Sessiz bir epidemi, hızla yayılıyor: Vejetaryenlik. Ama hayır, sözünü ettiğim epidemi, hayvan hakları veya sağlık gibi gerekçelerle et tüketiminden uzak duran insanlar değil. Bir kenenin kendilerini ısırması sonucu vejetaryen olmak zorunda kalan insanlar! Ve bu insanların öyküsü, hem şaşırtıcı bir evrimsel destanı gözler önüne seriyor hem de sıra dışı bir tıbbi vakayla bizleri tanıştırıyor. Yeryüzünde 850 civarında kene türü var ve bunların 60 kadarı insanlara bulaşan hastalıklar taşıyor. Aralarında Lyme Hastalığı veya kene-kaynaklı ensefalit gibi çok ağır hastalıklar olsa da, bir tanesi özellikle dikkat çekici: Alfa-gal sendromu.
Biz hariç bütün memelilerde var
“Alfa-gal”, galaktoz-α-1,3-galaktoz isimli bir şeker (karbonhidrat) molekülünün kısa adı. Aslında bu şeker, bütün memeli hayvanlarda bulunuyor; ancak ne tesadüf ki, insanların da içinde yer aldığı kuyruksuz maymunlar (Hominoidea) ve onların en yakın akrabalarını içeren eski dünya maymunlarında (Cercopithecidae) bu şeker üretilemiyor. Ne hikmetse, bağımsız bin bir farklı veri hattıyla evrimsel akrabalıklarını doğruladığımız bu canlıların hepsinde GGTA1 isimli bir gen eksik. Bu gen olmadığında, alfa-gal şekeri de üretilemiyor. Tahmin edebileceğiniz gibi bu mutasyon, eski dünya maymunları ve onlardan ayrılarak evrimleşen kuyruksuz maymunların ortak atasında yaşandı ve tüm torunlara miras kaldı. Aksi takdirde bu mutasyonun yüzlerce “alakasız” türde, birbirinden tamamen bağımsız şekilde, ayrı ayrı meydana geldiğini varsaymamız gerekirdi (ve tabii aradaki akrabalık ilişkisini ispatlayan binlerce diğer veriyi de görmezden gelmemiz gerekirdi). İşte insan da atalarından bu mutasyonu miras alan bahtsız türlerden sadece biri. Alfa-gal şekerinin bulunmaması normalde ciddi bir sorun teşkil etmiyor. Ancak eğer ki bu şeker, yüksek dozda kana karışacak olursa, hele hele Th2-tetikleyici unsurlarla bir arada alınacak olursa, bir dizi diğer antikorla birlikte immünoglobülin E (IgE) antikorlarımızla etkileşiyor. Bu etkileşim, vücutta kızarıklık, kurdeşen, mide bulantısı, kusma, nefes darlığı, tansiyon düşmesi, baş dönmesi, baygınlık hâli, güçlü mide ağrısı ve hatta anafilaktik şok ve ölüme neden olabiliyor. Bunlar, kısmen tipik sayılabilecek alerji semptomları. Et yendiğinde 3 ila 8 saatte reaksiyon başlar
Tipik olmayan şeyse bu alerjiyi tetikleyen unsur: Alerjik tepki, kene tarafından ısırıldıktan sonra primat olmayan memeli hayvanların etlerini yemeye kalktığınızda baş gösteriyor. Eskiden mesela kuzu pirzola yerken hiçbir sorun çekmezken, bu kene tarafından ısırıldıktan kısa bir süre sonra, aynı kuzu pirzolayı (veya bir diğer primat-olmayan memeli etini) yediğinizde ve hatta memeli sütü gibi ürünleri tükettiğinizde, 3 ilâ 8 saat içinde vücudunuz alerjik reaksiyon göstermeye başlıyor. Bu süre de oldukça ilginç; çünkü birçok alerjik tepki, alerji unsuruyla temastan sonraki birkaç dakikada kendini gösteriyor. Alerjenle etkileşmeden saatler sonra tepkinin görüldüğü durumların sayısı bir elin parmaklarını geçmiyor. Ancak her kene bu