2021 Sonbahar/Kış erkek moda haftaları dijital ortamda gerçekleşti. Louis Vuitton’da Virgil Abloh’un etnik dokunuşlu koleksiyonu, Prada’da renk ve dokuların sıcaklık hissi, Dior’da ise moda ve sanat buluşması öne çıktı
Moda endüstrisinin belkemiğini oluşturan Paris, Milano, New York ve Londra moda haftaları fiziksel defileler yapılarak en son geçtiğimiz Şubat-Mart aylarında, karantina günleri henüz başlamadan gerçekleşebilmişti. Haziran ayındaki erkek ve Couture moda haftaları ise acil durum dijitaline geçmişti. Eylül ayındaki defileler ise kimi dijital şovlar, kimi de limitli izleyicili sunumlar olarak yapılabildi. Geçtiğimiz hafta da Sonbahar-Kış 2021 sezonu erkek koleksiyon sunumları için Milano ve Paris Moda Haftaları, tamamen dijital platformda gerçekleşti. Kimi markalar önceden prodüksiyonu yapılıp çekilmiş moda filmlerini ve fotoğraf çekimlerini servis ettiler, kimi markalar da dijitalde canlı gerçekleşecek defilelerine editörleri davet ettiler. Pandemide geçen sürede dijitalde fark yaratabilmek için epey kafa yoran ve yaratıcı fikirler üreten tasarımcılar, markalardan kadrajımıza girenler:
Prada: Çarpıcı renk kombinleri
Moda dünyasında ‘dahi’ sıfatını isimlerinin önüne alan tasarımcılar Miuccia Prada ve Raf Simons, yeni çağın kolektif anlayışına, birlikte yükselmek, bir olmak bilincine, geçtiğimiz sene Prada koleksiyonları için beraber çalışacaklarını açıkladıklarında yine öncülük ederek geçmişlerdi zaten. İlk kadın koleksiyonlarını Eylül ayında dijital bir şovla gerçekleştiren ikili, geçtiğimiz hafta da ‘Possible Feelings’ isimli ilk erkek koleksiyonlarını sergilediler. Ayrı markaların başlarında olduklarında bile tasarım felsefelerinin derinliğinde bir ortaklık her daim görülen ikilinin koleksiyonunda abartılı bir moda ve trend algısı yaratma çabasından ziyade, kolektif hafızalarımıza hitap eden bir baz göze çarpıyordu. Koleksiyon notlarında, içten ve kişisel bir arzuyla insanlarla bağlantı kurabilmek ve anlam bulmak amaçlarının altı çizilirken, renkler ve dokular çıkış noktaları olmuş. Çarpıcı renk kombinleri, sıcaklığı ve duyarlılığı ifade etmenin yolu olmuş koleksiyonda. Örme jakarlı içlikler ev halinin sıcaklık hissini, farklı dış giyim tasarımları - ileri dönüşümle elde edilmiş naylon montlar ve trençkotlar, grafik silüetli koza gibi paltolar da dış etkenlerden korunma boyutunu simgeliyor. Çeşitli materyallerle kaplanmış duvarlar arasındaki birbirine bağlı odalardan oluşan set tasarımı ünlü mimar Rem Koolhaas ve AMO tarafından tasarlanmış.
Dior: Militerpaltolar, örme kazaklar
Bir başka çarpıcı moda ve sanat buluşması Dior koleksiyonunda görülüyor. Artistik direktör Kim Jones, Dior erkek koleksiyonu için günlük bir yaşam seremonisi sunuyor. Couture şıklığı ve çağdaş sokak stilini ustaca harmanladığı koleksiyonda ilhamını geleneksel seremoni giysilerinden alıyor. Her koleksiyonu için bir sanatçı iş birliği gerçekleştiren Jones, bu sezon İskoç ressam Peter Doig ile çalışmış. Sanatçının resimleri koleksiyonun desenlerini oluşturmuş. Doig’in resimlerinde kullandığı renk paletindeki toz pembesi, eflatun, günbatımı turuncusu, asit sarısı, okyanus mavisi ve tropik yeşiller, militer referansa ait grileri lacivertleri aydınlatmış ve hatta romantikleştirmiş. Koleksiyonda iki amblem de öne çıkıyor; Christian Dior’un köpeği Bobby ve bir aslan motifi. Tarihe ve mirasa şimdiki zaman penceresinden bakan koleksiyonda, militer paltolar ve bereler, binici çizmeleri ve örme kazaklar Doig’in hayal dünyası ve Jones’in çağdaş yorumuyla buluşuyor.
Louis Vuitton: Etnik temsiliyetler
Bir lüks markasına ilk siyah kreatif direktör olan Virgil Abloh, pragmatik tasarım anlayışı ile zaman zaman eleştirilere maruz kalsa da, hazırladığı bu en dramatik koleksiyon ile tüm içindekileri dökerek şimdiye kadarki en sağlam koleksiyonunu ortaya çıkarmış. ‘Peculiar Contrast, Perfect Light’ adını verdiği koleksiyon için disiplinlerarası sanatsal bir performans filmi sunan Abloh, bilinçaltımızdaki kolektif önyargıları ve toplumun arkaik normlarını sorguluyor. Koleksiyonun çıkış noktası, Abloh’un moda endüstrisinde siyah bir tasarımcı olarak, kendi yolculuğu ile paralellik kurduğu ünlü yazar James Baldwin’in 1953’de, Afrika kökenli Amerikalı bir sanatçı olarak İsviçre’de yaşadığı deneyimleri kaleme aldığı ‘Stranger in the Village’ adlı eseri. Abloh, azınlıkların temsili konusunda sorumluluk hissediyor ve şu soruyu soruyor; diğer kültürleri de kucaklayan, ‘kültür yağmacılığına’ farklı bir prizmadan bakan bir koleksiyon nasıl olur? Sanat ve modayı harmanlayan koleksiyon filminin müziği önceden Mos Def olarak bilinen ünlü rap müzisyeni Yasiin Bey imzalı. Defilenin gerçekleştiği set için Mies Van der Rohe’nin Barcelona Pavilion’undan ilham alınmış. Koleksiyon, temel gardrop parçalarının varolan etnik ve politik arketiplerden sıyrılması ihtimalini ve umudunu merkeze alıyor. Kavramsal sanatçı Lawrence Weiner’in aforizmaları da koleksiyonun ortak motifini oluşturuyor. Abloh günümüzde tasarımcıların karşılaştığı, tüketicininisteklerine hitap edebilme, etnik çeşitliliklerin dahil edilmesi ve geri dönüşüm konularını ele alarak moda markalarının kültürel içerik üretmedeki rollerini bir kez daha göstermiş oluyor.