‘Remake’ nasıl ortaya çıktı? Özellikle yapımcımız Necati Akpınar’ın uzun süredir baskısı vardı bu konuda. Hatta benim çekeceğim bir film olarak tasarlamaya da başlamıştık. Ama bende genellikle çok fazla hikaye ve proje olduğu ve yenilere daha meyilli birisi olduğum için ancak yönetmenimiz Andaç Hazneradoğlu’nu bulduktan sonra ben de senaryo çalışmasına başladım ve süreç hızlandı. 23 yıl önce izleyenler ve ilk kez izleyecek yeni nesil farklı şeyler mi görecek? Tecrübeyle artık çok net bir şekilde öğrenmiş bulunuyorum: Bir film, zamanla ilişkisiyle değerlendiriliyor. Zamana direnebiliyor mu, mesajı hâlâ geçerli mi? Eğer mesaj sağlamsa ve hâlâ o mesaja ihtiyaç varsa o kuşak-bu kuşak diye bir fark düşünmüyorum ben. Her dönemde söylenir bu ‘şimdiki nesil’. Bizim zamanımızda da zamane çocuğu diye bir laf vardı, her ‘zamane’ uygun bir tanım bu. Dolayısıyla algıda temel faktörlerde bir değişiklik olduğunu düşünmüyorum. Onlar da Gülseren’le bir empati kurup öyküyü izleyeceklerdir. Daha önce izleyenler ister istemez kıyas yapacaklardır ama onların da ikinci seyrinin daha eğlenceli olacağını düşünüyorum. Doğrusu yazarken benim de daha önceki oyundan arkadaşlarımın sesleri kulağımdaydı hep. Ben oynamadım ama herhalde 150 kez filan izlemişimdir. Türkiye’de pek bir şey değişmiyor diyebilir miyiz? Ama şöyle, 23 yıl sonra aynı yazar öyküyü bir daha elden geçirdiği için, değişimlere de uyumlandı öykü. Yani bizim ülkemizdeki temel meseleler değişmediği için de galiba mesaj hâlâ ayakta. Çok güncele ya da özel bir ülkeye dayanan bir mesaj değil zaten. Dünyanın her yerinde Gülserenler bu dayağı yemiştir. Her mucit bir şey bulur, kalabalıklar onu bulduğuna pişman eder, sonra herkes alır o icadı ve çok beğenir. Ana karakter neden kadın? Aslında iki nedenle: Ben tiyatroya bir oyun yazacaktım ve tiyatromuzun başrol oyuncusu Demet Akbağ idi. Bu bir. Diğer sebep de şu: Öykülerimizi yazarken karakterin işini kolaylaştırmamamız gerekiyor. Ortalama bir karakter yazıp onu bir de kadın yaptığınızda yeterince zorlaşmış oluyor işi. O yüzden bu naif duygunun, zekanın bir kadın simgeyle olması, bütün hikayeyi oluşturan şey oldu. Erkek de olabilirdi ama öyküsü böyle olmazdı. Bu kez yazarken Ecem Erkek mi vardı akılda? Evet ama bu artık çok yerleşmiş bir karakter, özellikle Ecem’e uyarlanma ihtiyacı doğmadı. Ecem’in de daha oynamadan ezbere bildiği bir oyundu zaten. Bu aynı şekilde diğer oyuncularımızın hepsi için de geçerli. “Gülseren olmak bugün daha da zorlaştı”
Ateşböceklerini gören komik kadınlar 23 yılda arttı mı? Burada bir tahmin yapmak zor ama olanların neşesi kaçtı demek doğru olur. Yani Gülseren olmak bugün daha da zorlaştı bir yandan ama bir yandan da film versiyonunu yazarken kendi içimde tartıştığım en önemli konu finalle ilgiliydi. Oyun 90’larda bitiyordu, film günümüzde başlıyor. Belki bir tek şu değişti, o zaman Gülseren’in bir videosu televizyon haberi olarak saçma bir haber bülteninin içinde maymunlarla ilgili bir haberden önce kısacık gösterilen bir şeydi şimdi ise bambaşka bir video çağında, paylaşım çağındayız. Şimdi spoiler vermeyeyim… Tiyo derdik eskiden biz, onu daha çok seviyorum… Tiyo vermeyeyim ama bugünden bakarak güncellendi final. ‘Her yer ışık doldu, ateşböcekleri görünmüyor’
Ezbere bilinen bir oyunu filmleştirmek nasıl oldu? Andaç H: Çok özel bir metin ve bana teklif edildiğinde çok heyecanlandım. Altından kalkabilmek için bayağı çalıştık; özellikle dönemleri, siyasi geçişleri. Karakterlerle ilgili her şey zaten metinde vardı. Ecem’le aylarca konuştuk metin üzerine. Etrafı ışıklar kapladığında artık ateşböcekleri yok oluyor. Benim için filmin başlangıç noktasıydı bu. Günümüzde her yer ışıklarla dolu, ateş böceklerini o yüzden göremiyoruz. Halbuki çocukluğumda çok ateş böceği görürdüm. Kendi hayatımdan çok şeyler buldum filmi çekerken. Dekor, kostüm, obje seçimi çok dikkat çekici. Yılmaz E: Orada Andaç ve ekibinin çok ciddi emeği var. Ben bir tek oynadığım sahnenin çekimine gittim. Son dönem, İstanbul’un nereden nereye geldiği gayet iyi çalışılmıştı. Ben de tebrik ederim tekrar. Andaç H: 10 bin küsur parça dekor seçildi. Tabii, 1950’den bu yana her dönemin ayrı bir tarzı var. Özellikle çok iyi bildiğimiz, kullandığımız aksesuarları seçtik, herkes kendinden bir kod bulacaktır. Radyodan elektrik süpürgesine hepimizin hayatında olan şeyler. Yılmaz E: Ben öyküleri bazen karakterler, bazen de şeyler üzerinden anlatmayı seviyorum. Mesela Ekşi Elmalar’daki şampuan gibi. Vizontele şehre televizyonun girişiyse o da şehre şampuanın girişidir.