CHP, İBB Başkanı ve partinin Cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu'nun tutuklanmasının 100'üncü gününde Saraçhane'de bir miting düzenledi. 'Millet İradesine Sahip Çıkıyor' sloganıyla gerçekleştirilen mitingde konuşan CHP Genel Başkanı Özgür Özel'in açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:
"Bugün yine hep birlikte her şeyin başladığı yerdeyiz. Bugün yine hep birlikte birilerinin planına tertibine, kurduğu kumpaslara karşı her şeyin başladığı yerdeyiz, Saraçhane'deyiz. Adaletin, demokrasinin yüzüncü kara gününde, 19 Mart darbesinin 104'üncü Ekrem başkanın tutsaklığının 100. gününde, bu yüz karası günde hep birlikte milletin evindeyiz.
Gözümün içine bakın, gözünüzün içine bakıyorum. 19 Mart'ta da bir hafta boyunca yedi gün yedi gece omuz omuza yana yana birlikte durdunuz. Gecenin karanlığında adaleti haykırdınız, iradenizi savundunuz. Siz faşizme karşı, darbecilere, cuntacılara karşı boyun eğmeyenlersiniz. Hepinizle gurur duyuyorum.
100. günde bir kez daha Saraçhane'de eylemdeyiz. Biz buraya miting yapmaya değil, eylem yapmaya ve sonuç almaya geliyoruz. Bundan tam 100 gün önce Erdoğan televizyonların karşısına çıktı. Dedi ki, 'Bir ay sonra birbirlerinin yüzüne bakmayacaklar, ailelerinin gözünün içine bakmayacaklar.' Ey Erdoğan, bu sözlerden beri bir ay değil 100 gün geçti. Biz bugün ailelerle yan yana omuz omuza göz gözeyiz. Biz birbirimizin yüzüne değil emanet evlatlarına bakacak kadar kardeşiz.
"Bu meydan İstanbul'daki tüm demokratların birlikte olduğu meydandır"
Yedi gün yedi gece Saraçhane'de, sonra köprüyü geçip Maltepe'de 2,2 milyon kişiyle, sonra her cumartesi bir ilde 11 ilde, her çarşamba bir ilçede 10 ilçede, bugüne kadar 29 büyük mitingde birlikteydik, bugün 30 mitingde birlikteyiz. Bu meydan bir siyasi görüşe, partiye ait değildir. Bu meydan İstanbul'daki tüm demokratların birlikte olduğu meydandır. Bu meydanın ötekisi yoktur, itilen, kakılan, dışlanan yoktur. Bu meydan bilir ki kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz. 19 Mart akşamı bunu bilerek, tek başına kurtulamayacağımızı, hep beraber mücadele edeceğimizi bilerek, sadece Ekrem başkana değil, tüm belediye başkanlarına, siyasi tutsaklara özgürlük isteyerek bu meydanda toplandık.
"Saraylarda oturuyorlar ama yerin yedi kat dibindeler"
İyi ki geldik, iyi ki mücadeleyi verdik, iyi ki bir aradayız. Arkadaşlarımız belki zindanlarda ama moralleri yüksek, motivasyonları yüksek. İnanıyorlar, biz haklıyız ve biz kazanacağız. Onları zindanlar atanlar saraylarda oturuyorlar ama yerin yedi kat dibindeler. Korkuyorlar, kaybedecekler, kaybedecekler.
19 Mart'ta yaşananlara bir darbe demiştik ve tüm darbeler gibi bu darbenin de hedefinin bir kişi, bir mekan ama esas hedefinin milletin iradesi olduğunu söylemiştik. Her darbenin bir bildirisi olur. Bunun da vardı. 19 Mart'ta servis ettikleri '550 milyar lira yolsuzluk var. İmamoğlu suç örgütüdür' diye haber bu darbenin bildirisidir. Tüm darbe bildirileri gibi önce TRT'den okunmuştur, her tarafa yayılmıştır ancak milletin vicdanından dönmüştür. Buna millet inanmamış, darbeyi de darbecileri de püskürtmüştür.
