İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, Metro İstanbul’un tren sürücüleri eğitim programını başarıyla bitiren 200 bröveye ödüllerinin teslim edildiği törene katıldı. Esenler Adem Baştürk Kültür Merkezinde gerçekleştirilen törenin ardından İBB Başkanı İmamoğlu, basın mensuplarının gündeme dair sorularını yanıtladı.
“Bir yatırım odağı kenti"
- Malumunuz Almanya Cumhurbaşkanı Steinmeier ülkemizi ziyaret ettiğinde İstanbul'da misafirimiz olmuştu ve o misafir olduğu masada çok güzel bir buluşma anıydı bizim için. Başta mülteci meselesi olmak üzere yatırımlarımız, iki ülke ilişkileri, şehirlerin kardeş ilişkileri üzerinden sohbetlerimiz olmuştu. Daha sonra tabii o masada bulunan Maliye Bakanı ile de bir görüşme yapmamızı ve özellikle şehrimizdeki yatırımlardan bilgi vermemiz söz konusu olacağından bahsetmiştik. Bu seyahatte denk gelen Maliye Bakanı ile olan randevumuza aynı zamanda Dışişleri Bakanlığı ve Ekonomi ve Yatırımdan Sorumlu Devlet Bakanı gündemi eklendi. Tabii bunlara binaen ilave olarak 35’inci kardeş şehir ilişkisini kutladığımız Berlin Belediye Başkanı ile olan randevumuz, Köln yine bir başka kardeş şehrimiz Köln Belediye Başkanı, Düsseldorf Belediye Başkanı ve milli maçımızı izlemeye gittiğimiz Dortmund şehrindeki Dortmund Belediye Başkanı görüşmelerimizin kurumsal karşılığı oldu. Yanı sıra Almanya'nın en büyük iş dünyası kuruluşu, iş dünyası çerçevesi olan bir BDİ diye anılan iş dünyası kurumunun başkanı ve yönetim kuruluyla bir araya geldik ki malumunuz Türkiye'mizde çok ciddi sayıda tamamı Alman sermayeli olan yatırımları olan şirketler var ve bu şirketlerin en üst düzey temsili olan firmayı daha doğrusu kurumu ziyaret ettik. Ve orada da İstanbul'umuzun bir yatırım odağı kent olduğunu ve hatta BDİ’ın dünya ekseninde birkaç şehirde temsilciliğinin olduğunu ve bir tanesinin de İstanbul'da olmasını arzu ettiğimizi dile getirdik.
- Buna ilave olarak da tabii ülkemizde, şehrimizde kazandırma hayalini en güçlü şekilde hissettiğimiz HIZRAY’ın yapımıyla ilgili ve buna talip olmayı düşünen yine uluslararası bir firmanın tren test sürüş alanını ziyaret ettik ve orada hızlı treninin test sürüşüne eşlik ettik. 180 kilometreye kadar çıkmayı arzu ettiğimiz HIZRAY’ın Sabiha Gökçen'den Beylikdüzü'ne 75 kilometreyi 50-55 dakikada alacağı bir ortam. Gezimizin kapsamı buydu. Çok kolay bir şey değildi. Ciddi kilometreler aldık, keyifliydi de. İstanbul'umuza yakışan, itibarlı bir buluşmalar silsilesiydi. Ben hem Alman hükümetinin değerli bakanlarına hem belediye başkanlarına çok çok teşekkür ediyorum. Hem İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı kimliğimle hem de Türkiye Belediyeler Başkanı kimliğimle daha önce yapmayı düşündüğümüz ama farklı sebeplerle yapamayıp iptal ettiğimiz Türk Alman kardeş şehirleri buluşmasıyla ilgili de öncü fikrimizi başta Berlin ve Köln kardeş şehrimizde paylaştık. Umut ediyoruz 2025’te de böyle güçlü bir buluşmayı ülkemizde yaparak hem Almanya hem Avrupa Birliği'yle ilgili de ilişkilerimizde tamir edilmesi gereken alanları en güçlü şekliyle tamir etmeyi ve ikili ilişkilerin ticari, teknik, siyasi, her alanda çok itibarlı ve çok güçlü bir seviyeye kavuşmasını diliyorum. Kimin ne yazdığının önemi yok. Durum bundan ibarettir
"Katılımcı bir model yönetiyoruz"
- Adalar halkıyla olan üst seviyede, samimi diyaloğumuza zarar getirecek hiçbir davranışta ne ben ne bir çalışma arkadaşım bulunmaz, bulunamaz. Adalar halkıyla, Adalar’ı çok düşünen ve karşılıklı diyaloğunda hep şeffaf, onların ne hissettiğini anlamaya çalışan bir süreci işlettik. Adalar’dan faytonlardaki atların görmüş olduğu zulmü gidermek adına Adalar’daki faytonların kaldırılma sürecinde ne kadar halkçı, katılımcı ve aynı zamanda emekçisinden oradaki insanların ne düşündüğüne kadar fikirlerini alan katılımcı bir model yönettiğimizi en iyi Adalar halkı biliyor. Bizim siyaset anlayışımızda tepkiyi gösteren insanları duymak en önemli fıtratımızdır, tavrımızdır. Ben, Adalar halkının ya da orada bir kısım vatandaşımızın tepkisini elbette duyuyorum ve bunu hissediyorum, anlıyorum. Bir kere tespiti sağlam yapmak lazım. Adalar’da faytonları kaldırdıktan sonra buradaki toplu taşımayı sağlama mecburiyetimizin olduğunu, yani Adalar toplu taşımasız olmaz.
