan kadınların komşuluk ilişkileri de herkesin bir yere dağılmasıyla bozuldu. En çok bahçesini, tarihi Roma Köprü’sünü gören evinin manzarasını, orada misafirlerini, komşularını ağırlamayı özlediğini söyleyen Tokan “Ben yazın balkonda gece yarısı o kurbağaların sesini dinlerdim. Komşularımın kuzularının sesini çok severdim. Kedilerimiz vardı. Ben en sona kaldığım için gördüm; açlardı, saldırganlaşmışlardı. Yakalayamadıklarımızın hepsi orada kaldı, barajın altında boğuldular” diye anlatıyor. 

Türkiye’nin sıcak gündeminde kayboldu

O günlerde İstanbul seçimleri gündemiyle meşgul olan Türkiye kamuoyunun dikkatine Hasankeyf maalesef getirilemedi. Kaz Dağları için toplanıldı, eylemler yapıldı, ancak Hasankeyf’i Yaşatma Girişimi altındaki farklı gruplarla beraber İstanbul’da da türlü etkinlikler yapılsa da, günün sonunda Hasankeyf yalnız ve uzak kaldı. Bu sebeple bu haberin fotoğrafları, özellikle de antik kentte polis ablukası olduğu göz önüne alındığında, bir tarihin batışına, insan eliyle yok edilişine ancak bir kapı aralığı oluşturuyor.  UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde bulunmayan ve dolayısıyla korunmayan, ancak bu listeye girmenin nadir bir şekilde neredeyse bütün gerekliliklerini karşılayan Hasankeyf ile birlikte bir tarih yok olmuşken, şimdi, burada yaşayan ve geçimini turizmden sağlayan köylüler, Dicle’nin öte tarafına yapılan yeni kentte yaşam mücadelesindeler.

Seneye kimse kalmaz herkes iş arıyor

“Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 6 Kasım’da Hasankeyf’e geleceği söylenmişti, ama ben gelirse helikopterle geçer gider dedim,” diyen 45 yaşındaki Arif Ayhan, geçen hafta sonu Erdoğan’ın Batman’a gerçekleştirdiği resmi ziyaretin tam da beklediği gibi olduğunu anlatıyor.  “Samimi olmak gerekirse, ben gelmesini isterdim, şahsen görmek isterdim kendisini. Hasankeyf’i havadan gördü, durumun vahametini de Hasankeyf’in ayıbını da görmüş olması gerekir” diyen Ayhan, yeni taşındıkları beton kentin asgari yaşam koşullarını bile sağlayamadığını aktarıyor.  “Halkın yüzde 75’i bu projeye karşıydı. Benim karşı olma sebebim, maneviyatım. Geçmişim, çocukluğum, hayallerim vardı. Rüyalarımızda bile eski Hasankeyf’i görüyoruz; eski güzel günlerimizi. Sonra kalkıyoruz, yeni Hasankeyf’te bir tane ağaç yok. Şu anda su akmıyor. Komşu bana ‘Tuvalete gitme, su akmıyor’ diyor. Bakan gelmeden hummalı çalışmalar yapılıyor. Bakan gidiyor, bitiyor” diyor Ayhan. Neredeyse hiçbir istihdam kaynakları kalmadığını anlatan esnaf, “Böyle giderse seneye burada kimse kalmaz, herkes dışarıda iş arıyor” diyor.  Kendisiyle eski Hasankeyf’in eski çarşısının ortalarında yer alan minik kilim dükkanında tanıştığımızda, çarşı dozerlerle yıkılmadan önceki akşam son namazını kılmıştı, kilimlerini katlamıştı, bana da bir tane hediye etmişti. Şimdi yabancı turist gelmediği için kilim alanının da az olduğunu, bu yüzden az da olsa gelen yerel turlara rehberlik yapmaya başladığını anlatıyor. Modern Hasankeyf’te en büyük sorunlardan biri, Ayhan’a göre, şehir düzeni.  “Binlerce yıldır Hasankeyf ticaret merkeziydi. Ana yol da Hasankeyf’in içinden geçiyordu, gelenler de çarşıya uğruyordu, yemek yiyordu, esnafa kazandırıyordu. Aynı zamanda Mardin-Midyat ve hatta Kuzey Irak’a gidiyordu o yol, çok işlekti. Şimdi yol yeni Hasankeyf’in iki-üç kilometre dışında köprüye yapılmış” diye açıklıyor Ayhan. “Bakan olsam gelir, şu çarşıda bir yürürüm, bir evlere bakarım. Sen bakansın ya. Halka bir danış, bir kaynaş” diye bitiriyor sözlerini. 

Nasıl kıyabildiniz Hasankeyf’e?