"Recep Tayyip Erdoğan artık Cumhurbaşkanı değil cunta başkanıdır"
Her darbenin bir planı vardır. 18 Mart'ta diplomayı iptal etmek, 19 Mart'ta yüzlerce polisle birlikte Ekrem Başkanın evine gitmekti. Bu darbe neyi planladıysa yaptı. Ahmet Özer 244 gündür tutuklu. Beşiktaş Belediye Başkanı Rıza Akpolat 165 gündür tutuklu. Beykoz Belediye Başkanı Alaattin Köseler 119 gündür tutuklu. Şişli Belediye Başkanı Emrah Şahan, Beylikdüzü Belediye Başkanı Murat Çalık, Ekrem Başkanla birlikte 100 gündür tutuklu. Büyükçekmece Belediye Başkanı Hasan Akgün, Gaziosmanpaşa Belediye Başkanı Hakan Bahçetepe, Avcılar Belediye Başkanı Utku Caner Çaykara, Ceyhan Belediye Başkanı Kadir Haydar ve Seyhan Belediye Başkanı Oya Tekin 27 gündür tutuklu. Onlarla birlikte 27 gündür, 100 gündür, 165 gündür, 244 gündür belediye meclis üyelerimiz, pırıl pırıl bürokratlarımız bu darbe planının, bu kirli planın bir parçası olarak bu darbe girişiminden dolayı cezaevinde tutuluyor. Ancak tüm baskılara rağmen millet seçtiğinin arkasında duruyor, iradesinin arkasında duruyor, Ekrem Başkana ve arkadaşlarımıza sahip çıkıyor. Biz de kaya gibi onların arkasında duruyoruz.
Her darbenin başında bir cuntası olur. Bu darbenin de üç savcısı, üç hakimi, üç gizli tanığı, iftiracıları var. Ve bu darbenin başında bir başkan, bir cunta başkanı var. Milletin geçmişte cumhurbaşkanı diye seçip yetki verdiği birisi Recep Tayyip Erdoğan artık Cumhurbaşkanı değil cunta başkanıdır.
"Cumhuriyet tarihinin en büyük direnişini, mücadelesini ortaya koydunuz"
Her darbenin bir görevlendirme listesi olur. Hiç şüphesiz bu darbenin de vardı. İBB'ye kayyım, ismi belliydi. Cumhuriyet Halk Partisi'ne kayyım, ismi belliydi. Bu millet darbeyi, darbe planlarını yırttı, çöpe arttı. Sizler meydanlarda bu darbeye direndiniz. Birileri darbe için direnirken, sizler özgürlüğünüz, iradeniz için direndiniz. Birileri darbe beklerken, kayyım beklerken siz Cumhuriyet tarihinin en büyük direnişini, mücadelesini ortaya koydunuz. Her birinizle ayrı ayrı gurur duyuyoruz.
Yüz kara günde insanlara, evlatlara, eşlere, annelere, babalara zulmettiler. Bugün darbenin 100 kara gününü konuştuğumuz salondan çıkarken bir anne ve bir kız kardeş yanıma geldiler. Dediler ki 'bugüne kadar demeyin, söylemeyin demiştik. Demediniz, söylemediniz. Ama bugün, bu salonda, bu duyguyu gördükten sonra artık söyleyin, artık herkes bilsin' dediler. Şunu söylediler; İBB Spor Kulübü'nün Başkanı Fatih Keleş, önce Silivri'de, sonra Kandıra'ya götürüp Kandıra Cezaevi'nde, ikide bir Çağlayan'a çağırıp, bir başsavcı, üç savcıyla, avukatsız, baskılar altında tutularak, en yakınlarına, arkadaşlarına, Ekrem Başkana iftiraya zorlandı. Ancak asla eğilmedi asla buna tenezzül etmedi. 'Çağlayan'dan Kandıra'ya dönme 20 yıl yatarsın' dediler. '200 yıl yatacağımı bilsem namuslu iftira atmam' dedi.
"Fatih Bey seninle de o canım oğlunla da gurur duyuyoruz"
Şimdi bu adalet cellatları Fatih Keleş'e 'çoluğun çocuğun var, 26 yaşında bir oğlun var' deyip bir hatırlatma yaptılar. Fatih Bey duydu, duymazdan geldi. Bu kadarını da yapamazlar dedi. 26 yaşındaki oğlu Mustafa bir gün gözaltına alındı, mahkeme karşısına çıkarıldı. Çalıştığı şirkette, kentsel dönüşüm yapılacak bir apartmanda, bir inatçı kiracıyı ikna etmek için o yıkılacak daireyi Mustafa'ya satıp tahliye davası açmışlar. Kiracı biliyor, ev sahibi biliyor, iş yerindeki herkes şahit ama Mustafa'ya 'bu dairenin parası nereden' diyorlar. Mal sahibi diyor ki ben sattım. Kiracı biliyor ki onu çıkarmak için yaptılar. Deprem için, güçlendirme için yaptılar. 26 yaşında başkasının yanında çalışan Mustafa'yı babasını bezdirmek için rehin tutuyorlar.
