22 Aralık 2024, Pazar Gazete Oksijen
17.02.2023 04:30

İnatla, inançla, emekle: Yeni bir ülke kurulur

Bir başarısızlığa, bir yenilgiye daha ne tahammülümüz ne de hakkımız var. Bu sefer yaptık yaptık. Yapamadık, geçmiş olsun. O sebeple, hiç utanmadan, hiç bıkmadan, hatırlatmak gerekiyor. “Buna da pes artık” cümlesini unutalım. Pes filan yok

Lafa ortadan gireceğim. Çünkü bu yazıyı, depremin olduğu geceden beri uyumaya, su içmeye, yemek yemeye, yaşadığına utanan, bu utancı yaşayacak kadar insan olanlara yazıyorum. Bu yazıyı öfkeden ve acıdan bitkin düşmüş olanlara, alanda çalışan madencilere, doktorlara, kurtarma ekiplerine, ne yapabilirim diye günlerce çırpınan insanlara, göçük altında kurtarılmayı beklerken bebeği kollarında donmuş anneye, o anneyi görüp “Bu devir burada kapanacak!” diye karar verenlere yazıyorum. Sadece onlara. Edebiyat zamanı değil. Ne yapabileceğimize dair, kabul ederseniz, birkaç düşüncemi paylaşacağım.

Herkes her şeyi gördü. Acaba?

Geçmiş deneyimlerimizden -Berkin Elvan, Ali İsmail Korkmaz- biliyoruz ki bizler, “insanla insanlığın dilinde konuşunca insanca bir karşılık alabileceğine dair” o temel güveni ortadan kaldıran bir güruhla aynı ülkede yaşıyoruz, böyle insanlar tarafından yönetiliyoruz. Dolayısıyla “Herkes her şeyi gördü. Bu devran burada biter” güveniyle davranma hakkımız maalesef yok. Son 20 yılda, zaten pek de sağlam olmayan bir toplum düzeninin ahlaki kolonlarının kesildiğini biliyoruz. Kötüyü iyi- iyiyi kötü, güzeli çirkin-çirkini güzel, haklıyı suçlu-suçluyu mağdur yapan bir düzen kuruldu. Biz bunu bugüne kadar değiştirmeye çalıştık, başaramadık. Bir başarısızlığa, bir yenilgiye daha ne tahammülümüz ne de hakkımız var. Bu sefer yaptık yaptık. Yapamadık, geçmiş olsun. O sebeple, hiç utanmadan, hiç bıkmadan, utanmazlıklarını hatırlatmak gerekiyor. “Buna da pes artık” cümlesini unutalım. Pes filan yok. Onlar utanmadıkça, kötülük karşısında dilimiz tutulacak hale gelsek bile anlatmaya göstermeye devam. “Sizin yerinize biz utanıyoruz” yok. Utanmıyoruz. Söylüyoruz, anlatıyoruz, geri adım atmıyoruz. (Twitter kesildiği gece dört TİP’li genç arkadaş ellerine megafonu alıp sokak sokak İstanbul’da gezip olanları anlattılar. Gerekirse öyle. Kararlılık budur.)

Bu öfke geçecek, maalesef

Öfke kadar etkili hiçbir duygu yoktur. Bir anda bütün bulanıklığı ortadan kaldırır, her şeyi berraklaştırır. Bize kendimizi çok güçlü hissettirir. Fakat maalesef öfkeyi ilk günkü haliyle diri tutmak hem mümkün değildir hem de sonuca ulaşamadan birçok insanı bitkin düşürür. Ahlaki ve politik bir tutum olarak inat etmeye karar vermemiz gerekiyor. İş çok, dert büyük ve süreç çok uzun ve zor olacak. İlk yasımızı atlattıktan sonra hepimizin örgütlü olarak hayatımızın önemli bir kısmını bu işe adamamız gerekiyor. Neye? Yaraların sarılması, evet, hayatın normale döndürülmesi, evet; ama bir daha bu kıyımın yaşanmaması için, bu ülkeyi deprem gecesinden beri çalışan insanlarla, o insanlar için yeniden kurmak. Bu da soğukkanlılık, sarsılmaz bir inat ve adanmışlık gerektiriyor. İnanç gerekiyor. Birbirimize inanmak zorundayız. Çünkü bu ülkeyi, en azından asgari insani değerler üzerine kurmak zorundayız. Başka evimiz yok. Bu ev hiçbir zaman ferah feza olmayacak ama en azından canımıza kast edilmeyeceği, iyi ve güzel şeyler yapmak isteyen insanların tutuklanmayacağı, yamyamların önüne atılmayacağı bir ülke kurabiliriz.

