Dünyanın sonu geliyor. Gezegen böyle tam karnının orta yerinden çaat diye çatlayacak. Evet evet, aslında tek çare kaçıp bir yere saklanmak. Hiçbir jeopolitik önemi olmayan, makul derecede fakir, işinde gücünde bir ülke bulup ahalinin en baskın karakterinin kalenderlik olduğu bir memleket varsa eğer... İnsanoğlu ile münasebetleri de “merhaba - merhaba” düzeyine çekip kalabalığın alacalı bulacalı hesap dünyasına topyekûn kapıyı kapatıp bulgur nohut yiyerek bile olur... diye düşünerek yürüyorum Hamburg’da, kanal boyunca.
Noel kalabalığı akıp gidiyor, çift yönlü çılgın tüketim trafiği. “Kimsenin umurunda değil” diye düşünürdüm daha genç olsam. Şimdi biliyorum, umurunda olmakla umursadığın konu ile ilgili bir şey yapmak arasında sıra-sıra-sıradağlar var. “Bu insan denen varlıktan da adam olmaz” ve hatta “değmez bu yangın yeri, avuç açmaya değmez.” O kadar az ‘insan’ var ki gezegen üzerindeki varlığımızı haklı çıkarmaya yetmiyor bile zaten. Bir de çoğaldık yarınlar yokmuşçasına, çok fazla insan var. Arkadaşım Vladimir, “Evet, son 3 bin yıldır sorunumuz bu” dedi geçen gün. O yüzden mi acaba bütün insanlığı saran o derin “bitse de gitsek” duygusu?.. diye işte düşüne düşüne yürüyorum Hamburg’da kanal boyunca. Fakat birden...
Yazının tamamını görebilmek için lütfen abone olun. ABONE OL
Aboneyseniz
üye
girişi
yapınız.
Oksijen'e e-gazete aboneliği ile edineceğiniz avantajlar; Oksijen yazarlarının tüm yazılarına erişim Gazeteoksijen.com üzerinden 7/24 güncel haber erişimi Her gün e-posta kutunuza gelen Oksijen bülteni Gazete Oksijen, O2 ve özel yayın arşivine erişim