18 Nisan 2024, Perşembe
12.11.2021 04:30

En zararlı adam

Thomas Midgley, 18 Mayıs 1889’da doğdu. Mucit olmak kanındaydı; dedesi yeni bir testere türü, babası da yeni tip otomobil lastikleri icat etmişti. Cornell Üniversitesi’nden makina mühendisliği diplomasını aldıktan sonra 1916’da dev otomotiv şirketi General Motors’ta “marş motoru” dediğimiz şeyin mucidi olan Charles Kettering’in ekibinde işe başladı. Otomobillerin dünyayı işgali çoktan başlamıştı ama hem yakıt verimliliğini hem de motorların ömrünü azaltan bir sorun vardı: Vuruntu. O dönemin arabaları çalışırken sık sık sanki birisi çekiçle metal dövüyormuş gibi sesler çıkarıyordu. Sebep, idealde motor çevriminin doğru adımında tek seferde kontrollü şekilde “patlaması” gereken yakıtın bir kısmının vaktinden önce ateşlenmesiydi. Bu tam da parlak zekâlı bir mühendisin çare bulabileceği pratik bir problemdi. Kettering, Midgley’den benzine karıştırıldığında vuruntu sorununu çözecek bir kimyasal madde bulmasını istedi. Midgley yüzlerce deneyden sonra alkollü içkilerde de bulunan etanolün bu iş için biçilmiş kaftan olduğunu keşfetti. Fakat ne yazık ki hikâye burada bitmedi.

Yine para hırsı

Etanolün nasıl üretileceğini herkes biliyordu, bu yüzden süreci patentlemek mümkün değildi. Dahası, ABD’deki alkollü içki yasağı nedeniyle giderek daha çok insan kendi alkolünü kendi ürettiğinden dev bir şirketin bu işten para kazanması olanaksızdı. General Motors’un petrol şirketleriyle güzel bir çıkar ilişkisi kurma peşinde olan patronu Alfred P. Sloan, petrolcülerin (rakip bir yakıt olduğu için) nefret ettikleri etanolden uzak durmanın akılllıca olacağı kararına vardı, etanollü benzin projesini rafa kaldırdı ve Midgley’ye vuruntuya karşı benzine karıştırılabilecek ve aynı zamanda uygulanması patentlenerek şirkete milyonlar getirecek başka bir katkı maddesi bulmasını emretti. (Sloan, müşterilerin henüz eskimemiş otomobillerini bırakıp yeni modeller almak istemelerini sağlama fikrinin de sahibiydi.)

Kurşunu seçti

Midgley tekrar laboratuvara koştu ve birkaç ay içinde “mutlu son”a ulaştı: 1853’te ilk üretilişinden beri hiçbir kullanım alanı bulunmayan tetraetil kurşun, Sloan’un beklentisine uygundu. Patent alındı, üretime start verildi, kasalar doldu, gezegenimizdeki otomobillerin çoğunluğu havaya kurşun salmaya başladı. Midgley başta olmak üzere herkes kurşunun son derece zehirli bir madde olduğunu biliyordu. Fakat her şeyin yolunda olduğunu söylediler. Tetraetil kurşunun üretildiği fabrikalarda çalışan işçilerin halüsinasyonlar gördüğü, akli dengelerini yitirdiği ve birçoğunun öldüğü duyulunca kamuoyu pirelendiyse de General Motors hiç oralı olmadı. Kendisi de kurşun zehirlenmesinin olumsuz etkilerini yaşayan Midgley 1923 yılının çoğunu Miami’de dinlenerek geçirdiyse de 1924’te yaptığı ünlü basın toplantısında bu detaydan hiç söz etmedi, gazetecilerin önünde ellerine tetraetil kurşun buladı, buharını soludu ve ölen işçileri güvenlik önlemlerine boş vermekle suçladı. 1925’te bilimsel bir toplantıda tetraetil kurşunun vuruntuyu giderdiği bilinen tek madde olduğu yalanını söyleyerek kendi etanol buluşunu inkar etti.

Milyonlar zehirlendi

Atmosfere pompalanan zehir dünya çapında felaket yarattı. Milyonlarca çocuğun beyin gelişimi kurşun zehirlenmesi nedeniyle sekteye uğradı. Çeşitli araştırmalar çocuklukta kurşuna maruz kalmanın sonraki yıllarda toplumdaki suç düzeyine yaptığı etkiyi ortaya çıkardı. Neden sonra aklı başına gelen ABD’de kurşunlu benzinden vazgeçildiğinde yılda bir milyondan fazla “erken ölüm”ün engellendiği hesaplandı. Midgley’ye dönelim. General Motors’un bir faaliyet alanı da klima ve buzdolabı gibi soğutma sistemleriydi. Bu makinelerde o dönemde kullanılan gazlar patlayıcı ve zehirliydi. Kettering bu sakıncaları barındırmayan yeni bir gaz bulma görevini yine Midgley’ye verdi. (“En azından bu sefer insanları zehirlemeyecekler” diyorsunuz, değil mi?) Midgley 1928’de freon adını verdiği yeni gazı teneffüs edip bir mum üfleyerek yine şovunu yaptı. Tüm dünyada kullanıma giren freon ne yazık ki bugün “kloroflorokarbon” dediğimiz, atmosferimizin bizi Güneş’in zararlı ışınlarından koruyan ozon tabakasını yiyip bitiren o berbat kimyasalların ilkiydi.

Kendi ipiyle boğuldu

Ödüllere boğulan Midgley, 1940’ta (o zamanlar aşısı olmayan) çocuk felcine yakalandı. Kendi kendisini yataktan kaldırabileceği makara ve iplerden oluşan bir düzenek icat etmekte gecikmedi. 2 Kasım 1944’te, 55 yaşındayken, bu düzeneğin iplerine dolanıp boğularak öldü ve Thomas Midgley’nin icatları nedeniyle can vermiş veya verecek olan milyonlarca insanın arasına karıştı. “Dünya’ya tek başına en çok zarar veren insan” olarak anılıyor.