Ha gayret!” demek bana düşer mi, emin değilim. Orada değilim. Her günümü, günümün her anını sokaktaki azdırılmış vandallık ve gericilikle mücadele ederek geçirmiyorum. O boğucu kuşatılmışlık duygusunu çok iyi hatırlıyorum ama yedi yıldır yaşamadım. Başka, bambaşka zorluklar yaşadım ama 15 Mayıs sabahı sokağa çıktığımda “Burası beni öldürmek isteyenlerin ülkesi mi?” sorusu ile yürümedim. Benim gibilerin sorusu daha çok “Geri dönecek bir evimiz kaldı mı?” oluyor. İç yakan bir soru ama yine de evindeyken evsiz hissetmekten, belki de daha katlanılabilir. Biz ‘dışarıdakiler’ daha ziyade etrafımızdaki insanlara yabancı dillerde Türkiye’nin çıldırtıcı derecede karmaşık dengelerini açıklamakla geçiriyoruz zamanı, “Hayır benim ülkemin tamamı faşist değil!” “Almanya’daki Türklerin çoğunluğu istibdat rejimine oy verdiyse, belki de bu sadece bir Türk problemi değil, Alman problemidir, ne dersiniz?” Ülkenin yurt dışından görünen, eksik, çarpık ve haksız fotoğrafına sözlerimizle bir çekidüzen vermeye çalışıyoruz.
Buradayken orası ile ilgili yazmak hem ahlaken problemli, hem de bazen düpedüz ayıp etmek gibi geliyor. Hatta orada olmadığım için sözlerimi hariçten gazel okumak gibi bile görebilirsiniz. Eyvallah. Ama yine de kısaca bir şeyler söylemek istiyorum.
Elim kaybedersek diye bir yazı yazmaya gidiyor. Korkudan belki. Belki sadece akli dengemizi, ruh sağlığımızı ve politik duruşumuzu buna göre hazırlamak, hazırlıklı olmak için. Öte yandan hayal kırıklığından korkmanın politik bir yenilgi için psikolojik koşulları hazırladığını bugünlerde kerelerce gördüğümüz için, kaybetme ihtimalinden bahsetmek politik ve ahlaki olarak büyük bir hata olur gibi geliyor. Şu da var; hayal kırıklığına hazırlanmak diye bir şey olamaz. Kaybetmemek için yarışa, kavgaya, mücadeleye girişmeyenlerin zaten hayal kurmak diye bir hakkı olamaz.
Buradayken orası ile ilgili yazmak hem ahlaken problemli, hem de bazen düpedüz ayıp etmek gibi geliyor. Hatta orada olmadığım için sözlerimi hariçten gazel okumak gibi bile görebilirsiniz. Eyvallah. Ama yine de kısaca bir şeyler söylemek istiyorum
Kazanırsak diye başlayıp yazmak istiyorum. Fakat insanın içi taşıyor. Bu kadar güzel bir şeye hazır değilim belki de. İnsan çileye alışınca, çilenin bitişine tanık olmak ürkütücü büyüklükte bir heyecan haline geliyor. Kazandığımızı düşünmek dayanılamayacak bir kalp çarpıntısı sanki. Bu kadar büyük bir sevincin yarattığı ürküntü karşısındaki tek ‘tesellim’ kapattığımız cehennemin kapıları yerine yeni cehennem kapılarının açılacağı gerçeği. Muhalefetin stratejik nedenlerle, anlaşılabilir gerekçelerle tutturduğu aşırı milliyetçi söyleminin nelere yol açabileceğini hepimiz biliyoruz. Bunu tedavi etmek zorunda kalacağımız fikri, kazanmanın sevincini katlanılabilir noktaya çekiyor. Twitter’da biri yazmıştı, “Milletçe ruh sağlığımız için acil uluslararası yardıma ihtiyacımız var diye.” Sevinç ihtimali korkusunu olası dertleri düşünerek, hatırlayarak yatıştırmak hakikaten de profesyonel psikolojik yardımı zorunlu kılan türden bir patoloji.
Bunlar elbette lüks dertler. Hapiste olan arkadaşlarımız için, açlıkla mücadele insanlar için, Oğuz Arda Sel’in annesi, Rabia Naz’ın babası için, Berkin Elvan’ın ailesi için, bizim bu ‘ruh hallerimiz’ son derece fasafiso meseleler. Yine de kazanırsak en çok hayal ettiğim, en derinden dilediğim şey acılarımızı, ödenen bedelleri yarıştırmamak. En azından Kılıçdaroğlu’na oy verenlerin birbirini hırpalamadığı bir siyasal atmosfer kurulması, bunu istiyorum. AKP seçmeniyle helalleşilir mi hesaplaşılır mı, ikincil derecede önemli. Bizim birbirimizle helalleşmemiz daha mühim. Ne dersiniz?
Kazanırsak Kemal Kılıçdaroğlu’nun dediği gibi “En önemli ihracat kalemimiz demokrasi olacak.” Brezilya’nın Lula’nın Bolsonaro’ya karşı kazanmasından sonra yaşadığı uluslararası prestiji biz misliyle yaşayacağız. 21. yüzyıla has sağ popülist ve otoriter rejimlere karşı ne yapacağını asla bilemeyen Batı demokrasilerine -umarım- “Yedi adımda bir ülke nasıl geri kazanılır?” diye dersler vereceğiz.
Ama kaybedersek, yine de bu ihtimale hazırlanmak gerekiyor gibi geliyor bana, şunu düşünmek lazım belki de. Bu ülkede bu rejime onay vermeyenler bir gecede buharlaşmayacak. Biz yine burada ya da orada, olacağız. Aniden her şey bitmeyecek. Hayat devam etmekle ilgiliyse eğer mücadele bitmeyecek. Düştüğümüz yerden kalkıp yeniden başlayacağız. Çünkü hayat bize başka seçenek sunmuyor. Çünkü hayat böyle bir yer. Hariçten okuduğum bu gazeli affedebileceğinizi umuyorum.