Kültürel ve doğal mirası korumak ve muhafaza etmek konusunda hassasiyetiyle bilinen sanatçı Tarkan Tevetoğlu, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Batman ziyaretiyle aynı gün, sosyal medya hesabından Doğa Derneği’nin iletisini paylaştı. Tarkan paylaşımına şu notu ekledi: “Ah ah... Hala sızlar içim... Nasıl kıyabildiniz Hasankeyf’e? Ömrü kısacık bir baraj için binlerce yıllık böylesi bir tarihi değeri, kültürel mirası nasıl yok ettiniz? Ülkemizin tarihi ve kültürel değerlerine, doğasına sahip çıkalım.”

Yeni evlerden memnun olanlar da var

Ayhan ve birçok Hasankeyflinin anlattıklarına göre çarşı pandemi öncesi bıraktığım gibi: Beş dükkandan üçü boş, her yer hala inşaat, yaşam, hala renksiz. Sokaklarda insan yok, sokaklar çamur içinde; küçük, şirin, yeşil, bol hayvanlı, bol insanlı, dalından nar koparıp yürüdüğünüz, bol sohbetli yerlerinden kalkıp geldikleri bu yeni yerleşke, ana teması inşaat olan bir distopya gibi. Dinamitlerle patlatılarak yok edilen antik mağaralar, buldozerle çıkarılan tarihi eserler, baraj suları altına gömülen kültür varlıkları; boğulup giden yüzlerce hayvan, gözyaşları ve sinir krizleriyle isyanla yakılan dükkanlar, bu distopyadan hala yalnızca birkaç kilometre uzakta, su altında duruyorlar. Dicle Nehri’nin üzerinde akşam dansını yapan kuşlar yok, Er-Rızk Camii’nin minaresine gelip konan leylek çoktan küsüp terk etti burayı. Endemik bitkiler, ceviz, nar ve vişne ağaçları kesildi. Yeni yerleşkede hayvancılık yasaklandığı için, koyunlar, inekler ya satıldı ya onlar da kesildi. 

Batışı gün gün izlediler

Günbegün yükseldi barajın suyu ve Hasankeyfliler, tek tek şahit oldular tüm anılarının batışına. Ilısu Baraj projesinin, ki şimdi ismi Dr. Veysel Eroğlu Barajı olarak değiştirildi, kesinleşmesinden sonra 1954’ten bu yana bölge ne kredi alabildi ne de buraya bir yatırım geldi. Onlarca yıl süren “Hasankeyf sular altında kaldı mı?” sorusunun cevabı bugün yeterince net: Hasankeyf, yok oldu. Önceleri Çoban Ahmet olarak bilinen Ahmet Akdeniz, Hasankeyf’te istisnai bir isim. Dokuz adet büyük kültür varlığının antik Hasankeyf’ten yeni şehrin muhtelif yerlerine taşınmasını bir başarı ve gurur kaynağı olarak görüyor, “Olabilecek en iyi şekilde kurtardık hepsini” diyor. Ilısu Barajı projesini hem Hasankeyf’te hem Türkiye çapında hem de Avrupa’da çeşitli resmi oturumlarda savunmuş ve temsil etmiş olan Hasankeyfli Akdeniz, projeyi yıllarca savunduğu için pişman değil, ancak evdeki hesap da çarşıya maalesef uymamış. “İki yıl oldu. Karşı tarafta yeni evlere taşınmak, 45 metrekarelik afet evlerden, 3+1 banyolu tuvaletli evlere geçmek çok iyi oldu. Küçücük odada 7 kişi kalıyorduk, düşünün. Ancak yeni Hasankeyf’te müteahhitten kaynaklı sorunlar var. Altyapının iyi olmayışı; mesela arıtma tesisinin çalışmaması. Elektrik sorunu var, su sorunu yaşıyoruz” diyor. 

‘Üzüntüden hasta olduk’

Çoban Ahmet’ten farklı olarak kültür varlıklarının tarihi bağlamlarından koparılmasının “gülü dalından koparmak” gibi bir yok etme eylemi olduğunu savunan Hasankeyfli Çoban Ali ise “Ben daha ne edeyim, her şeyi yaptım Hasankeyf için. Hasta olduk çoğumuz artık üzüntüden” diyor. Yıllardır turist rehberliği yaparak geçimini sağlayan Çoban Ali, batan Hasankeyf’in üzerindeki tekne turlarından medet ummadıklarını, 1000 ailenin tekneler üzerinden geçinemeyeceğini söylüyor. 50-60 bin liraya yıllar önce istimlak edilen evlerine karşılık şimdi yeni dairelerin 250 bin liralık ücretini ödemek durumunda olduklarını açıklayan Ali “Bakanı görsem diyeceğim ki, harcadığınız paraya değdi mi? Bir tarihi yok etmek, harcadığınız paraya değdi mi? Ama soramıyorsun” diyor.