19. yüzyılda tıp henüz karanlık çağlardan çıkamamıştı. Doktorlar bulaşıcı hastalıkların bulaşıcı olduklarını bile bilmiyordu; bu illetlerin insandan insana geçtiğine değil, çürüyen organik materyalin yaydığı “kötü hava” tarafından taşındığına inanıyorlardı, hastaları da doğal olarak acılar içinde can veriyordu. Her kişinin hastalığının o kişiye özgü, diğerlerinden farklı bir içsel “dengesizlik”ten kaynaklandığı düşünülüyor fakat tedavi olarak “kan akıtma” gibi ilkel ritüellerden başka bir şey pek akla gelmiyordu. Ana akım tıp bu halde iken “alternatif” tıbbın durumu da parlak değildi elbette: Alman doktor Samuel Hahneman’ın uydurduğu (ve musluk suyu içmekten fazla bir faydasının olmadığı çoktan gösterilmiş olmasına karşın çağımızda bile inananları olan) “homeopati” yöntemi, hastalıkların onlara sebep olan şeye benzer şeylerce iyileştirilebileceği tezine dayalıydı örneğin. Yağmurlu bir günde ıslak giysileriyle ders verip zatürreye yakalanan dahi matematikçi George Boole, homeopati meraklısı eşi Mary’nin özenle uyguladığı (ve adamcağızı ıslak çarşaflara sarıp üzerine soğuk su dökmekten ibaret) homeopati “tedavi”si nedeniyle 49 yaşında hayata gözlerini yummuştu. Ignaz Semmelweis, 1864’te (günümüzde Budapeşte’nin yarısını oluşturan) Buda’da doğdu. Varlıklı bir tüccarın on çocuğunun beşincisiydi. 19 yaşında Viyana Üniversitesi’nde hukuk okumaya başladıysa da ertesi yıl (insanlık için çok faydalı olacak) bir karar değişikliği yapıp tıp fakültesine kaydoldu. Mezun olduğunda dahiliyeci olarak iş bulamayınca kadın doğum uzmanlığına yöneldi. 1846’da Viyana Genel Hastanesi’nin iki doğum kliniğinden birincisinde baş asistan olarak göreve başladı.
04.06.2021 06:00
Annelerin kurtarıcısı
Tuhaf bir zekâ
06 Aralık 2024
Kuantum mutluluğu
29 Kasım 2024
Bayat bir fikir
22 Kasım 2024
Bir insanlık öncüsü
15 Kasım 2024
Kopan zincir
Tüm Yazıları
08 Kasım 2024