18 Aralık 2024, Çarşamba Gazete Oksijen
Haber Giriş: 06.08.2021 04:30 | Son Güncelleme: 16.02.2022 15:16

Mücadele asıl şimdi başlıyor

Mücadele asıl şimdi başlıyor
Alp Ulagay
[email protected] Olimpiyatlar tarihinin cinsiyet açısından en dengeli oyunlarını tamamlamak üzereyiz. Tokyo 2020’deki sporcuların neredeyse yarısı (yüzde 49.6) kadınlardan oluşuyor. Kadınların yarışmadığı tek dal grekoromen güreş. Ayrıca atletizmde 50 km yürüyüş, jimnastikte halka, kulplu beygir, barfiks, bokstaki birkaç sıklet gibi bazı disiplinlerde görmüyoruz kadınları. Diğer tüm dallarda ve disiplinlerde koşuyorlar, atlıyorlar, yüzüyorlar ve dövüşüyorlar.  Halbuki bundan bir yüzyıl evvel tablo hiç de böyle değildi. Kadın sporcular Uluslararası Olimpiyat Komitesi’nin (IOC) kendilerine bahşettiği bir avuç dalda mücadele edebiliyordu. Mesela Amsterdam 1928’de atletizmde kadınların ilk kez katıldığı 800 metre yarışını bir hatırlayalım. Dönemin öncü atleti Alman Lina Radke’nin kazandığı final yarışında bir rakibinin bitiş çizgisi sonrası yere kapaklanması abartılarak anlatılmış, bu mesafenin “zayıf kadın cinsine” pek uygun olmadığı efsanesi uydurulmuştu. Bu sebeple olsa gerek erkek egemen IOC, 1964 Olimpiyatları’na dek bir daha kadınlara 800 metre koşturmadı. Yani bırakın maratonu, kadınların pistte iki tur atabilecek dayanıklılığa sahip olmadığı gibi bir ön yargı söz konusuydu.  Bu ön yargının yıkılmasında 1950’den sonra özellikle Doğu Bloku’ndan gelen kadın sporcuların büyük payı olduğunu söylememiz lazım. Sovyetler Birliği ve Doğu Avrupa ülkelerindeki sosyal yapıya uygun şekilde kadın sporcular erkeklerin yarıştığı her dala katılabilecek kapasitede görülüyordu. Atletizmde, jimnastikte ve yüzmede Dawn Fraser, Vera Caslavska, Larisa Latinina, Wilma Rudolph gibi sporun ilk büyük kadın kahramanlarının 1950’lerde ve 1960’larda ortaya çıktığını da ekleyelim.  Ancak 1980’lere dek kadınların hâlâ birçok spor dalında yarışmasına izin yoktu. Los Angeles 1984’te Amerikalı Joan Benoit Samuelson ilk kez koşulan maratonu kazandığında bir çığır açmıştı. Sonraki 30 yılda, doğru şekilde idman yapan ve desteklenen kadın sporcuların her olimpik sporda yarışabileceğine dair kanaat iyice yerleşti. Güreş, boks gibi erkeklere özgü spor dalları birer birer bu özelliklerini kaybetti. Çekiç atma, üç adım atlama, 10 bin metre gibi atletizm branşları, 1500 metre gibi bir yüzme branşı kadınlara da açıldı. 

