23 Kasım 2024, Cumartesi Gazete Oksijen
Giriş: 27.05.2022 04:50 | Son Güncelleme: 27.05.2022 09:25

‘Öteki İstanbul’da birkaç gün

Türkiye'nin en kalabalık ilçesi Esenyurt'ta her dört kişiden biri göçmen. Başınızı nereye çevirseniz, gördükleriniz bu bilgiyi doğruluyor. Rengarenk kıyafetler, Arapça tabelalar ve her köşe başındaki tavuk dönerciler... Sebati Karakurt'un fotoğrafları ve izlenimleriyle ‘Öteki İstanbul’da birkaç gün
‘Öteki İstanbul’da birkaç gün - Resim: 1

Suriye’de iç savaşın patlak vermesinin ardından ilk göçmen kafilesi Türkiye’ye Nisan 2011’de geldi. Yıl sonuna doğru sayı 100 bine çıkmış, 2.5 yılda ise 1.5 milyonu bulmuştu. İzlenen açık kapı politikası rakamı hızla yükseltirken, ilk çatlak sesler de o günlerde duyulmaya başlamıştı.

Bugün Türkiye’de kentlerdeki Suriyelilerin resmi sayısı 3 milyon 762 bin. Gerçekte ise rakamın daha yüksek olduğu belirtiliyor. Üstelik bu muhasebe sadece Suriyelilere ait. Türkiye şu anda Pakistanlısıyla, Afganıyla, İranlısıyla bugün -yine resmi rakamlarla- 5 milyonu aşkın yabancıya ev sahipliği yapıyor.

‘Öteki İstanbul’da birkaç gün - Resim: 2

IŞİD’in ve iç savaşın zulmünden kaçarak Türkiye’ye sığınan yabancılar başlarda sempatiyle karşılanırken, zamanla bu tablo tersine döndü. Zorunlu misafirliğin kalıcı ikamete döneceğinin anlaşılmasıyla tepkiler daha da arttı. Bugün ekonomik sıkıntılarla birlikte ülkenin en çok konuşulan meselesi göçmenler.

Göçmen konusu elbette sadece Türkiye’nin konusu değil. Pek çok Avrupa ülkesi, bu yoğunlukta olmasa da benzer bir süreçten geçiyor. İsveç Başbakanı Magdalena Andersson’un kısa süre önce sarf ettiği sözler bu açıdan kayda değer: “Son 20 yılda kabul ettiğimiz göçmenlerin entegrasyonunda başarısız olduk. Paralel toplumlar oluştu, aynı ülkede tamamen farklı realitelerde yaşıyoruz.”

‘Öteki İstanbul’da birkaç gün - Resim: 3

“Paralel toplum” sorunu milyonlarca göçmeni ağırlayan Türkiye’nin de gerçeği. Farklı etnik grupların belirli ilçeler ve semtlerde kümelenmesiyle, İstanbul’da artık birden fazla İstanbul var. Biz de “oralarda nasıl bir hayat yaşanıyor, realitelerimiz birbirine ne kadar uzak” sorularına yanıt bulabilmek için objektifimizi “öteki” İstanbul’a çevirdik; farklı olduğu kadar renkli görüntülerle karşılaştık...

Esenyurt

Esenyurt Cumhuriyet Meydanı’nda konumlanmış Çevik Kuvvet polisleri ortamı kontrol ediyor. Demokrat Parti’nin meydanda açtığı standın bozuk ses düzeninden ortama cazırtılı Kürtçe türküler, Mehmet Ali Birand’ın seslendirdiği Demokrat Parti belgeseli yayınlanıyor. Etraftaki sivil polisler kelepçeledikleri bir siyahi vatandaşı evraklarını inceleyerek ekip otobüslerinin arasındaki araca bindiriyorlar. Çevrede saat satan diğer siyahiler durumun kendilerine yönlenmeyeceği rahatlığında, birbirleriyle gülüşerek konuşuyorlar. Meydandaki döviz bürosunun önünde bekleyen siyahi çifte yaklaşıyorum. Amerikalı olduklarını söylüyorlar.

‘Öteki İstanbul’da birkaç gün - Resim: 4

Meydana yakın tabelasında Esenyurt Rizeliler Derneği yazan kahvehaneye giriyorum. Duvarlarda Recep Tayyip Erdoğan’ın fotoğrafları asılı. Köşe masadaki iki dayıyla laflıyoruz. “Buralar bomboştu geldiğimizde. Esenyurt’ta in cin top oynuyordu. Yıllardır taşımacılık yapıyorum. Suriyelilerin semte akınıyla birlikte önce kiralar tavan yaptı. Sonra aldıkları kamyonetlerle taşıma işimize ortak oldular. Bana haftada iki iş anca çıkıyor. Yıllar önce diktiğim gecekondu şimdi asansörlü apartmana dönüştü. Bir Suriyeli kiracım vardı, ayrılırken kombiyi de söküp götürdü. Allahtan vanayı kapamış. Apartman havaya uçabilirdi. Bir daha yabancıya kiraya vermedim.”

İşler düzelince döneceğim

Meydandaki caminin yanından aşağı inince küçük bir Şam çarşısına giriliyor. Ayaküstü atıştırmalıkçılar, kuyumcular, marketler, kozmetik dükkanları, restoranlar, telefon aksesuarcıları... Suriyeli esnaf kırık Türkçesiyle iletişime pek de açık değil. Ortasında havuz bulunan meydandaki kebapçının afili masasında oturan dövmeli, iri kıyım Iraklı çift fotoğraf makinesinin yönünü değiştirmem için uyarıyor. Allahtan kasada oturan Umut Aslan devreye giriyor. Akrabasının restoranıymış. Kelle, ayak-paça, kebap fotoğraflarının önünde anlatıyor: “2014’te Şam’dan uçakla geldim, varlıklı bir aileydik. Şehrin en güzel yerinde üç dairemiz, iki de arabamız vardı. Hepsi bombalandı. Ailem şimdi kirada oturuyor.  İşler düzelir düzelmez döneceğim. Niçin savaşmayıp kaçıp geldiniz diyorlar. İnsan birlikte büyüdüğü, aynı okula gittiği arkadaşına karşı savaşamıyor.”  Küçük bir not, “uçakla geldim” demek yabancılar için bir ayrıcalık cümlesi. Kaçak olarak gelmediklerini böyle ifade ediyorlar.