- Adalar’ın neredeyse yüzde 70 küsuru orta yaş ve orta yaş üstü vatandaşlarımızdan oluşuyor. İnsanlarımızın toplu taşımadan faydalanma mecburiyeti var. Artı, Adalar epeyce ciddi bir alandır. Başta Büyükada olmak üzere Heybeliada da bunlardan birisi. Buralarda mezarlıklara erişim, hastaneye erişim, sağlık ve kamu kurumlarına erişim gibi mecburiyetler var. Tatil günlerinde bazen 60 bini aşan Adalar’a giden misafirimiz var. Dolayısıyla Adalar’da bir toplu taşıma zarureti var.
- Peki, toplu taşımayı nasıl yapacaksınız? Değerli hemşehrilerime buradan seslenmek istiyorum. Toplu taşımada tanımlı araçlar var. Bu tanımlı araçların dışında bir aracı siz lisanslayamıyorsunuz ya da ruhsatlandıramıyorsunuz. Biz o dönemde geçici bir ruhsatla, daha doğrusu geçici bir izinle ki ben ta o dönemin İçişleri Bakanı’yla gidip buluştum, saatlerce toplantı yaptım. Hatta o dönem bu iznin çıkmasıyla ilgili Sayın Cumhurbaşkanı’nın onayına bile ihtiyaç duyuldu o masada. Sayın Cumhurbaşkanı’nın da katılımıyla ‘peki, buna geçici izin verelim’ çünkü araç yok henüz ortada. Faytonu kaldırdık, araç yok. L tipi araçlarla orada hizmet etmeye başladık. L tipi araçlar şu anda ülkemizde ruhsatlanabilen araçlar değil. Geçici izinle bize hizmet eden araçlar ve biz o günden bugüne araçların dizaynıyla ve araçların Adalar’a uygun bir araç üretimiyle ilgili yoğun bir çaba içerisinde olduk. Ülkemizin o günde masada söz verdiğimiz üzere yerli üretimle bu işi ayarlamaya dönük adımlar attık.
- En nihayetinde şunu söyleyeyim. Biz ülkemizde yeni tip bir aracın, ruhsatlı bir aracın dizaynıyla ilgili farklı ihalelere çıkmamıza rağmen, farklı birtakım sistemleri devreye sokarak buna katılımı teşvik etmemize rağmen ne yazık ki biraz ekonominin düzeninin bozuk olması, dönemsel birtakım zorluklar ve de buna hazır olduğunu görmediğimiz birtakım kurum ve kuruluşlardan ötürü katılım olmadı.
