Daha jenerikte insanı yakalıyor The White Lotus. Vurmalıların öne çıktığı gizemli, egzotik bir müzik, ki bu müziğin bizi dizi boyunca hiç terk etmeyeceğini, başrol oyuncusu gibi önemli bir unsur olacağını bilmiyoruz henüz. Açılış sahnesinde küçük bir havaalanındayız, tatilciler Hawai’den Honolulu’ya, oradan evlerine dönüyor. “Sizin otel hangisiydi, bizimki şuydu” gibi konuşmaların arasında White Lotus otelinde birinin öldürüldüğünü öğreniyor ve uçağa yüklenen tabutu görüyoruz. Sonra hooop, bir hafta öncesindeyiz. Küçük bir tekne, bölgenin en lüks en ayrıcalıklı resortu White Lotus’a yeni misafirlerini getiriyor. Teknede başarılı iş kadını anne, etkisiz eleman baba, ergen oğulları ve üniversite öğrencisi kızları ile kızın sınıf arkadaşından oluşan bir aile var. Ayrıca balayına gelen genç bir çift ve tek başına tatile gelmiş varlıklı bir kadın. Bütün oyuncular tek tek övgüye şayan ancak hepsini bir yana, varlıklı kadını oynayan Jennifer Coolidge’ı başka bir yana alalım. Yaşı yetenler kendisini American Pie filmlerinden ‘Stiffler’ın annesi’ olarak hatırlayabilir. Hani popüler kültüre MILF kavramını perçinleyen anne. (Kavramı google’da bulabilirsiniz.) Tekne adaya yanaşınca, gelenleri karşılamak için hazır olda bekleyen otel personeliyle de tanışıyoruz. Personelden de herkes bir yana, otel müdürünü canlandıran Murray Bartlett ayrı bir yana, hele ipi kopardıktan sonraki halleri… Bu iki grubun sahilde bir araya gelişinden sonrası ise altı bölümlük nefis bir tatil macerası. Nefis olan kısmı izlemesi yoksa hemen her tatil gibi onlarınki de ‘hayaller, hayatlar’ ikilemi içinde gelişiyor. Dizinin yazar ve yönetmeni Mike White, sadece altı bölümde, bir ‘aşağıdakiler, yukarıdakiler’ hikayesini mükemmel anlatmayı ve yukarıdakilerin temsil ettiği ‘Amerikan rüyası’nı paramparça etmeyi başarmış. Üstelik de gayet eğlenceli bir biçimde. 
Tehlikedeler!
Ellen DeGeneres Discovery+, BluTv