Sıra saha dışında

Bununla beraber kadınların mücadelesi sadece sahayla, havuzla, pistle kısıtlı değil. Öncelikle annelik-hijyen gibi konularda ayrı bir desteğe ihtiyaçları var. Mesela Tokyo 2020’de, yakın dönemde anne olmuş sporcular bebeklerini emzirebilme iznini uzun bir uğraştan sonra koparttılar. Yine annelikten sonra spora devam etmek isteyen sporcuların sponsor desteğini kaybetmesi gibi sorunlar yıllardır çözülmüş değil. Amerikalı atlet Allyson Felix gibi isimler bu amaçla çok sıkı bir mücadele veriyor. Keza Simone Biles gibi kadın jimnastikçilerin geçmişte uğradıkları tacizin yıllarca sümen altı edilmesi gibi sorunlar da Tokyo’da yeniden gündeme geldi. Ancak kadın sporunda çözülmesi gereken asıl sorun yöneticilik ve antrenörlükle ilgili. Olimpiyatlar’da kadınlar her takım sporuna katılıyorlar. Sahada 5,6,8,11 kadın sporcu var. Ya kenarda? Kadın takımlarının çoğunluğunu yine erkek antrenörler çalıştırıyor. Örneğin Türkiye’nin de aralarında bulunduğu 12 kadın voleybol takımından sadece ikisinin, Çin ve Japonya’nın antrenörleri kadın. Basketbolda kadın oranı biraz daha yüksek: 12’de altı. Ya hentbolda? 12’de bir. Açıkçası kadın takımlarında niye daha fazla kadın antrenör bulunmadığını anlamak mümkün değil. Belli ki takım yönetiminde hâlâ bir camdan tavanla karşı karşıya kadınlar. Sporculuğu bıraktıktan sonra antrenörlük pozisyonu bulmakta zorlanıyorlar ya da erkek meslektaşlarına karşı birkaç adım geride başlıyorlar. Sanki bilgi, tecrübe ve liderlik vasıflarına değilmişler gibi bir tavır söz konusu. Belki burada bir kota uygulamak, kadın antrenör zorunluluğu getirmek durumu değiştirebilir. Bundan da önemli sorun ise dünya sporunun yönetiminde yatıyor. Dünyada sporun kurallarını koyanlar da, sporu yönetenler de ekseriyetle erkekler. Hatta uzun süre bu erkek egemen dünya kadınları bünyesinde kabul etmek istemedi. 1980’e kadar IOC’nin üyeleri arasında hiçbir kadın bulunmadığını söylesem şaşırırsınız değil mi? Ama durum böyleydi. Bugün IOC’nin 102 daimi üyesinden 38’i kadın. Aralarında Yelena İsinbayeva, Neval El Mutavakil gibi eski ünlü sporcular da var. IOC komisyonlarında kadın üye oranı yüzde 47’ye ulaşmış durumda. Yani yaklaşık 40 yılda IOC’nin yönetim yapısı fazlasıyla değişti. Buna karşılık henüz bir kadın başkan göremedik IOC’de. Mevcut başkan Thomas Bach’tan sonra bir kadın başkanın seçilmesi önemli bir dönüm noktası olabilir. Elbette spor yönetimi deyince mesele IOC’yle bitmiyor. Yaz Olimpiyatları’nda temsil edilen 28 uluslararası federasyonun kaçında kadın başkan var biliyor musunuz? Sadece iki: Uluslararası Triatlon Birliği başkanı Marisol Casado ve Uluslararası Golf Federasyonu başkanı Annika Sörenstam. Geri kalan 26 federasyonun hepsinde yarışma kurallarından giyecekleri kıyafetlere kadar kadın sporcular hakkındaki tüm kararları erkek başkanlar ve erkek ağırlıklı yönetim kurulları alıyor. Bu yapı değişmeden kadın-erkek sporu arasındaki mali ve idari eşitsizliğin kapanması da kolay olmayacak.

Bu hafta sonu izlenecek beş final

Boks kadınlar sinek sıklet ve welter sıklet finali - 7 Ağustos Cumartesi Türkiye için tarihi bir gün. Olimpiyatlar’a ilk kez katılan kadın boksörlerden Buse Naz Çakıroğlu ve Busenaz Sürmeneli finalde yumruk sallayacak. Sıkletlerinin favorisi iki boksörden Çakıroğlu Bulgar Krasteva, Sürmeneli ise Çinli Hong karşısında altın madalya için ringe çıkacak.  Atletizm kadınlar 10 bin metre finali - 7 Ağustos Cumartesi Hollandalı Sifan Hassan bir mucize için yine piste çıkacak. 1500 metre seçmelerinde düştüğü halde geri dönüp turu geçen, 5000 metrede şampiyon olan Hollandalı atlet bu kez 10000 metre finalinde Doğu Afrikalı rakipleriyle çekişecek. Erkekler basketbol finali - 7 Ağustos Cumartesi ABD bundan önceki üç Olimpiyat’a en iyi kadrolarla gelip tartışmasız şekilde altın madalyayı kazanmıştı. Ancak Tokyo’da ilk maçta Fransa’ya yenildiler. Altın madalyayla aralarındaki en büyük engel Luka Doncic’li Slovenya ya da DeColo’lu Fransa olabilir. Erkekler maraton - 8 Ağustos Pazar Tokyo’nun nemli havası sebebiyle Kuzey Japonya’daki Sapporo’da koşulacak maratonda dünya rekortmeni Kenyalı Eliud Kipchoge bakalım unvanını koruyabilecek mi? Bu yarışta üç Türk atleti Yavuz Ağralı, Polat Kemboi Arıkan ve Kaan Kigen Özbilen’i de izleyeceğiz. Kadınlar voleybol finali - 8 Ağustos Pazar Türkiye’yi de burada görmek isterdik ama çeyrek finalde Güney Kore engelini aşamadık. Kadınlar voleybolun en iyisi Tokyo 2020’nin son müsabakalarından biri olan bu final maçında belli olacak. Son iki Olimpiyat’ın şampiyonu Brezilya unvanını ABD ya da Sırbistan’a karşı korumaya çalışacak.