“Lisanslanabilen tek araç buydu”
- En nihayetinde bizim 30 Nisan 2024, yani bundan iki ay önce taşımayla ilgili o verilen geçici iznin süresi doldu. Bir an önce araç almamız gerekiyordu ve tek lisanslı araç olan M tipi araç dediğimiz ama çevreye duyarlı, elektrikle çalışan, sessiz ve güvenlik koşullarını sağlayan ve lisanslanabilen tek araç tipi buydu. Bu araç Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı destekli. ASELSAN lisanslı ve KARSAN ortak imalatıyla yapılmış yerli üründür. Biz bu araçları satın aldık çünkü bizim orada lisanslı bir biçimde toplu taşımayı sağlama mecburiyetimiz var. Bazı alanlarda toplu taşıma mecburiyeti vardır. Yani İstanbul’da ben toplu taşıma yapmıyorum diyemezsiniz. Adalar’da da diyemezsiniz ve yapmak zorundasınız. Halka o hizmeti sunmak zorundasınız. Şu anda o araçlarımızla orada hizmetimizi sunuyoruz. Elbette ki bizim daha farklı, daha farklı bir dizaynla, daha farklı bir sistemle lisanslanabilir bir aracın üretimi konusunda Ar-Ge çalışmalarımız sürüyor ama şu anda böyle bir imkan yok. Artı, bizim orada bu toplu taşımayı sunmayla ilgili çabamız olmak zorunda. Yasal zorunluluğumuz var. Yani biri şikayet etse bu konuda biz yargılanırız.
- Bu bağlamda oradaki mevcut araçların ne şekilde oluştuğu, ne şekilde olgunlaştığıyla ilgili başta Adalar Belediye Başkanımız Sayın Ercan Akpolat olmak üzere İETT Genel Müdürümüz halka şeffaf bilgilendirme toplantılarını yapıyor ve büyük oranda halkla uyumlu bir şekilde bu süreci karşılıyorlar ama dizayn hassasiyeti, estetik hassasiyeti olan bir kısım vatandaşlarımızın tepkileri var. Bunu da saygıyla karşılıyoruz. Buna karşı ‘bizim niye böyle yapıyorlar’ diye bir tepkimiz yok. Adalar halkına dönük de bir açıklamam, bir beyanım olacak. Kendilerine bütün bu bilgileri bir sunumum da olacak. Bu bağlamda çalışmalarımız sürüyor ama orada toplu taşıma olmak zorunda. Farklı bir yere dikkat çekmek isterim. Bu konuda mülki, idari noktalarını emniyet olmak üzere de katkılarını en üst seviyede talep ediyoruz. O da şu; şu anda toplu taşımanın eksikliğinin var olduğunu gören ya da bunu fırsat bilen ve inanılmaz ruhsatsız taşımacılık yapan, Adalar’ı esas çirkin gösteren bir kısım elektrikli araçlar. İki, üç, dört tekerlekli şarjlı cihazlarla orada asla ve asla ulaşım hizmeti veremeyecek bir kısım araçlar iş görür durumda ve acayip sayısı artmış. Bunların tümünün toplatılması şart. Hangi araçların, hangi bireysel ihtiyaçlara hizmet edeceği de Adalar’da belli.
"Floransa’da, Roma’da da kullanılıyor"
- Bu bağlamda hem emniyetin hem kaymakamlığın hem valiliğin bir kısım birimleriyle de görüşüyoruz. Bunları temizlememiz lazım. Adalar’ı esas çirkin gösteren husus budur. Şu andaki mevcut toplu taşımamızın belli hassasiyetler ve belli zaman dilimleri gözetilerek hizmet edilmesinin sağlanması lazım. Buna lütfen hemşehrilerim engel olmasınlar. Seslerini duyuyoruz ve bu hassasiyeti de takip ediyoruz. İnşallah ilerleyen zaman diliminde ruhsatlanabilir birtakım elde edeceğimiz bir yeni dizaynla ruhsatlanabilir bir araç oluşturduğumuz takdirde hızlıca da o aracın teminine ya da üretimine geçmek istiyoruz.
- Bu arada şunu da söyleyeyim. Şu anda bizim orada hizmete sunduğumuz M tipi araçlar Floransa’da, Roma’da ve bunun gibi bir kısım tarihi şehirlerin tarihi bölgelerinde kullanılan araçlardır. Yani bu araç öylesine hani sadece Adalar için getirilmiş bir araç değil. Özellikle dünyanın tarihi alanlarda taşımayla ilgili, toplu taşımayla ilgili insanların hizmetine sunulan Floransa, Roma, Bordeaux gibi Avrupa’nın çok önemli tarihi şehirlerinde kullanılan araçlardır. Bizim de bu konuda hassasiyetimizin olduğunu hemşehrilerimiz bilsinler.