Kahramanmaraş’ta kurtarma çalışmalarına katılan Ankara İtfaiyesi’nden bir görevli ile bir yarbay gördükleri yıkıma daha fazla dayanamadıklarında sarılarak birbirlerini teselli etti...
Fotoğraf: Getty Images

Siyasi strateji zamanı. Evet, şimdi

Hepimiz ilk günden beri her işi yapıyoruz. Yorulmaya utanıyoruz ama bilhassa alanda çalışan arkadaşlar başta olmak üzere inanılmaz bir bitkinlik yakında başlayacak. Acıdan, uykusuzluktan kafalar gitti. Şimdi herkesin kendi uzmanlık alanında, kendi güçlü olduğu yerden ne yapabileceğini düşünme zamanı. Kafaları çalıştırma zamanı. Fakat yapabileceklerimizi düşünürken başka bir şey daha yapmak zorundayız. Çakallar, sizin kadar yorulmadığı için zinde bir biçimde, propaganda makinelerinin bütün gücüyle çalışmaya başladılar. Aramızdan siyasi strateji bilen arkadaşların, diğer işleri başkasına bırakarak, önümüzdeki haftalar ve aylar için hazırlanması ve bizlere ne yapacağımızı söylemesi gerekiyor. El yordamıyla gitmekle devam edemeyeceğiz. Çağın afeti yaşandıysa çağın hesaplaşması da yaşanacak. Bizim o an gelince kararsızlığa, ne diyeceğimizi düşünmeye, birbirimizi -her zamanki didiklemeye- zamanımız olmayacak. O cümleleri şimdiden hazırlama zamanı.

Hafıza işe yarar, her zaman

Depremin ikinci ya da üçüncü günüydü, yazdeftere diye bir etiket açtık Twitter’da. Unutulmasını istemediğimiz her şeyi -hukuksuzluktan ahlaksızlığa kadar- her şeyi altında topluyoruz. Hepimiz için ama öncelikle haberciler ve hukukçular için defter tutmak zorundayız. O kadar çok şey oldu ve daha da olacak ki birkaç ay sonra bazılarını unutacağız. Hafıza iktidara karşı en büyük direniştir. “Bunca zaman onca şeyi unutmadık da ne oldu” diye düşünme lüksümüz yok.

Gamlı baykuşlar eve dönsün

Bugünlerde, bazen içimizden öyle geçse bile, “Hiçbir şey değişmez bu ülkede” demeyelim, diyenleri de eve gönderelim, evde bunalsınlar. Birbirimizin inancını, inadını zayıflatacak hiçbir şey söylemeyelim. Bu, hesap sormaya karar vermiş kayıp yakınlarına karşı suç işlemek olur. Bazen içimizde şüphe olsa bile “Yapabiliriz” diye tekrar edelim, birbirimize güç verelim.

Köprüyü geçene kadar birbirimizle uğraşmayalım

Hepimiz çok öfkeli ve acılıyız. Bu öfkenin ve acının da en önemli tek bir nedeni var. Bu yazıyı buraya kadar okuduysanız zaten o nedenin ne olduğunu benim size söylememe gerek yok. Bizim ülkeyi bu organize kötülükten ve bencillikten kurtarmamız gerekiyor. Kurtulmamız gerekiyor. Burası zurnanın zırt dediği yer, o yüzden öfkemizi çarçur etmeyelim, birbirimize yöneltmeyelim. Bizim gibi insanları zaten hedefe koymuş bir düzenin içinde bir de biz birbirimize yüklenmeyelim. Herkes elinden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyor. Hepimiz birbirimizi biraz daha sevmeye ve birbirimize güvenmeye çalışalım. Şimdi söyleyeceklerimin erken olduğunu düşünenler olabilir. Ama yazının asli görevinin dövünmek, ah vah etmek değil, güzel olana inancı tazelemek olduğuna inandığım için söyleyeceğim. Günlerdir derin bir hüzün fakat aynı anda büyük bir hayranlıkla takip ettiğimiz, katıldığımız, bütün dünyaya yayılmış yurttaşları harekete geçiren dayanışma o kadar güçlü ki bu güçle yeni bir ülke kurulur. Evet, kurulur. Buna inanmayı seçmekten başka çaremiz yok. 

Ece Temelkuran
Ece Temelkuran