04 Mayıs 2025, Pazar Gazete Oksijen
Abone Ol Giriş yap
Haber Giriş: 10.03.2025 12:15 | Son Güncelleme: 10.03.2025 12:39

Sivil toplum örgütleri: Bu bir ‘iklim’ değil ‘ticaret’ kanunu

Türkiye’nin ilk iklim kanunu komisyondan geçti. Ancak teklif mutlak sera gazı azaltım ve fosil yakıtlardan çıkış hedefi içermiyor, iklim adaleti konularında güvence sunmuyor. 26 Şubat’ta 92 kurumun başlattığı imza kampanya ise 115 kuruma ve 6 bin 400’den fazla imzaya ulaştı
Sivil toplum örgütleri: Bu bir ‘iklim’ değil ‘ticaret’ kanunu
A+ Yazı Boyutunu Büyüt A- Yazı Boyutunu Küçült

Ekim 2021’de hem Paris Anlaşması’nı onaylayan hem de 2053 yılı için net sıfır emisyon hedefi koyan Türkiye’nin ilk iklim kanunu teklifi 20 Şubat günü TBMM’ye sunuldu. 26 Şubat günü Çevre Komisyonu’nda kabul edilen teklifle, iklim değişikliğiyle mücadele bağlamında sera gazı emisyonlarının azaltılması, bu doğrultuda iklim değişikliğine uyum faaliyetlerinin, planlama ve uygulama araçlarının, iklim değişikliği ile mücadelede kullanılacak gelirlerin, ayrıca izin ve denetime ilişkin ilkelerin yasal ve kurumsal çerçevesinin düzenlenmesi amaçlanıyor.

Bu arada Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde (TBMM) Genel Kurulu salı günü Türkiye'nin ilk 'İklim Kanunu Teklifi' görüşmelerine başlayacak. 

Ancak iklim adaletini savunan çevre aktivistleri ve sivil toplum örgütlerine göre, Meclis’e sunulan teklif emisyon ticaretini düzenlemekten öteye geçemiyor. Kanun teklifini Oksijen'e değerlendiren TEMA Vakfı, Mekanda Adalet Derneği ve Sürdürülebilir Ekonomi ve Finans Araştırmaları Derneği’ne (SEFiA) göre kanun teklifinde eksiklikler var. Bu eksiklikler ise şöyle sıralanıyor:

Mutlak sera gazı azaltımı: İklim değişikliğini 1.5°C ile sınırlamak ve Türkiye’nin sera gazı emisyonlarını bugünden başlayarak azaltmasına yani mutlak sera gazı azaltımına yönelik bir ifade bulunmuyor.

2053 hedefi: Emisyon azaltımı bir hedef olarak belirtilse de 2053 yılına kadar yapılması gereken azaltımlara dair bir çerçeve sunulmuyor.

Kömürden çıkış: İklim krizinin ana nedeni olan, başta kömür olmak üzere fosil yakıtlar konusunda net bir çıkış planı sunulmazken karbon yakalama ve depolama yöntemleri gibi teknolojilerle azaltım yapılması hedefleniyor.

İklim Adaleti: İklim adaleti ve adil geçiş tanımları kanunda yer alsa da bu süreçlerin nasıl inşa edileceğine dair herhangi bir mekanizma veya somut madde bulunmuyor.

Emisyon ticareti: Dahası, emisyon ticaretinden elde edilecek gelirlerin fosil yakıtlardan çıkış süreciyle adil geçiş ihtiyacı duyan veya iklim afetlerinden zarar gören topluluklara harcanması da öngörülmüyor. Sadece özel sektörün yeşil dönüşümüne ve Ar-Ge, teknoloji yatırımlarına kaynak ayrılıyor.

İklim değişikliği uyum politikası: Akdeniz Havzası’nda olması nedeniyle iklim krizinin kuraklık, sel ve orman yangınları gibi etkilerinden en çok etkilenecek Türkiye coğrafyası için iklim değişikliğine uyum politikalarına da değinilmiyor.

Temel motivasyon: Karbon vergisinin AB’ye ödenmemesi

Mekanda Adalet Derneği Çevre Adaleti Programı uzmanları Hülya Çeşmeci Cengiz ve Yağız Eren Abanus’ göre bu teklifin hazırlanmasındaki temel motivasyon, Avrupa Birliği’nin (AB) 2023’ten beri pilot olarak uyguladığı, 2026’dan itibaren de uygulama sürecinin başlayacağı Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması’na (SKDM) uyum. “AB, kendi sınırları içinde fosil yakıt kullanımına bağlı karbon salımlarını fiyatlandırıyor. Kendi sınırları içindeki işletmelerin dezavantajlı duruma düşmemesi için de AB’ye ihraç edilen ürünlerde de bu ürünlerin üretiminde sebep olunan karbon salımlarıyla orantılı olarak sınırda vergi uygulanmasını öngörüyor. Türkiye de kendi ihracatçılarının bu vergiyi AB’ye değil de kendisine ödemesi için karbon salımlarını fiyatlandırmak zorunda. Bu da Emisyon Ticaret Sistemi’nin (ETS) kurulması ile mümkün.”