"Gönlümüz elbette zammı arzu etmiyor"
- Biz aldığımız un bitene kadar, ülkede etkilendiğimiz maliyet koşullarından vatandaşlarımız etkilenmesin diye bitene kadar eski fiyattan satışa devam ettik. O da bu güne kadar sürdü. Ama dehşet bir buğday ve un fiyatı var. Tarifsiz yani enflasyonla kıyaslanmayacak derecede, yüzde 100’ün, yüzde 120’nin, yüzde 130’ları bulan yıllık artışlara sahip buğday, maya gibi ürünler. Yine de en minimumda hareket ediyoruz. Bizim gönlümüz elbette zammı arzu etmiyor. Uzun zamandır dayandığımızı ve dayanacağımızı duyuralı sanıyorum 9-10 ay oldu. ‘Zam yapmayacağız, kış koşullarına giriyoruz’ diyerek o koşullarda zam yapmadan insanlarımızın yanında olma gayretinde olduk. Ramazan ayında zam yapmadık ki halk ekmekten Ramazan ayı öncesi fiyatı güncelleme konusunda ciddi baskı gelmişti. ‘Zarar ediyoruz’ şeklinde. Zamanında zamdan önce alınmış unu kendimize bir avantaj olarak gördük.
- Geçmişte ödenen parayı, para maliyeti hesabına katmadan bu günlere geldik. Bu günden itibaren sürdürülebilir bir işletme sürecini devreye almamız gerekiyor. Yapılan hesaplamalar ve ortaya konan zam fiyatı bir kar hedefiyle ortaya konan değil, uzun süreli, bugünden itibaren kar etmeden işletmenin ve insanlarımıza sağlıklı ekmek sunabilme fırsatını yakalayabilme gayretidir. Ülkemizde ki ekonomik koşullar ne yazık ki bizlerin de belini büken, sıkıntıya sokan bir aşamada. Yapılan zammın gerekçesi budur.
“Bu şekilde basına yansıtan aklı şaşarak izliyorum"
- Sayın önceki dönem Genel Başkanımızla Kurban Bayramı'nda kendisini arayarak bayramlaştık. Bayramlaştığımız esnada da kendisine ‘Ben artık Ankara'ya da geliyorum. Türkiye Belediyeler Birliği görevinden ötürü muhtemelen daha sık geleceğim ve geldiğimiz bu esnada da olabilirse bir yemekte sohbet etmeyi arzu ederim’ dedim. O da ‘memnuniyetle’ dedi. Ama net olarak şu tarih, bu tarih yok. Bunun farklı şekillerde basına yansıması, tarihin, hatta gündemin, içeriğinin aktarılması ya da birilerinin bunu bir şekilde farklı anlamlara çekerek yazılmasını hayretle izliyorum. Yani benim tek arzum var. Önceki dönem Genel Başkanımızla aramızdaki münasebetin yanlış anlaşılmalardan uzak, samimi bir ilişkide yürüdüğünü ve bunu da bir yemek yiyerek gayet samimi bir ortamda toparlama girişimiydi. O bu hafta müsait olur muyuz bilmiyorum yani olursam zaten ararım. Haftaya da olabilir. Bir sonraki hafta da olabilir. İşte iki ülke Cumhurbaşkanı'nın görüşme muhabbeti değil yani. Bir arada görev yapmış olan önceki dönem genel başkanıyla İstanbul Belediye Başkanı arasındaki bir dost muhabbeti, bu kadar merak edilmesini de garipsiyorum.
- Bunu bu şekilde basına yansıtan aklı da şaşarak izliyorum. Zaten bu tür kurulan diyaloglar ve yapılan perdelemeler bazen parti içi muhabbetlerin de kötü şekliyle deşifre edilmesini sağlıyor kamuoyuna dönük, yazık ediyorlar. Cumhuriyet Halk Partisi içerisindeki ilişkileri ben siyasi yaşamım boyunca dışa dönük hiçbir zaman ne deşifre ettim, ne bununla ilgili cümleler kurdum. Tekrar son cümlemi kurmuş olayım. Önceki dönem saygıdeğer genel başkanımızla bayramlaştım, her bayramda bayramlaştığım gibi. Kendisiyle de bir yemekle buluşma arzumu dile getirdim. Ankara'ya geldiğimi söyledim ama o bu genişleme olur, bir başka gelişme olur. Kendisiyle telefonda konuşur, karar veririz. Sizlere de haber vermeden yemeğimiz yiyip sohbet ederiz.