Mustafa'nın nörolojik rahatsızlıkları var, kapalı yerde duramıyor. Babasından kötü haber duymamamak için evde televizyon açmıyor, haber okumuyor, eve giremiyorken sırf babasını yıldırmak için bu sağlık zaafını bildikleri için önce hatırlatıp sonra Mustafa'yı içeri koydular, şimdi Fatih Beyi evladı üzerinden tehdit ediyorlar. Annesi dedi ki bugün, 'Öyle hikayeler duydum ki Türkiye duysun Fatih'in nasıl direndiğini, nasıl namuslu bir adam olduğunu'. Fatih Bey seninle de o canım oğlunla da gurur duyuyoruz. Bu alkışlar sana Fatih Bey.
"Bu ülkeyi korkanlar, sinenler, teslim olanlar değil direnenler kurdu"
100 günde hem içeride hem dışarıda direncimizi kırmaya, umudumuzu kaybettirmeye, bizi sindirmeye, 'şuraya bir imza at, evlatlarına kavuş' diyerek bize en büyük kötülükleri yapanlara sesleniyoruz. Diyorsun ya 'gel bir imza at' ey Akın Gürler, ey Erdoğan, gel şu Saraçhane'ye bir bak. Bu ülkeyi korkanlar, sinenler, teslim olanlar değil direnenler kurtardı, direnenler kurdu. Bizi korkutamazsın. Yüz gün önce burada söyledim, bir daha söylüyorum; ey Erdoğan biz korkuyu evde bıraktık.
"Korkunun ecele faydası yok, onun bir vesikalık resmine yenileceksin"
Çok değerli İstanbullular, İstanbul'un demokratları, burası Saraçhane. Burası İBB'nin tarihi binası. Buradan kimler geldi kimler geçti. Erdoğan bu binada başkanlık yaptı. Geçmişte o da terörle, yolsuzlukla, çete kurmakla suçlandı. Ama buradan İstanbul'un büyün muhafazakar demokratlarının şahitliğiyle hatırlatırım ki, bütün Milli Görüşçülerin şahitliğiyle hatırlatırım ki bir gün evine, kapısına, sabahleyin eşinin evladının yanında polis dayanmadı. Bir gün gözaltı yapılmadı, bir gün Vatan Emniyet'te tutulmadı, bir gün tutuklanmadı. Tutuksuz yargılandı, ceza aldı, yine tutuklanmadı. Yargıtay'a gitti, cezası onandı, yine kapısına polis yollanmadı. Telefon açtılar, 'Pınarhisar Cezaevi hazır, cezanız onaylandı, yatmaya gelin' dediler. Bu kapıdan çıktı, bu meydana geldi, bu meydanda halka hitap etti, davulla zurnayla cezaevine gitti. Bırak pankartlarının yasaklanmasını, cezaevinde şiir albümü çıkardı, şiir kitabı yazdı. Ancak bugün kendisine yapılmayan her şeyi rakibine, rakibinin ailesine, sevdiklerine yapıyor.
İstanbul'un bütün demokratları, Ekrem İmamoğlu halihazırda bu belediyenin seçilmiş belediye başkanıdır. sadece tutuklu olduğu için yerine geçici olarak başkanvekili seçilmiştir. Unvan, belediye başkanıdır. Ancak onun resminin belediyeden, ismini billboardlardan, sesini metro istasyonlarından kaldırmaya çalışıyorlar. Erdoğan belediye başkanlığını kaybettiğinde ona yapılmayana belediye başkanı ünvanı sürerken İmamoğlu'na yapılıyor. Buradan Erdoğan'a sesleniyorum, Ekrem Başkanın afişinden, resminden, sesinden korkuyorsun ancak korkunun ecele faydası yok. Onun bir vesikalık resmine yenileceksin. Sen gideceksin, Ekrem İmamoğlu Cumhurbaşkanı olacak.
"O gün Bülent Ecevit, Mesut Yılmaz başsavcıya her akşama telefon açıyor muydu?"