Türkiye 2038’e kadar emisyonları artırmayı hedefliyor

Sürdürülebilir Ekonomi ve Finans Araştırmaları Derneği (SEFiA) Kurucu Direktörü Bengisu Özenç’e göre de yasanın merkezinde ETS var. Ancak buna rağmen ETS’de bile çok fazla eksikler var. “Çevre Komisyonu’ndaki görüşmeler sırasında ETS’nin ‘net sıfır emisyon hedefine uygun bir üst sınır belirlenmesi’ ilkesine dayalı çalıştığı ibaresi getirildi ve bu önemli bir kazanım oldu. Yine de 2053 net sıfır hedefine en az maliyetle ulaşılması ancak ara hedeflerin de tutarlı bir şekilde belirlenmesiyle mümkün. Türkiye’nin 2038’e kadar emisyonları artırmayı hedefleyen Ulusal Katkı Beyanı ise bu gerekliliği sağlamıyor. O nedenle de ETS’nin ara tarihlerde ne yönde bir azaltım hedefleyeceğini, bu sistem dahilinde emisyon haklarının işletmelere hangi ilkelerle tahsis edileceğini, ücretsiz olarak tahsis edilecek olan bir kısım emisyon hakkının hacminin ve hangi sektörlere sağlanacağının, ücretsiz tahsisatların zaman içerisinde bir azaltım planı dahilinde terk edilip edilmeyeceğini bilemiyoruz.”

'Emisyon azaltmak yerine fidan dikecekler'

Üstelik SEFİA da Mekanda Adalet Derneği de mevcut haliyle teklifle önerilen ‘denkleştirme’ yöntemlerinin, tesisleri emisyonlarını azaltmak yerine fidan dikmek gibi uygulamalarla emisyon bedeli ödemekten kaçınmaya itebileceğini de belirtiyorlar. Ve denkleştirme mekanizmalarının tasarımında şeffaflık, süreklilik, kaçak önleme, ilave katkı zorunluluğu gibi ilkelerin esas alınması gerektiğinin altını çiziyorlar.

'Çalışanlar geride bırakılmamalı'

Peki, nasıl bir kanun olmalıydı diye sorduğumuzda ise Mekanda Adalet Derneği’nden uzmanlar, “kömürlü termik santrallerin ve onlara kaynak sağlayan madenciliğin doğal alanlar ve tarım arazileri üzerindeki baskısı ile mevcut düzenin sosyal ve sağlık maliyetlerini eşitsiz şekilde üstlenen başta çocuklar, kadınlar, engelliler, yaşlılar gibi en kırılgan grupların mağduriyetlerini (hava kirliliği sonucu erken ölümler, iş kaybı, mülksüzleşme vb.) giderici, başta dönüşümden en çok etkilenecek kesimler olan karbon yoğun ekonomilere doğrudan ya da dolaylı olarak bağlı işgücü olmak üzere kimsenin geride bırakılmadığı adil geçiş mekanizmalarının” kanuna eklenmesi gerektiğini belirtiyorlar. TEMA Vakfı Çevre Politikaları ve Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanı Eylem Tuncaelli ise kadınlar, çocuklar, yaşlılar, engelli bireyler ve iklim değişikliğine karşı kırılgan grupların desteklenmesi için açık ve şeffaf bir finansman planına ihtiyaç olduğunu ekliyor.

115 kurumdan imza kampanyası

Ekoloji Birliği ve İklim Adaleti Koalisyonu da yaptıkları çağrı ile Muğla’dan Sinop’a, Çanakkale’den Elbistan’a çevre ve iklim üzerine çalışan 92 yerel örgütü change.org’da topladı ve bir imza kampanyası başlattı. 26 Şubat’ta başlatılan kampanyada imzacı kurum sayısı bir haftada (5 Mart itibarıyla) 115’e, imza sayısı da 6 bin 400’ün üzerine çıkmış durumda. Kurumların talebi ise net: “Ticaret kanunu değil, yaşamı, doğayı, iklim adaletini ve insan haklarını savunan, katılımcı bir süreçle hazırlanacak gerçek bir iklim kanunu istiyoruz!”

