Çevremizde birbirlerinden farklı özelliklere sahip binlerce değişik tür madde var. Bu karmaşıklık, Sicilya’da yaşayan Empedokles’in hoşuna gitmiyordu. Doğa üzerine yazdığı iki bin satırlık şiiirinde evrendeki her şeyin sadece dört temel unsurun, ateş, toprak, hava ve suyun değişik oranlardaki karışımlarından ibaret olduğu fikrini ortaya attı. Detayları tümüyle yanlış olsa da bu teorinin özündeki “evrenin işleyişi, ilk bakışta görülenden daha basit bir temele dayandırılarak açıklanabilir” düşüncesi, doğanın gizemlerini çözme serüvenindeki temel ilkelerimizden biri olacaktı. Empedokles’ten binlerce yıl sonra, yeni bir “aydınlanma” çağının başlarında, kimi Avrupalılar eski Yunanların her dediğinin doğru olmasının gerekmediğini fark edip maddeyi oluşturan unsurları daha dikkatli incelemeye başladı; kimya bilimi doğuyordu. 18. yüzyıl kimyacılarının çoğu, yanabilen her maddenin içinde “filojiston” (ateş özü) denilen bir şey olduğuna inanıyordu. Bu teze göre bir cismin yanması, içindeki filojiston’un dışarı salınması demekti. Örneğin bir tahta parçası bir miktar filojiston’la biraz tahta külünden oluşuyor, yanınca da geriye sadece kül kısmı kalıyordu. Demirin pasa dönüşmesinin de aynı şekilde açıklanabilecek bir tür yanma olduğu düşünülüyordu.
07.05.2021 06:00
Ateşin özü
Antoine Lavoisier, hukuk okumasına rağmen hayatını kimyaya adamış bir bilim insanıydı. Büyük buluşlara imza attı, sonra bir gün devrimin çılgınlığı kapısını çaldı
Google’ın kuantum bilgisayarı neyi başardı?
20 Aralık 2024
Sosyal medya rehberi
13 Aralık 2024
Tuhaf bir zekâ
06 Aralık 2024
Kuantum mutluluğu
29 Kasım 2024
Bayat bir fikir
Tüm Yazıları
22 Kasım 2024