Biz bu yargı darbesine direnirken birisi de çıkmış, 'ben şiir okudum diye ceza aldım, hukuk mücadelesi verdim, yargıyı tanımıyorum demedim' diyor. O dönem Türkiye'de hukuk varmış ki hukuk mücadelesi verdin. O dönem Yargıtay'dan karar kesinleşene kadar kimsenin aklından seni tutuklamak geçmemiş, bir de çıkmış hukuk hatırlatması yapıyorsun. O gün başsavcıyla konuşan var mıydı? O gün Bülent Ecevit, Mesut Yılmaz başsavcıya her akşama telefon açıyor muydu? Başsavcılar o gün cumhurbaşkanıyla başbakanlar direkt konuşup, onlara sana verdikleri gibi tekmil veriyorlar mıydı? Senin gibi yargıya talimat veriyorlar mıydı?
Şu kadarını söyleyeyim, utanmadan sıkılmadan 'ben yargıyı tanımıyorum demedim' diyorsun. Sana soruyorum Erdoğan, daha geçen sene en üst mahkemeyi, AYM'yi 'kararına uymuyorum, saygı da duymuyorum' diyen sen değil miydin? Hiç utanmıyor musun?
"Bin yerde operasyon yapsan bin yerde direneceğiz"
Maaalesef hukuksuzluğu bugün de İzmir'e sıçrattılar. 100 kara günü anlatacağımız bu günde yine bir şafak operasyonuyla adaleti lekelediler. Erdoğan daha beş gün önce başka şehirlere de sıçrayacağını söylüyordu. Sen gizli dosyaların savcısı mısın, yargıcı mısın? Bunların hepsini bilip siyasete alet ediyorsun. Sanıyorsun ki bizim mücadelemizi İzmir'de bir iş yaparak İstanbul'da zora sokacaksın. Buradan sana açıkça meydan okuyoruz, bir yerde iki yerde on yerde değil, bin yerde operasyon yapsan bin yerde direneceğiz, bin kere direneceğiz. Yapılan bu adaletsizlikler ekonomiye zarar veriyor, ekmeği küçültüyor. Asgari ücrete zam için bulunamayan paranın 120 katını darbe için bulanlar var. Tarımda çiftçinin borcuna faizi bile kaldırmayanlar, bu faiz yükünün 20 katını Ekrem Başkana darbe için kullanıyorlar. Öğrencilere yurt veremeyenler, burs vermeyenler darbeye para buluyorlar. Buradan, bu meydandan söylüyoruz, and olsun ki bu haramilerin saltanatı bitecek, and olsun ki emekçiler kazanacak, öğrenciler kazanacak, biz kazanacağız, Türkiye kazanacak.
"Bir tek hırsızlar, yolsuzlar, çeteler, talimat verenler, talimat alıp adaleti katledenler korksun"
Ben ısrarla bir şeyi düzeltip bir şeyi hatırlatıyorum. Buradan AKP'nin seçmenine, yoksulluğu sömürülerek üye yapılanlara, torununun mülakatı adına kaydolanlara, patronun baskısıyla yazılanlara ya da iyi olur diye düşünüp, televizyona bakıp, aldanıp ama bugün pişman olanlara diyoruz ki, bundan sonraki seçim Cumhuriyet Halk Partisi'nin kazanacağı ama kimsenin kaybetmeyeceği seçimdir. AK Parti'ye oy vermiş, kaydolmuş kimse korkmasın. Bir tek hırsızlar, yolsuzlar, çeteler, talimat verenler, talimat alıp da adaleti katledenler korksun. Onlardan hesap soracağız.
Biz emekliye zam isteriz, para yok. Asgari ücrete isteriz, para yok. Çiftçiye destek isteriz, para yok. Darbeye gelince para var. Biz bugün bu meydanlardayken evlerde kullandığımız doğalgaza yüzde 25 zam yaptı Erdoğan. Geçen ay 2 bin lira gelen doğalgaz faturası bu ay 2 bin 500 lira gelecek Bunun bir tek sebebi var, o da bu darbedir, bu darbecilerdir. Bu darbecilerden hesap soracağız. Bu milleti bu iktidardan derhal kurtaracağız.
"Birileri iç cepheyi kuvvetlendireceğine, Silivri’nin iç avlularını kuvvetlendiriyor"
Birileri ‘Terörsüz Türkiye’ diyor. Elbette Cumhuriyet Halk Partisi de tarihsel bir tutarlılıkla ‘Terör bitsin, barış gelsin. Analar ağlamasın. Kimsenin anasının gözünden yaş akmasın. Bu ülkenin parası teröre değil; hizmete, emekliye, emekçiye, öğrenciye, esnafa, çiftçiye gitsin istiyoruz. Ancak sadece ‘Terörsüz Türkiye’ demekle olmuyor. Terörsüz ve demokratik Türkiye istiyoruz. Terörsüz, çetesiz ve mafyasız bir hukuk devleti istiyoruz. Biz milletin birliğini, huzurunu savunuyoruz. Ama bu yapılanlar birliği bozuyor, huzuru kaçırıyor. Biz adalet istiyor, hukuk istiyoruz. Bu adaletsizlikler esas iç cepheyi zayıflatıyor. Birileri iç cepheyi kuvvetlendireceğine, Silivri’nin iç avlularını kuvvetlendiriyor.