hastalığı taşımıyor. Şu ana kadar bu alerjiyi bulaştırabildiği bilinen 9 kadar kene türü keşfedildi; fakat bunlardan sadece 2-3 tanesi güçlü bir şekilde alerji kaynağı olarak belirlendi. Bunlardan biri, ABD’nin güneyinden güneydoğusuna ve kuzeydoğusuna kadar uzanan bir alanda yaşayan Lone Star kenesi olarak da bilinen Amblyomma americanum türü. Bir diğeri, Avustralya’da yaşayan ve “felç kenesi” olarak da bilinen Ixodes holocyclus. Avrupa’nın genelinde ve Türkiye’de de yaşayan ve sakırga olarak bilinen Ixodes ricinus da sendromu tetikliyor gibi gözüküyor (henüz kesin değil), aman dikkat. Tedavisi yok, kendi kendine bitebiliyor
Hastalığın şu anda kesin bir tedavisi bulunmuyor; dolayısıyla kişilerin kırmızı etten ve memeli ürünlerinden uzak durması gerekiyor. Diyet bakımından belki bu sağlanabilir; fakat birçok ilaçta ve tıbbi üründe de memeli vücudundan üretilen malzemeler kullanıldığı için, bu kişiler ciddi sorunlarla karşılaşabiliyorlar. Şu anda alfa-gal içermeyen et ürünleri ve tıbbi ürünler üretilme aşamasında; ancak hastalık sadece 20 yıl kadar önce keşfedildiği için, halen öğrenmemiz gereken çok şey bulunuyor. Bildiğimiz bir şey, sendroma bir kez yakalandıktan sonra, eğer onu uzun bir süre tetiklememeyi başarırsanız, yıllar içinde etkisini giderek yitirmesi ve nihayetinde tamamen ortadan kalkabilmesi. Fakat tekrar ısırılmanız hâlinde sendrom da geri dönüyor veya başa sarıyor. Tabii bu kadar bahtsız ve dikkatsiz olmak ne kadar mümkün, bilemiyorum. İklim krizi burada da karşımıza çıkıyor
Ama riski artıran başka faktörler de var: İklim krizine bağlı olarak kenelerin yaşam alanları genişledikçe ve doğal yaşam alanlarının yıkılması sonucu insanlar ile yaban hayat daha çok iç içe geçtikçe, bu tür hastalıkların yayılımı da hızlanıyor. Örneğin 2009 yılında ABD’de sadece 12 Alfa-gal sendromu vakası tespit edilmişti. 2019 yılına geldiğimizde bu sayı, 34 bine çıktı. Bu kenelerin özellikle de ticaret yollarına ulaşması hâlinde çok daha geniş bir alana yayılmaları ve daha fazla kişiyi etkilemeleri işten bile değil. Bu gidişat, kenenin bir çeşit “sessiz epidemi” olarak görülmesine neden oluyor. Kırsalda vakit geçiren tedbirini almalı
Eğer kırsal alanda yürüyüş yapmak gibi hobileriniz yoksa, şimdilik bu sendromdan endişe etmenize gerek yok gibi gözüküyor; ancak eğer ki yaban hayat ile iç içe bir yaşantı sürüyorsanız, kenelere karşı dikkatli olmanızda fayda var. Çeşitli kene kovucu ilaçlarla giysi ve ekipmanlarınızı sıvamanız, kenelerin size yaklaşmasını engelleyebilir. Ayrıca bir kene tarafından ısırıldığınızda, mutlaka profesyonel yardım almanızı ve keneyi kendi kendinize çıkarmaya çalışmamanızı da önerebilirim. Kırmızı et tüketimini, özellikle de işlenmiş et tüketimini azaltmak genel olarak iyi bir tavsiye (gerçi ekonominin kötü olduğu yerlerde genelde kırmızı et tüketimi riskli seviyenin çok altına düştüğü biliniyor ama bu ayrı bir tartışma konusu). Ancak bir kene ısırığıyla et tüketimi yeteneğinizin elinizden alınabiliyor olması... Doğanın yapabilecekleri gerçekten baş döndürücü!