Sabina Belli kariyerine bir reklam ajansında başladı, LVMH grubunun bünyesinde Christian Dior, Veuve Clicquot, Bvlgari markalarında yönetici olarak çalıştı. Bugün Kering grubuna ait mücevher markası Pomellato’nun CEO’su olan 62 yaşındaki Belli kadınlara verdiği önemi çalışmalarının kalbinde konumlandırıyor. Hayatının bu döneminde kadınları onun kadar önemseyen bir markada olduğu için çok mutlu olan üç kız annesi Sabina Belli markanın çok önem verdiği Kadınlar Günü için İstanbul’a geldi. Pomellato Jane Fonda gibi ünlü isimlerle birlikte kadınların karşı karşıya kaldığı engellerde onların yanında olduğunun altını çizmek için her yıl bir farkındalık videosu çekip 8 Mart’ta sosyal medyada yayına alıyor. Sabina Belli’yle iki günlük seyahati sırasında benzersiz kariyerini ve kadın olmanın getirdiklerini konuşmak üzere bir araya geldik.
Çalışma hayatınızın dönüm noktaları nelerdi?
Kariyerime reklam ajanslarının markalar için çok önemli olduğu yıllarda bir reklamcı olarak başladım. Çalıştığım iki Amerikan ajansı bana bir markanın güçlü yanlarının ne olduğunu doğru bir şekilde tanımlayıp onları geliştirmeyi öğretti. Sonrasında çok güzel bir tesadüfle geçtiğim L’Oréal grubu çok iyi bir okuldu. Bir başka şahane tesadüfle LVMH grubuna girdim ve orada 20 yıl geçirdim. Christian Dior’da J’adore parfümünün geliştirilmesinde önemli bir rol oynadım, şu an hala pazarın liderlerinden olan bu parfüm tamamen benim çalışmamın bir meyvesi olduğu için çok gururluyum.
Tesadüflere inanıyor musunuz?
Bilemiyorum ama bu örnekte Dior’a pazarlama sorumlusu olarak girmiştim, akabinde markanın stratejik olarak bir parfüm çıkarması konuşulmaya başlandı. O aralar şirkette yönetimsel bir kriz yaşanıyordu, iki yılda üst yönetim üç kez değişti ve ben kendimi bu projede yalnız buldum, bu normalde sahip olamayacağım bir özgürlüktü. Proje son haline geldiğinde ‘bu şekilde lanse edin görelim’ dendi ve sonuç çok başarılı oldu. Bu deneyim kariyerimin devamında hep kullandığım başka bir ders öğretti; o da esnekliğin, kıvrak çalışma şeklinin sınırları çok net çizilmiş bir yapıya kıyasla daha iyi sonuç getirebileceğidir. Dior’da 10 yıldan sonra şarap ve şampanya stratejilerinin başına geçtim. Sonrasında ise Bvlgari ve şimdiki markam Kering grubu bünyesindeki Pomellato’da çalışmaya başladım. Bu meslekte belki yüzlerce kez bir kadının mücevher gördüğünde verdiği tepkiye şahit oldum, mücevherlerin kadınlarda yarattığı sevince tanık olmak işin tatmin eden bir başka yanı. Burada anlatılamayan neredeyse sihirli bir boyut var, hayatında daha önce mücevher görmemiş bir çocuğun bile ilk bakıştaki tepkisi şaşkınlık ve hayranlık oluyor.
Pomellato her sene kadınlar için bir video hazırlıyor, ondan bahseder misiniz?
Beşincisini çektiğimiz bu video her yıl bizim için çok önemli olan Kadınlar Günü’nde yayınlanıyor. Lüks bir marka olarak sosyal medyadaki görünürlüğümüzün farkındayız ve bunu biraz daha önemli bir mesajı iletmek üzere kullanmak istiyoruz. Kadınlara söylemek istediğimiz; ‘sizi duyuyoruz, size önem veriyoruz’ ve kadınlarla ilgili konuların henüz çözüme ulaşmadığının farkındayız. Kadınların önünde direkt ya da dolaylı yoldan o kadar çok engel var ki, kazançlardaki eşitsizlik bariz bir örnek ama çok daha sinsi, sayısız ülkenin kültüründe, dilinde gizlenmiş eşitsizlikler var. Türkçeyi bilmiyorum ama İtalyancada günlük hayatta sıkça kullanılan ve kadınları gizliden değersizleştiren, kullanırken farkına bile varmadığımız sayısız deyim bulunuyor. Küçük bir kız bu tarz cümleleri tekrar tekrar duyarak büyürse ileride önüne bir fırsat çıktığında ‘Bunu becerebilir miyim?’ diye düşünüyor. Ben bir yönetici olarak bunu birçok kez deneyimledim, genç bir kadına bir iş fırsatı sunduğumda bana ilk söylediği şey ‘Sizce bunun altından kalkabilir miyim?’, bunu bir erkeğe teklif ettiğinizde ise hemen kabul edip ilk sorduğu şeylerden biri maaşındaki artış oluyor.
Kadının kendini yetersiz gördüğü, geldiği konuma rağmen başarısından şüphe ettiği ‘sahtekarlık sendromu’ndan bahsediyorsunuz sanırım...
Evet, kadınlar maalesef yetiştirilirken yaşadıkları şartlandırmalardan dolayı bir iş için seçildiklerinde bu başarının kendilerine ait olduğunu düşünmüyorlar. Bir kadın başarılı olduğu an sorgulanıyor ‘buraya nasıl gelmiş’ deniyor. Masallara bakın bir büyücü karizmatik bir ‘guru’ gibi resimlenirken bir cadıysa sinsi ve çirkin oluyor. Bugün kadınlara artık bu kültürel birikimin ağırlığından kurtulmak için bir fırsat tanımak gerekiyor. Kadınlar bir prens bekliyorlar oysa gerçek hayatta prensler yok. Nesilden nesile aktarılan bu masalların ne denli güçlü bir düşünce yapısı inşa ettiğini bir düşünün.
Sizce yerinizde bir erkek olsa başarı hikayesinden bahsederken tesadüflerin altını bu şekilde çizer miydi? Bir tesadüfle bir fırsat çıktı diyelim, bunu değerlendirmek yine sizin başarınız değil mi?
Ne demek istediğinizi anlıyorum, haklısınız ‘şans’, ‘tesadüf’ gibi kelimeleri kullanmak kadınların, başarıyı hak ettiklerini kabullenmemesinin bir başka tezahürü. Bir erkek demecinde ‘doğru zamanda doğru yerdeydim’ gibi şairane söylemler daha az kullanırdı. Bunun ayrıca kadınların her zaman mütevazı olmaya şartlanmalarıyla da ilgisi var çünkü hırs erkeklere atanmış bir özellik, hırslı kadının çok negatif bir algısı vardır.