Neredeyse filmin her karesinde oynayan, genç kuşağın çok önemli oyun yazarlarından, tiyatro, sinema, dizi oyuncusu, yönetmen, Halil Babür’ün Yılmaz yorumu tek kelimeyle mükemmeldir. Oyuncu olarak hep en iyisini yapmış olan Halil, bu kez en iyisinden bile iyidir.” Sinema ve tiyatro yazarı Erdoğan Mitrani, geçtiğimiz hafta İKSV İstanbul Film Festivali Ulusal Yarışması’nın en iyi filmi seçilen Beni Sevenler Listesi’nin başrol oyuncusu Halil Babür’ü böyle tanımlıyor. Filmdeki rolüyle En İyi Erkek Oyuncu ödülünü alan Babür de film/dizi sektöründeki ‘arkadaşlarına’ uyuşturucu temin eden Yılmaz’ı canlandırdığı yapım için “Bir adamın seviliyor muyum diye düşünüp paniklemesinin filmi” diyor. Genç kuşağın en yetenekli isimlerinden biri olan Halil Babür’ü konuk ettik.

Sevilme dürtüsü
‘Sevmenin sevilmekten daha güçlü olduğunu bana yavaş yavaş öğreten bu film’ diyorsunuz Beni Sevenler Listesi için.. Evet ama sadece bu film değil tabii ki. Emre (Erdoğdu, yönetmen) bu konuda çok açık, sevgisini gösteren biridir; ben daha ketum biriyim ona göre. Yılmaz karakteri biraz bu arkadaşlığın meyvesi gibi oldu. Benim işe bakışım da biraz daha mükemmelliyetçidir, işin iyi olması önemlidir ama bazı işler sadece iyi değil, güzel de olabilir. O zaman sevmek, sevilmenin önüne geçer. Burada tamamlanmış bir süreçten bahsediyorum esasında. Mesela Menajerimi Ara dizisindeki yaşamlar ne kadar sterilse, Beni Sevenler Listesi’ndeki yaşamlar da bir o kadar bohem gibi. Gerçek hayat ikisinin ortası bir yer diyebilir miyiz? Gerçeklerden sıkıldığımız için yapıyoruz sinemayı. İnsanların izledikleri şeyi gerçekle iliştirmeye çabalamalarını biraz korkakça buluyorum. Bütün oyuncular ya da bütün yönetmenler tabii ki filmdeki gibi değil ama hepsi mükemmel de değil. Filmdeki mesele de zaten sektörün sorunları değil. Bir adamın seviliyor muyum diye düşünüp paniklemesinin filmi bu. Bu dürtü bütün şirazeyi kaydırıyor. Bunu çok büyük sanatçılarda da görürüz. Değiştirilemez bir ilkel duygu, ana kolonlardan biri. İyi bir ekip oldunuz değil mi? Emre Erdoğdu, Siz, Hazar Ergüçlü, Ayris Alptekin... Biz Kar’da tanıştık. Emre ilginç bir şekilde beni düşünerek yazmış Hazerhan’ı. Beni televizyonda fark etmiş, yanındaki arkadaşları da sanırım oyunlarımı biliyormuş. Bizim bir araya gelmemizde ve bir arada kalmamızda Emre’nin kıymetli birleştirici gücünün etkisi var. Çalışma arkadaşlarımızla ne kadar uyumlu olduğumuzu, ayrı düştüğümüzde de bir bütün içinde ayrı düştüğümüzü fark ettiğimizde, arkadaşlık buluşmalarını işle harmanlamaya başladık. Bu kadar yüksek diyalog kurduktan sonra başkalarıyla çalışmak da zorlaşıyor.Hem komik hem soğuk
Reyting rekorları kırmıyor olabilir ama değerini çok bilen bir izleyici kitlesi var Son Yaz’ın. Neden bu kadar çok sevildi sizce? Senaristlerin payı büyük. Karakterlerin perspektifinden düşünmekle ilgili bir kaygıları ve istekleri var, o yüzden karakterlerin altı dolu. Hikayelerde olaylar değil, o olayların kimin başına geldiği önemli. Eğer karton karakterleriniz varsa, onların başına gelenle bağ kuramazsınız. Buradaki karakterlerin yolculuğu var ve bu yolculuk kutuplara ayrılmış değil. Hepsinin kendi içerisinde haklı sebepleri var ve belirli eylemleri yapıp durmuyorlar, değişiyorlar. Seyirci böyle açıklamayabilir elbette ama bence o karakterlerle bağ kurmasının esas sebebi bu. Bir faktör de oyunculuk gücü. Karadayı’da da, Çukur’da da dikkat çektiniz ama Soner’in bu kadar öne çıkmasının nedeni ne olabilir? Neyin dikkat çektiğiyle çok ilgilenmiyorum. Öne çıkmak, alan oluşturmak ve bulmakla ilgili. Ben o alanların seçimiyle ilgili daha titizim artık, belki onunla alakalıdır. Son Yaz’a nasıl karar verdiniz? Oturduk, konuştuk ve karakterin yolculuğuna ikna oldum. Bu karakterin kötülüğünün sebepsiz olmadığını ve kendisinin bu sevme-sevilme meselesiyle ilgili bir alanı olacağını biliyordum. Bu sezon karakterinizin eskiye göre daha geniş bir alanı olacakmış, ailesini de tanıyacakmışız. Her hafta iki buçuk saati aşkın bir hikaye oluşturuluyor ve o yolda giderken de bazı şeyler çok değişebiliyor. Mesela Covid sebebiyle geçen sezon sonu çok fazla yorulduk. İçinde durabildiğim bir iş olduğu için mutluyum. Sete giderken fenalıklar geçirmeyeceğin, burayı nasıl oynayacağım diye kızarıp bozarmayacağın iş sayısı az.