Halkın İklim Kanunu

Kampanyayı örgütleyen Kübra Ayçiçek ise iklim kanununa karşı olmadıklarının altını çizerek söz konusu teklifin geri çekilmesi gerektiğini söylüyor ve “Halkın İklim Kanunu” adını verdikleri 10 maddelik taleplerini şöyle sıralıyor:

  1. Öncelik sermayenin değil, doğanın ve toplumun ortak geleceği olmalıdır.
  2. Kömürden ve fosil yakıtlardan çıkış için net bir plan ortaya koymalıdır.
  3. Emekçiler için adil bir geçiş planlamalıdır.
  4. İklim adaleti perspektifiyle tasarlanmalıdır.
  5. Toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlamalıdır.
  6. Halk sağlığını güvence altına almalıdır.
  7. Üst ölçekli ekosistem planlaması yapmalıdır.
  8. İklim değişikliğine uyum politikaları geliştirmelidir.
  9. Halkın katılımını sağlamalı ve hesap verebilir olmalıdır.
  10. İklim suçlarına karşı denetim ve yaptırım içermelidir.

 

'Ulusal Katkı Beyanı yetersiz'

Diğer taraftan kanun teklifinde emisyon azaltım hedefleri net olarak yazılmasa da Ulusal Katkı Beyanı’na bağlanıyor. Ancak TEMA Vakfı Çevre Politikaları ve Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanı Eylem Tuncaelli, Türkiye’nin Ulusal Katkı Beyanı’nın “artıştan azaltım” vaat ettiğini söylüyor ve şöyle devam ediyor: “2024-2030 yıllarını kapsayan Ulusal Azaltım Strateji ve Eylem Planı’nda ise fosil yakıtlardan çıkış yer almıyor. Geçen aylarda açıklanan Uzun Dönemli İklim Stratejisi Belgesi ile Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı tarafından yayınlanan 2024-2028 Stratejik Planı’nda da kömür yatırımlarının artırılacağını görüyoruz. Kanunda net sıfır emisyon hedefi yer alsa da 2053 tarihinin net bir şekilde ifade edilmemesiyle birlikte Türkiye’nin iklim değişikliğiyle mücadelede somut adımlar atmayacağı, kanun teklifinin de iddialı bir iklim politikası oluşturma hedefinden uzak olduğu görülüyor.”

Özenç ise ulusal katkı beyanlarının standart bir format ve yöntem olmadan beş yılda bir yenilenecek olmasının iklim politikaları anlamında bir belirsizlik yaratma riski taşıdığını belirterek “Bu nedenle temel hedeflerin kanunda yer alması önemli” diyor.

2030’a kadar emisyonlar yüzde 33 artacak

Avrupa İklim Eylem Ağı (CAN Europe) İklim ve Enerji Politikaları Koordinatörü Özlem Katısöz ise Türkiye’nin iklim hedefi hakkında şu bilgileri veriyor:

  • “Fosil yakıtlar, iklim değişikliğinin neredeyse tek nedeni. Fosil yakıtlar içinde kurtulması en kolay ve hızlı olansa kömür. Türkiye’de kömürden elektrik üretim kaynaklı emisyonların, toplam içindeki payı yüzde 20 civarında. Dolayısıyla, gerçekçi bir elektrik sektörü dönüşümü ile elektrik üretiminde kömürü kademeli ve planlı şekilde sıfırlayıp sera gazı emisyonlarının azaltılması için güçlü ve somut bir adım atmış oluruz. Sadece emisyonlarımızı azaltmakla kalmayız, aynı zamanda Akbelen’de ormana, Denizli’de, Muğla’da zeytinliklere, Afşin’de insan sağlığına, madende işçilerin hayatına mal olan bu kirli elektrik üretim biçimini de geride bırakmış oluruz.”
  • “Oysa, ulusal katkı beyanımız, diğer bir ifade ile iklim hedefimiz 2020 yılına kıyasla 2030’a kadar emisyonları yüzde 33 artırmayı ve bu artışın 2038’e kadar devam etmesini öngörüyor. Eğer tüm ülkeler aynı oranda emisyonlarını artırsa küresel ortalama sıcaklıklar 4°C üstüne çıkardı. Bilim insanlarına göre bildiğimiz insan medeniyetinin devamı için küresel ortalama sıcaklık artışının 1.5°C’de sınırlandırılması şart. Dolayısıyla ulusal katkı beyanına atıf, bu kanunu iklim değişikliği ile mücadeleye katkı veren bir kanun haline getirmiyor.”