27 Aralık 2024, Cuma Gazete Oksijen
26.03.2021 06:00

Üç kurgudan gelecek tasvirleri

Bilim kurgu edebiyatı, gelecek senaryolarını gündeme getirmekte önemlidir. En sevdiğim üç eser, geleceği üç farklı açıdan ele alıyor

Geleceği tahmin etmek zor. İşin mantığı gereği kesin konuşmak olanaksız; bu da benim gibi yanlış bir söz etmektense susmayı yeğleyenleri bu konulara girmekten caydırabiliyor. Öte yandan ileride neler olabileceğini (en azından, rakiplerinizden daha yüksek doğrulukla) öngörebilmek hayatta kalmak için gerekli bir beceri; beynimizin evrilişindeki temel faktörlerden biri bu. En hakiki mürşidimiz olan bilimin kılığına girip zihinlerimizin hikâye uydurma ve dinleme ihtiyacını karşılayan bilimkurgu edebiyatı, alternatif gelecek senaryolarını kitlelerin gündemine getirmekte önemli rol oynuyor. Bu hafta size çok sevdiğim üç bilimkurgu eserinden söz edeyim. Kötümser, iyimser ve “gerçekçi” üç farklı kurgu üzerinden geleceğin perdesini aralamaya çalışalım. Önce bilimkurgunun kurucularından H. G. Wells’in 1895’te yayımlanan Zaman Makinesi kitabına bakalım. (Sonunu öğrenmek istemiyorsanız sayfayı çevirmek için son şansınız bu.) İlk zaman yolculuğu hikâyesi olmasa da bu türün tartışmasız klasiği sayılan roman, evindeki özel laboratuvarında (Dünya üzerindeki konumundan bir milim kıpırdamadan) zaman içinde ileri-geri gidebilen bir makine inşa eden ve onu önce yaklaşık 800 bin, sonra da 30 milyon yıl ileriye gitmek (ve sonunda akşam yemeğine yetişmek) için kullanan bir İngiliz centilmeninin heyecanlı serüvenlerini anlatıyor. Oyunbozanlık etmek istemediğim için “öyle zaman yolculuğu olmaz!” diye haykıran hoca tarafımı susturmaya çalışıyorum, zaten yazar da bize fizikle değil, toplumla ilgili bir şey söylemeye çalışıyor. Zaman Yolcusu (kitapta böyle anılıyor), 802701 yılının dünyasında iki farklı “insan” türünün bulunduğuna tanık oluyor: İlk bakışta tüm ihtiyaçlarının karşılandığı bir cennet ortamında sürekli tatil modunda yaşıyor gibi görünen narin, güzel, çocuksu, korkak ve yarım akıllı Eloiler ve onların ihtiyaçlarını karşılayan makineleri çalıştıran, yer altında yaşamaya alıştıklarından sadece karanlık gecelerde yüzeye çıkabilen Morlocklar. Başlangıçta Morlockların insan olduğunu bile anlamayan Zaman Yolcusu sonunda korkunç gerçeği fark ediyor: Eloiler Wells’in çağının zengin sınıflarının, Morlocklar ise işçi sınıfının torunları. Zenginlerin beyinleri boş durmaktan körelmiş, vücutları zayıflamış, güç dengesi değişmiş. Morlocklar Eloileri besiye çekiyorlar ama geceleri onları avlayıp yiyebilmek için.

İkinci senaryo daha iyimser

Bu karanlık öyküyü geride bırakıp benim iyimser tabiatıma tam uyumlu ikinci gelecek senaryomuza, ABD’li yazar ve yapımcı Gene Roddenberry’nin tohumunu attığı ve elli beş yıldır yeni bölümlerle süren TV-sinema destanı Uzay Yolu’na gelelim. Roddenberry biz insanların tarihte başımıza bela olan kötü huylarımızı terk edebileceğimize, “olgunluğa” ulaşabileceğimize inanıyor. Resmettiği gelecekte hem yoksulluğu yenmiş, hem de yıldızlara yayılmış olan insanlık, çocuklarını anlaşmazlıkları çözmek için savaşı değil, barışı seçecek, servet değil, kendini ve diğerlerini “iyileştirme” peşinde koşacak şekilde yetiştiriyor. Bunun için de bilim ve teknolojiyi kullanıyor elbet. Herkesi doyuracak, giydirecek, eğitecek teknolojik çözümleriniz olursa barış pekâla mümkün, Roddenberry’ye göre. Tanıdığım birçok bilim insanının bu mesleği seçmesinin başlıca nedeni Uzay Yolu. Bize gösterdiği güzel gelecek harika bir hedef ama “insan doğası”nın on binlerce yıldır aşamadığı bir “ergenlik” döneminden birkaç yüzyıl içinde kurtulabileceği fikri oldukça tartışmalı elbet. (Zaten öyküde de insanlığın şansı ancak oldukça iyi niyetli ve işgalcilik gibi huyları olmayan uzaylılarla tesadüfen karşılaşınca dönüyor.) Bugünkü üçüncü ve son senaryomuz, kendilerine “James S. A. Corey” adını uydurmuş iki ABD’li yazarın on yıldan beri yazmakta oldukları (ve televizyona da uyarladıkları) Enginlik (The Expanse) serisi. Üç-dört asır sonrasını anlatan bu öykü, uzay gemilerindeki koşulların gerçekçiliği açısından fencilerden, o devirdeki politik düzenin akla yatkınlığı açısından da sosyal bilimcilerden tam not alan, çok kaliteli ve gerçekçi bir “sert” bilimkurgu. Bilim ilerlemiş, teknoloji şahane ama Dünya’da da uzayda da yoksullardan geçilmiyor. Güneş Sistemi “ulusal” çıkarlar için savaşın eşiğinde. Sömürü tam hız devam ediyor, adalet mumla aranıyor. Ne yazık ki bugünden bakıldığında en muhtemel gelecek böyle görünüyor. Enginlik’te Dünya hükümetindeki bakanlardan birinin adı Yılmaz. Devlet başkanının bir terör saldırısına yanıt olarak masum sivilleri öldürmek istemesini protesto ederek istifa ediyor. Gelecekte istifa edebilen onurlu Türklerin olması güzel bir düşünce.