"Hedefimiz; dünya siyaset tarihinin en büyük güvensizlik oyunu vermek"
Artık birlik için, beraberlik için, zenginlik için adalet istiyoruz. ‘Hak’ diyoruz, ‘hukuk’ diyoruz, ‘adalet’ diyoruz. Bir yandan Türkiye’nin görmediği mitingleri yaparken, diğer yandan dünya siyasi tarihinin en büyük imza kampanyasını yapıyoruz. Sizlerin emeği, gayretiyle imza sayımız 20 milyonu geçti. Emeklerinize sağlık. Hedefimiz; Erdoğan’ın aldığı oydan fazla imzayla, ona dünyanın gözü önünde dünya siyaset tarihinin en büyük güvensizlik oyunu vermek. Bu milletin karşısına çıkamayacak halde olan Erdoğan’a seslenmek istiyoruz: Ey Erdoğan, adayımı bırak, sandığı getir. Adayımı yanımda, sandığı önümde istiyorum.
"O başsavcına güveniyorsan kaçma, yargılamaları TRT’den canlı yayınla"
Size söz veriyorum. O sandık gelecek, Erdoğan gidecek. İktidar gelecek, huzur gelecek, adalet gelecek. Bir talep, bir çağrı, bir meydan okuma sonra da bir teşekkürüm var. Talebimiz şunadır. Diyoruz ki; biz birbirimize güveniyoruz, babamıza, eşimize, belediye başkanımıza güveniyoruz. Arkadaşlarımıza güveniyoruz. Erdoğan’a sesleniyorum: Eğer sen de o savcına, o başsavcına güveniyorsan kaçma, yargılamaları TRT’den canlı yayınlayın. Biz buradayız, kendimize güveniyoruz. TRT’den verin ki millet iftirayı da duysun, cevabını da görsün. Biz buradayız, hodri meydan.
19 Mart’ın 104’üncü, 23 Mart’ın 100’üncü gününde bugün buradaysak, Türkiye’de 30 dev miting yaptıysak, bu binada bir kayyım değil de İstanbul’un seçtiği bir belediye başkanvekili oturuyorsa, Cumhuriyet Halk Partisi’nin başında bir kayyım, bir butlan yoksa bunların hepsini o 19 Mart günü, ‘Ne olacaksa bugün burada, bu gece burada olacak’ deyip de çağırdığımızda, sabahın erken saatlerinde Vatan Emniyet’in önünde toplanan Cumhuriyet Halk Partililer ve İstanbul’un bütün demokratları ve o gün üniversitesinin önünde Beyazıt Meydanı’nda toplanan İstanbul Üniversiteliler, bariyerleri yıkıp da geldiniz, omuz omuza geldiniz, buraya gelip, bu tarihi binanın önünde ‘Kurtuluş yok tek başına. Ya hep beraber, ya hiçbirimiz’ diye seslenerek sloganlarla, ‘İstanbul buraya’ dediniz. Teşekkürler İstanbul Üniversitesi. Teşekkürler Boğaziçi. Teşekkürler Yıldız Teknik Üniversitesi. Teşekkürler Marmara Üniversitesi. Galatasaray Üniversitesi’ne teşekkür, Mimar Sinan’a teşekkür. Teşekkürler İstanbul Teknik Üniversitesi. İstanbul’un dört bir yanından koşup gelen, vakıf üniversitelerinin öğrencilerine bu sesi başta Ankara’da duyan ODTÜ'lülere, Gazililere, bütün Türkiye’nin gençlerine teşekkür ediyoruz. Geleceğinize sahip çıktınız. Sizi seviyoruz, her birinize yürekten teşekkür ediyoruz. O gün Beyazıt’tan buraya yürüyenler yine burada mı? Yürümeye devam edelim mi? İktidara hep birlikte gidelim mi? Haramileri yollayıp halkın iktidarını hep birlikte kuralım mı? Hazır mıyız? Hazır mıyız? O zaman yürüyelim arkadaşlar. Hep beraber yürüyelim."