City on a Hill, başrolündeki Kevin Bacon’ın yolsuzluk kralı polis performansıyla konuşulan, yapımcıları arasında Ben Affleck ve Matt Damon da olan ama en önemlisi de The Wire tutkunlarının çıtayı koyduğu yere en çok yaklaşan dizi. 90’ların Boston’ındayız. Hukuk sistemi baştan ayağa öyle bir kokuşmuş ki, oradan çıkış olmaz diyor insan. Dizi polisiyle, savcısıyla, avukatıyla o dönemi gerçeğe çok yakın bir şekilde ekrana taşıyor. 19 Mayıs’ta beIN Connect’te yayına başlayacak olan ikinci sezon şerefine Kevin Bacon’la görüştük.
90’ları siz de yaşadınız. Bugünden o günlere dönmek, bambaşka bir açıdan o günlerin içinde olmak nasıl bir şey? Her şeyden önce çok tuhaf. En çok ilgilendiğim yanlarından biri de dijital olarak bu kadar gelişmeden önce hayatın nasıl yürüdüğü. İlk sezonun en sonunda Jackie’nin kocaman, hantal bir cep telefonu gözüktü. İnsanların yüz yüze konuşmaktan başka pek az alternatifinin olduğu günler.
Çoğu zaman kadın düşmanı
Kent pratiği, uyuşturucuyla mücadele, cinsiyetçi yaklaşım gibi belli başlı birçok konuda her şey çok farklı artık. Hem de nasıl. Bir de benim karakterim Jackie ile ilgili unutulmaması gereken şey, kendisinin 90’lar için bile hayli geri kalmış biri olduğu. Mesela dizideki bıyığım 90’larda yok artık. O dönem herkesin yüzünü temizlediği, saçını kısacık kestirdiği bir dönem. Ama Jackie dört elle geçmişe sarılan, gelecekten hiç hoşlanmayan biri. 90’ların da gerisinde ve kadınlara davranışı aşırı kibirli. Bu konuda ne hissediyorsunuz? O da böyle biri diye hissediyorum. Bence bayağı kadın düşmanı, kibir şöyle dursun. Bu sezondan önce senaristlerle oturup konuştuk, onlar nasıl bir tip yazmak isterler ve ben nasıl birini oynamak isterim diye. Aslında bence kadınlarla ilişkisi epey ilginç. Çoğu zaman kadın düşmanı ama bazen de onlarla yan yana. İlk sezonda evde üç kadınla yaşıyordu mesela. Bu sezon kayınvalide evde değil artık ama karısıyla kızı arasındaki sağlam ilişkiyi kıskanmaya başlıyor Jackie. Bir de patronu Karen Shimizu var. Bu kez bazı keşiflere tanık olacağız yani.
“Haklı olmayı değil, mutlu olmayı seçtim”
İkinci sezonda karakteriniz FBI’da kalmak için mücadele veriyor. Halbuki kimse onu istemiyor, ona saygı duymuyor. Zaten eski ‘silah arkadaşları’ da ya özel sektöre geçmiş, ya ölmüş. Bağlantılarını kullanıp daha saygın bir iş bulabilecekken neden bu mücadele? Galiba bu pozisyonun tehlikesinden ve yarattığı heyecandan besleniyor. Emeklilik kelimesini duymak bile bir ayağı çukurda hissini veriyor kendisine. O maskülen gücü kaybetmemek için uğraşıyor. Belki bir gün ayrılma kararı verir ama bu kararı kendi almak ister, ona tebliğ edilmesini değil. Hayatınıza bakınca; haklı olmayı mı, mutlu olmayı mı seçtiniz? Vay, güzel soru. Ben galiba mutlu olmayı seçtim. Başarıyı doğru kategoriye koyarak, dengeyi iyi tutturdum diyebilirim. Ün, para, iktidar.. Bunların mutluluğumun önüne geçmesine izin vermedim.
TikTok’ta ikinci kariyer: “Ben hep böyleydim”
Çalışmayı çok seven birisiniz. Bu pandemi yılını çalışmadan nasıl geçirdiniz? Tam kapanma olduğunda iki bölüm çekmiştik henüz. Ben New York’taydım Kyra da (Sedgwick) burada Kaliforniya’da. Hemen buraya geldim, ben de herkes gibi iki hafta, en fazla bir ay sonra işe döneceğimizi düşünüyordum. Olmadı tabii. Ama kendimi hep oyalayan biriyim ben. Bir şarkı bestelemeye başladım, sonra ona video çekeyim dedim, sonra Kyra’yla beraber bir kısa film yazdık, çektik, oynadık; saç, makyaj derken her şeyini kendimiz yaptık. Bayağı çalıştık yani, sonra bir baktım setteyim. Kalan altı bölümü pandemide ve ağır koşullarda çektik. Epey zordu. Yani kısaca, çalışmadan geçen bir yıl diyemem, epey çalıştım. TikTok’taki ikinci kariyenizden de söz edelim o zaman. Ben aslında ezelden beri böyle şeyler yapar ama sırf eş dostla paylaşırdım. Sosyal medya bu kadar etkin olunca ben de etkin olmuş sayıldım ama benim için her zamanki iş yani. Guacamole tarifi mükemmeldi. Beğendiğinize sevindim. En sevdiğiniz karakteriniz? Hepsini sevdim. Birbirinden bu kadar çok farklı insanları canlandırabilme imkanını bulduğum için mesleğime minnettarım.